“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları yer... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmesin.. Çünkü kimin kimi yiyeceğine "suyun akışı" karar verir... Afrika atasozu

Perşembe, Haziran 28, 2007

Kendime Konuşmalar 15


Gün kavuşunca toprağa, kararır gözlerim; geceye dönerim yüzümü ve ayaklarım sürükler beni binbir şehvete/sırtımdadır bütün şeytanlarım, dokunduğum her canlı günahım. Artık elime ne geçerse, vururum dengine.

Gece tamtam sesleriyle doldurur kulakları, kulaklar sağırdır çığlıklara/her bir çığlık sırtımda patlar, izleri kalır geriye. Bir ben değilim ki!

Yargısız infaz alnımdaki leke; ne dinleyen var, ne söyleten/lal olurum gerçeğe. Ben, kendime bile söyleyemem içimi. Ölüm paklasa kirimi ve ben bir daha hiç doğmasam; kolum kanadım kırılsa ve kanasa yüreğim sessizce.

Sözüm sus olmuş, korkarım dile gelmeye…Gerçek ne? Koca bir yalan! Ne önce vardı, ne sonra olacak; sadece bir yalan kalacak geriye ve ben içimde gizleyeceğim bütün sevdaları/taşıyacağım boynumda yalanları ve korkacağım hep kendimden bile. Gün bir daha hiç doğmayacak bana. Ya da, ben kendimi aldatmış olacağım daha önce günün doğduğuna! Ve, bir karanlık saracak yeri göğü, her yer yalan…her yer kara.

Neredeyim ben? Günün toprağa kavuştuğu yerde mi? Yoksa yine oyun mu oynadı bana zaman?


Birsen Şahin

27 Haziran 2007

Etiketler:

Çarşamba, Haziran 27, 2007

Seni Dün Sevdim


Ben seni dün sevdim/yarın sırtımda yük/var mı daha gerçeği? Kim dese yalan söyler; aşk bir “an”dır sadece, ne bugün sürer ne yarın biter; hepsi bir aldanış ve “son”dur an/yarın daha neler…

Seni mi kandırdım, yoksa kendimi mi? Varsa bir bilen, bana da gösterse gerçeği. Bir aşktı varolan, sonra bir yoktu “an”. Bir buluttu gördüğüm, an”dan sonra cehennemim oldun/karabasan!

Şimdi nereye gideyim ve hangi düşü göreyim? Yine başa mı döner susamışlığım, kan akıncaya kadar mı bütün düşlerim? Sonra yine mi kanayacak derinlerim; yoksa kana susamış bir vampir mi dileğim?

Şaşırdım yolumu; nereye baksam yalan! İşte bundan dündür seni sevdiğim, yarın kanar yine gözlerim. Bir başka aşk, bir başka ben, bir başka tendir “ben”liğim.


Birsen Şahin
27 Haziran 2007

Etiketler:

En-el Hak





Sur üflendi ve hesaba çekildim. Hani nerede sevdiklerim? Ya beni ben yapanlar/bir “biz” bir de “bir” kalmış yolun öbür yanına.

Bir damla gözyaşım nereye giderse, gölgem orada/ben ardına gizlenmiş bir kelebeğim gerçeğin. Ellerimde taç dikenleri, kan içinde kalmış ayası torbamdakilerin. Bir bir ayıkladım ve baktım avuçlarıma, geriye kalan tortular yüzümün karası…hiç!

Saat durmuş, yanmıyor alevleri tepsinin ve kırptığım eskiler kayıp; akmıyor damarlarımdan hayat/bir “hak” kalmış kendine hesapta…

Haydi, söyle bana ses, neredeyim? Bir nefesmiş zaman/biz içinde kayıp!..


Birsen Şahin
27 Haziran 2007

Etiketler:

Salı, Haziran 26, 2007

"Aferin"


Çocukluğumun sessiz ve içine kapanmışlığının dünyasından geçiyorum/tünel hep karanlık/aydınlık sandığım bir avuç ateş, can yakar dokunmadan bana. Lüle lüle saçlı, kara kuru, nazenin bir çocuk gülümser derinlerden, sanki el edercesine riyaya. Uslu çocuk/sütün kezzap izleri sardı ruhumu. Boynum yana devrilmiş içime yaşanan düşlerden/saklı kalmış bütün dilekler.

Otur, oturdum; kalk, kalktım; yat, yattım/oyun bile pencereden seyreder beni! Ayağı lastik sandaletli çocuklar “nanik” yapar çamur bahçelerden.

Yasak! Kocaman bir dünya… Ağlamak ayıp, gülmek ayıp, tepinmek sokağa düşüş…

Ben sesimi dinlerim kapalı kapılar ardında. Sesim düş/müş omuzlarıma. Düşümün bahçesinde annecikler, babacıklar ve bir de oyuncaklar sardı yolumu…Hep bir “aferin” uğruna!


Birsen Şahin

26 Haziran 2007

Etiketler:

Kendime Konuşmalar 14


Daha ne kadar erteleneceğim? Her gün, sabah akşam; yıl bitti, ay döndü, hep yarına ertelendim. Ertelene ertelene elimde kalan hiç/kül bile yok! Bir an vazgeçseydim dölümden ve sırtımdaki yüklerden, bir an sadece, sadece ama sadece kendime kalsaydım, hangi yol tutardı ayaklarım? Buradan ötelere nasıl bir kırışıklık görünürdü tenimde?

Ertelenmemiş yaşamlar benden farklı ne yaşadı? Daha mı fazla oksijen tüketti, daha mı fazla osurdu; daha mı fazla sevişti; daha mı fazla yedi; daha mı fazla kustu; daha mı fazla sarhoş oldu benim sarhoşluğumdan?

O zaman niye bu ertelenmişliklerin getirdiği kendine acımalar? Neydi eksiğim yaşamda? Bir tutam saç mı saklandı, ya da kuru bir gül mü şiirlerin arasında? Bir bir arasam ertelenmişliklerimi, bir ipe dizsem ve sorsam ertelenmişliklerime, neyi daha fazla yaşamış olmayı dilerdiniz diye, ne cevap alırdım acaba? Acır mıydı bana ertelenmişliklerim?

Yoksa, güler miydi hepsi bir ağızdan ve ben aldanmışlığımın sancısını mı yaşardım oturduğum kazıkta?..


Birsen Şahin
26 Haziran 2007

Etiketler:

Pazartesi, Haziran 25, 2007

Küçürek Öykü/İçimdeki Ben


Kim o beynimin duvarlarını çalan? Biri var benden içeride/hem ben, hem değil. Bir yana dönsem, onun yüzü başka yöne dönüyor ve sorularla dolduruyor aklımı, acaba diğer yöne dönmeli miydim, diye. Bilmiyorum zaman içinde hangimiz galip gelecek; o mu, ben mi?

O kim? Ne zamandan beri orada? Neden bu kadar uzun süre sessizliğini bozmadı da, son yıllarda çıktı ortaya? Yoksa, son birkaç yıldır mı gelip yerleşti içime? Hem, tam nerede aslında? Gerçekten beynimde mi?

Tam kaşığımı veya çatalımı ağzıma götürdüğümde, başka başka düşünceler sokuyor aklıma. Biraz daha ileri gitse yemek yiyemeyeceğim. Ya da uyurken aniden dürtüyor bazen; aklımı kaçıracak gibi oluyorum. O anda ‘o mu ben/ben miyim o’ gibi garip düşünceler içinde kavruluyorum.

Hepsine sabrettim; bugüne dek hep sustum. Ama, yeter artık! Sevgilimi de elimden almasına müsaade edemem. Bir yatakta üç kişi olmaz ki canım! Evet, evet, en iyisi gidip mutfağa bir bıçak almalı ve öldürmeliyim onu. Ne yapsam rahat vermiyor, çocuklarım hakkında olmadık şeyler soktu kafama. Kocamdan bile onun yüzünden boşandım. Ama sevgilimi de elimden almasına izin veremem. Gerçekten canıma tak etti artık!

A, o da ne? Bu nasıl olur? Ben onu öldürecektim, ama yerde yatan ben olduğuma göre o beni öldürmüş! Hem de tam kulağımdan saplamış bıçağı. Aşağılık mahluk!


Birsen Şahin

25 Haziran 2007

Etiketler:

Pazar, Haziran 24, 2007

Kendime Konuşmalar 13


Kayıp kollar başka başka yerlerde aramakta sıcağını. Ondandır kimsesizliğim ve boyun bükmüşlüğüm/sırça bir fanusun içinde kalbim; kendime yaban! Değil ki başkasına… Ya olmasaydı “el” ve ben sana, sen bana yakın olsaydık zamanın içinde; bir dokunsaydım ben sana ve bir daha asla bırakmasaydım seni, yine de boş kalır mıydı kollarım?

Nereye elimi uzatsam duvar/duvarlar bir sır perdesi; hangi gerçeği gizler? Aşkı sordum, insanı sordum, teni sordum, sevişmeyi sordum, kavgayı sordum/sağır bütün kulaklar! Sanki kör gözlerle bakmaktalar yaşama gördüğüm bütün umutlar/başını yan eğmiş ayçiçeği…beyhude bekler payandasını. Oysa incir yaprağının ardına gizlenmiş toprak ve tohum tanıdı hepsini; mirası yel almış/kayıp umutlar.

Daha ne kadar dayanabilirim bu sağırlığa ve bu körlüğe? Yaralı yüreğim, yaşlı bedenim çok yoruldu aramaktan. Her bulduğumu sandığımda külleri kaldı avuçlarımda. Aşk yok…ten yok…döl yok! Hepsi bir boya küpünde şimdi. Yüzüme gülüyor ama içinde ne arzular var, kendinden korkar. Ah! Korkular…


Çaldığım bütün kapılar kapandı yüzüme. Kapılar ardında ne aşklar yüreklere gömüldü…her biri ayrı mazeret terennümünde. Hep korkular ve boş kalan hep kollar/benim, senin, onun, bunun…kollar ve korkular!

Birsen Şahin
24 Haziran 2007

Etiketler:

Perşembe, Haziran 21, 2007

Kendime Konuşmalar 12


Ellerini, gözlerini, ipek çarşafa dolanmış saçlarını düşünürüm ve saçlarının tel tel dökülüşünü yastığının üzerine/bütün gölgelerim halaya geçer kırbaç şaklamışcasına yatağımın sessizliğinde. Biraz dönsem ardıma bütün gölgeler boğazıma yapışır, sıkar, sıkar son nefesime kadar ama tam son nefeste yaşlarım ağıt döker ve tutanamaz ölümüm düşlerime.


Bütün kelimeleri kusarım yokluğuna/ağıtlar yakar gözlerim ve şimşekler çakar dudaklarımda. Her nefeste adın kirpiklerime yazılır/ben yine sensiz/düşbozumu sevdam…


Bir kez bakabilsem gözlerine ve tutabilsem ellerini, son bir kez daha koklasam tenini, raksederdi bütün hücrelerim sanki hiç yaralanmamışcasına, eksilmemişcesine ve tökezlemezdim son bir daha asılı kalsaydım sözlerine.


Git! Git/me! Susuzluğum sana yapıştı ben kurudum ardında…


Birsen Şahin
21 Haziran 2007

Etiketler:

Çarşamba, Haziran 20, 2007

Değişmedi Zaman


Tarihin derinliklerinde yatan mor salkımlar/kendine güzellik. Biraz aralasam dalları kimi fakir, nefesi açlık kokar, kimi hastalıklı ve yatalak ölümü bekler, niceleri ince hastalıktan göçüp gitmiş bedenler süsler selvi ağacının gölgesini. Nice bebeler ölü doğmuştur ve niceleri kelle vermiştir tahta/riya ve katli vacip!..

Hangi kaftanın altına gizlenmiştir tamahkâr/bir yanda kan akıtırken teba gözüdönmüşler adına? Maske altına maske gizlenmiştir/tüm gerçekler kayıp…

Parsel parsel ele gider toprağım, sanki bir düğün alayı ayağa kalkar/kan verilir, can verilir, taze verilir, mal verilir/gelen tabut!

Şöyle bir aralasam zamanı, görsem hangi canlar heba oldu bir tatmin uğruna ve hangi bedenler rakkastır bir çocuk sarığa? Bulsam gerçeği ve koysam ellerime, farkı olur mu bugünden yarına?

Değişmedi zaman, yolcu gibi kendi seyrince aktı nehir, can yine aynı can, kan yine aynı kan/heba/ne uğruna?..
Birsen Şahin
20 Haziran 2007

Etiketler:

Salı, Haziran 19, 2007

"An" ve "Şimdi"


An yaşatır kendini bir diğerinde/bakma yüzüne ve süzüm süzüm gözlerine şeytann; o şeytan ki, aklınca sana yol olur önünde/koca bir yalandır dünya! Gelmezsen oyuna, "an"da kalırsa bedenin bir yarısı ve akarsan doyumlara/son nefesten önce doğar yeni bir gün daha, yaşamışlığın, yaşamamışlığın hepsi konsa bir avuç rüzgara ve savruluverse külleri hücrelerinin, "an" dahi yok olur avuçlarında. Öyleyse, "şimdi", başka yok! Yarına...


An/larsan sana vasiyetimi ve dolu dizgin şahlanırsan yaşama, orada güller vardır yediveren misali dokonduğun her zerrede. Sadece, evet sadece o "şimdi"ler ve o "an"lar kalır an/mak istediğin topraklarda...

Ötesi, berisi yoktur an/lamasan da...


Birsen Şahin

20 Haziran 2007

Etiketler:

"An"


Sallandır beni bir ipin ucunda/ayaklarımın altında bir tabure olsun sırtın. Sen ol payandam son yolculuğumda. Madem ki artık gözlerim görmüyor, kör olmuşum sevgilere; değil mi ki yanmıyor artık saatim bir yangın yeri gibi; neden daha fazla nefes tüketeyim ben burada? Vur bir tekme, dağıt ölü yaşamı, gerilere kalmasın bir cüzzamlı ruh!

Vasiyetim olsun sana, ne varsa dibine kadar yaşa bu orospu dünyada. Hiçbir şeyde kalmasın gözün çırılçıplak kaldığında. Unutma! Sadece, ama sadece “an” var; ne öncesi, ne sonrası. Her nefes değişmiştir artık bir öncekine. Varsın, yaşa; olmadığında senin adına başkaları at koşturur değmediğin topraklarda. Bana bir şey söyleme, ben aldım ağzımın payını, sırtımda küfe yok ki, devredeyim sana öğütleri. Her ne varsa o andır sadece. Bir var, bir yok…Hepsi bu işte!

Bak, yine bir dolu umut bıraktım sana ardımda. Dayan, sık dişini biraz daha ve dörtnala koş öğütlerimi tutmaya dünyaya/ “an”.

Yarım kalmasın işimiz. Son tül gerilsin beden üzerine ve ben secdeye varayım Araf’ta, gelen geçen bütün cinlere. Her biri bir yerimden yakalasın, neler getirdim diye. Gördün mü bak, hiç kimse dolu dolu gitmemiş buradan/orada bile herkes alesta/acep beş metrenin dışında avunacak bir şeyler var mı diye!..

Yok! “An” kaldı geriye…
Birsen Şahin
19 Haziran 2007

Etiketler:

Cumartesi, Haziran 16, 2007

Kayıp Şehirler


Ellerimin arasında kayboluyor şehir…Ne zaman tutmaya kalksam, tutunmaya çalışsam ve yakalasam bir ucundan, dokunsam bir yerlerine, azıcık gülümser gibi olsa ve ben aldansam bir an bir kıvrımına tebessümün, bakıyorum ki yine yok olmuş! Sanki hiç olmamış, yaşamamış, gülmemiş, ağlamamış, solumamış, kış olmamış, yaz olmamış, bahar gelmemiş ve ağaçlar yeşermemiş gibi. O mu hiç yoktu orada ve benim bir aldanmam mıydı bilinçaltımda bütün o sevişmeler, birbirine geçmeler ve birlikte yaşanmışlıklar? Yoksa, ben mi asla ona varamadım?

Hiç tutunamadım ki!..

Saçlarımı savursam, kahkahalarımı atsam ve bir erkekle sevişsem nefessiz, bir çocukla gülüşsem el ele, göz göze ve ona bir simit alsam, birlikte yesek bir bardak çay eşliğinde, bir cami avlusuna sığınmış bir kediyi sevsek ve paylaşsak bir lokma simidimizi çocukla birlikte o yavru kediyle, gölgelikte bir döşek yapsak annesiz kediye, bir yaşlı amcada bulsam bazen dinginliği, elinden tutsam, yolun karşı kıyısına geçirsem ve bana minnet dolu bakışında bulsam şehri…kalır mı şehir ellerimde?

Oysa birlikte yaşatmadık mı biz umutlarımızı? Bazen bir çocuğun gülüşünde, bazen bir erkeğin omzunda ve bazen bir yaşlının gözlerinde…Umut…aşk…minnet/hangisi ellerimde?

Gördüm bakınca içime ne şehir kaldı ellerimde, ne ben şehrin içinde.

Yürüdüğüm yollar çöl oldu ardımda/gözlerim hep başka başka şehir yollarında.


Birsen Şahin
16 Haziran 2007

Etiketler:

Cuma, Haziran 15, 2007

edergi ENKOYU Haziran Sayısı Çıktı

http://www.enkoyu.com/

Bire Kime Hiçe Edebiyat

Haziran sayısı çıktı

Etiketler:

Perşembe, Haziran 14, 2007

Ankara DTCF'den Bir Öğrencinin Feryadı "İşte Üniversitedeki Kitlesel Refleks"


"Ankarada DTCF öğrencileri birbirine girdi."

Bu kadar basit, sıradan ve alışık olduğumuz bir haber. Ama meraklı biri olarak, ben aklıma takılan bazı soruları paylaşmak istiyorum.

Önce kendimi tanıtayım. 24 yaşında bir öğrenciyim. Bu yıl son sınıftayım. Ailem beni oldukça iyi yetiştirmeye çalıştı. Üniversitede hiçbir zaman siyasetin içinde olmadım. Ama tabii ki benim de kendime ait bir görüşüm vardı, ve bu konuda hep okuyarak bilgi sahibi olmaya çalıştım. Biraz sonra soracağım soruların daha anlaşılır olması için belirteyim, ailem genelde hep muhafazakâr bir görüşe yakındı diyebiliriz. Ben de öyle büyüdüm.

Şimdi sorularıma gelelim.. Olay şu; güya bizim okulda karşıt görüşlü öğrenciler arasında çatışma çıkıyor, polis olaylara müdahale ediyor ve okul 4 hazirana kadar tatil ediliyor. Ben artık bu üniversiteden ve bu haberlerden bıktım! Fakat devlet, hükümet ve basın bunları görmezden gelmekten ve yalan söylemekten bıkmadı! Olaylar bizzat gözümün önünde olduğu için, şimdi bir de benden dinleyin..

Evet, sabah saat 9.30 sıralarında, sınıfta sınav varken, içeride 30-35 kadar öğrenci ve hoca olmasına rağmen, ‘sağ görüşlü’ diye tabir edilen faşist bir öğrenci sınıfa dalıyor. Ve elinde kocaman bir satırla, (yanlış duymadınız, bildiğimiz satır) içeri dalarak bir öğrencinin üzerine saldırıyor. ‘Bu hayvan Kürt!’ diye bağırarak, öğrencinin kafasına, omzuna ve yüzüne satırla vuruyor. Her yer kan içinde. Ardından komaya giren öğrenci hastaneye götürülmeye çalışılırken, polis geliyor. Panik içinde bağıran ve olayı protesto eden ‘solcu’ öğrencileri gözaltına alıyor. (Tepki gösterenlerden biri bendim ve ben solcu falan değilim!)

Şimdi sorularım:

Soru 1: Adına ‘sağ görüşlü’ denen bu öğrenci, bu cesareti ve güveni nereden, kimlerden alıyor?
Soru 2: Onca güvenlik elemanının ve polisin cirit attığı bir mekana, o kocaman satır nasıl giriyor? Üstelik okulun önü ve içi uzun süredir polis kaynadığı halde...
Soru 3: Saldırılan öğrencinin DNA testi yapılarak Kürt olduğu bugün mü anlaşıldı ki, sınav ortasında böyle bir katletme girişiminde bulunuluyor? Hem kendi halinde olduğu bilinen bir öğrencinin Kürt, Laz, Ermeni, Türk ya da Alman olması kimi neden ilgilendirir ? (Ben de aslen Laz kökenliyim ve bunun kimseye battığını sanmıyorum.)
Soru 4: Polisler olay yerine gelince, hepimizin gözü önünde, sağ görüşlü öğrencilerle birlikte hareket edip, sol görüşlü öğrencilere saldırdı. Neden? Polislerin siyasi bir görevi var da biz mi bilmiyoruz?
Soru 5: Ellerinde demir çubuklarla sağ görüşlü öğrenciler hala saldırmaya devam ederken, polis neden onlara değil de, binada sınavda olan öğrencilerin üzerine ve bina içine biber gazı attı? (Saatlerce içeride mahsur kaldım..)
Soru 6: Olayla hiçbir ilgisi olmayan, ama herşeyi en yakından gören kantin çalışanları, ‘saldıranlar bunlar’ diye sağ görüşlü öğrencileri gösterince polisin şiddetine maruz kaldılar. Neden?? Polis kendisi gibi düşünmeyenleri yok etmekle mi görevli ?
Soru 7: Solcu öğrenciler demir çubuk, sopa ve satırlara karşı, yerden topladıkları taşlarla kendilerini savunmaya çalışırken, saldırıyı yapan sağ görüşlü öğrenciler, ellerinde satırlar hala duruyorken, polisin gözetiminde ve bizzat korunarak kampüs dışına çıkarıldılar. Neden? Bu üniversitede can güvenliğimin sağlanması için faşist olmak zorunda mıyım? Yoksa polis abilerimizden aferin almak için elimde satırla mı dolaşmam gerek?
Soru 8: Faşistlerin saldırısına karşı sol görüşlü öğrenciler toplanırken, insanlığından şüphe duyduğum bir öğretim görevlisi ortaya çıkıp, şiddetin kötü birşey olduğuna dair nutuk çekti. Kendisine soralım şimdi, ey ulu akademisyen! az önce satırlarla insanlar doğranırken neredeydiniz? yoksa sizi de doğramalarından mı korktunuz? yoksa birileri böyle söylemenizi mi istedi?
Soru 9: Neden olayda bir tane bile sağ görüşlü öğrenci gözaltına alınmıyor? Evet şiddete hayır tabii ki.. ama, saldıran korunurken, saldırıya uğrayanlar neden bir de devlet dayağı yemek zorundalar?
Soru 10: Geçen sene ve ondan önceki sene, yine final haftasında sınavdayken, yine sol görüşlü olduğu söylenen öğrenciler, faşistler tarafından satırlarla doğranmıştı. Bu bir tesadüf müdür, yoksa başka planlar mı vardır? Birileri, kendisi gibi olmayanların okuma hakkını ellerinden mi almak istemektedir yoksa?
Soru 11: Tüm bunlar sürekli olurken, basın neden ‘karşıt görüşlü öğrenciler birbirine girdi’ şeklinde saçma sapan haberler veriyor ? Bu olayda karşıt görüş var mıdır sizce? ortada polis desteği ile yürütülen bir katliam varken, hangi görüş çatışmasından bahsediyorsunuz? Elinde satırla yürüyen bir yaratığın görüşü olabilir mi?
Soru 12: Sabahtan akşama kadar magazin izleyen, futboldan başka birşeyle ilgilenmeyen, mankenlerin ne yaptığını merak eden, geçim derdine düşmüş, hayattan hiçbir beklentisi olmayan sevgili halkımıza, üniversitelerdeki çatışmaların gerçekte ne olduğunu nasıl anlatabiliriz?


Sorularım çok gıcık değil mi.. farkındayım.. Ama artık patlamak zorunda hissediyorum biryerlere.. Herşeyden bıktım burada. Sürekli sağcılar adam satırlıyorlar. Polis onları koruyor. Solcular taşla karşılık veriyorlar. Polis onları dayaktan geçirip gözaltına alıyor.

Ertesi gün geldiklerinde tanınmaz haldeler.. Bu okulda yaşam bundan ibaret. ben buraya okumaya geldim. Sağcı ya da solcu olmak istemiyorum! Sağcı zaten olamam, çünkü elimde satırla dolaşacak kadar insanlığımı yitiremem ben. Solcu olmak istemiyorum, çünkü kendilerine tanınan tek şans, tüm engellemelere rağmen zorla okulu bitirmeye çalışmak.

Burası üniversite mi, yoksa polis akademisi mi, anlamak zor. İçimiz dışımız polis olmuş durumda. Solcuların ‘polis devleti’ dedikleri şey bu olmalı. Biz bu bankta otururken, polisler yanımızdaki bankta oturuyorlar. Birlikte tost yiyip çay içiyoruz. Bolca bulmaca çözüp, arada kız kesiyorlar. Canları sıkılınca kampüsü dolaşıp, açtığımız kitap standlarını dağıtıyorlar. Bunlar zararlı kitaplar diyorlar. Artık gerçekten bıktım bu yaşantıdan.. Bu lanet olası üniversiteden biran önce kurtulmak için gün sayıyorum. (...)

Etiketler:

Çarşamba, Haziran 13, 2007

Kendime Konuşmalar 11


Naftalin kokusu sardı düşlerimi/acı bir yerlerime dokunur! Var mıydı gizli gizli düşlerim? Yoksa anneme ait bir hayal miydi içine tıkıştırılanlar? Giyilmemiş bornozlar, sarınılmamış havlular, bedenlenmemiş kumaşlar/hangisi ben/ hangisi annem?

Sakladın düşlerini bir kilit altında, hep o hevesle…Bense sana aksi yolda yürüttüm burnumu. Daha yeni yetmelik zamanlarımda ağlardım kendi hayallerini bana malederek kilit altına almana. Bütün gözyaşlarıma inat, sürdürdün eli kolu bağlı düşlerini. Ne çok çekişirdik birbirimize ve ne çok ben çemkirirdim sana, hayallerini bana yüklemene. Ayrı dünyalar! Sen benim üzerimden yapamadıklarını yapma savaşı verirdin, bense sana inat olsun diye bakardım dünyaya. Sen ayda yürürdün, ben dünyada.

Şimdi bakıyorum da, kilit altına aldığın düşlerin de sırt çevirmiş sana. Naftalin kokusu sinmiş küflü hayaller var sandığında.


Sana bütün ayakdiremelerime rağmen, yenilginin getirdiği kabullenişle, ben de ısrarla kilit altına alıyorum düşlerimi torunuma baktıkça…
Birsen Şahin
13 Haziran 2007

Etiketler:

Pazar, Haziran 10, 2007

Kendime Konuşmalar 10


Nedir o karabulutlar yüzünde gezinen ve şimşekler gözlerinde çakan? Oradan mı haberleşiyoruz biz seninle yıllardır? Hep o mimiklerin mi yönetti beni enikliğimden beri? Yarıyorum döşümden/itiraz yok! Senin yüzün mü bu? Dünyamı kavurdukça kavuran bir cehennem/yatağım!

Ağaç armuda bu kadar uzak mıdır? Hem de canından can vererek büyütmüşse de meyvesini/her doğuran yarattığı ötekine düşman… İkimiz de hayret ettik dönüp geçmişimizle yüzleştiğimizde; sen bana uzak, ben senden öte tırıs/şahlanıp dörtnala uçuşlar kemend olmaksa boynuma!

Oysa bir parmakken daha, nasıl da kokunu sindirirdin üzerime; çocuktum/oyuncağın…Özene bezene saçımı tarayışların, giydirmelerin var geçmişimde. Geçip de karşıma kıvrım kıvrım kıvanışların var. Yüzündeki gülümseme ömre bedel küçücük anlar yaşatır nemli gözlerimde; hiç öyle çokluklarla tanımlanamayan mini minnacık anlar bunlar ve kısacık, bir an kadar sanki.

Oyuncak!..Büyüdüm ve konuşmayı öğrendim. Oyun ve oyuncak bozuldu, değil mi anne?
Birsen Şahin
10 Haziran 2007

Etiketler:

Mevsim Sonbahar




Yanımdan hayat geçti dolu dizgin, zincirinden boşanmışcasına, fırtanaya tutulmuşcasına ve bir kılıcın keskinliğinde, önüne gelen her şeyi bir katilin serinkanlılığıyla ikiye bölerek/tutunamadım! Hoş, tutunabilseydim ne değişecekti bir nefeslik zamanda? Değişir miydi bebek ölümleri ve gencecik bedenlerin bayrağa sarılı bedenleri? Değişir miydi eline kına yakamamış tazelerin baba ve kardeş eliyle boğazlanmaları? Değişir miydi süngü zoruyla yaşamlar?


Geç kalınmış hayaller süsledi hep düşlerimi/ertelendim...Ne sağıma bakabildim, ne soluma, ardım bile yoktu bana. Yüklendiğim başka başka nefesler vardı sırtımda. Sadece ileri, hep yarına, hep yarına!


Hepsi ayaklarının üstünde şimdi.



Ben özgürüm! -iki büklüm, topal, yaşamamış bir ihtiyar- Nefes almakta zorlanıyorum, önüme bir bir düşünce ardımda bıraktığım yollar.


Dizlerimi dövmek neye yarar artık? Mevsim sonbahar...


Birsen Şahin

10 Haziran 2007

Etiketler:

Cumartesi, Haziran 09, 2007

Çarmıha Gerildi Yatak…


Ten düştü bir diğerine; toprak suya düşercesine, tohum toprağa tutunurcasına, göz uykuya yenilircesine ve yaşım geçmişe sarılırcasına…

Önce zebaniler bastı ortalığı, sonra ikiyüzlü ademiyet/Yasak!

Kim, neye yasak? Kim kime mahkum?

Öylesine bıraksam gençliğimi, sevdalansa Eros’a ve ben hiç umursamasam ademin kurduğu cehennemi/Varır mıyım insana?

Bir elmanın iki yarısı der ağızlar/hemen ardından zebaniler geçer halaya…Hangisi gerçeğim? Dil söylese, cehennemim mi açar rahmini? Yoksa cennet mi sarılır bana?

Ey ahali! Haydi, bırak şu ikiyüzlülüğü, indir maskeni de kurtar bedeni yaşlılığından! Bırak yaşasın fidanım ve hep fidan kalsın kimliğim. Bıktım artık yasaklarından/o yasaklar ki kendine düşman; ondan mı olacak bana dost? Yağ yağmurum, gürle göğüm; ne derse desin cadılar, çarmıha gerilmemeli yatak!


Birsen Şahin
9 Haziran 2007

Etiketler:

Cuma, Haziran 08, 2007

Kendime Konuşmalar 9


Gözlerim kamaşıyor ışığından, ne çok aydınlattın yolumu/bin aşk çağıramaz seni…

Uyansa dağ tepe ve koklasa ellerini şehir, bulur mu ki seni kendinde? Oysa hep varsın, orada, bazen hiç akla gelmedik yolda. Bir kez ayak takıldı ve tökezlenildi mi aranırsın ya, hiç akla gelmez varlığın tuzum kuruysa…

Ben sana sevdalı/saçlarım darmadağın yolunda/her bir tel başka yola koşmada…Hangi yana dönsem yine sen varsın önümde!

Yüzüm yok/yalan söyler aynalar…Benim de tuzum kuru ya!


Birsen Şahin
8 Haziran 2007

Etiketler:

Çarşamba, Haziran 06, 2007

Polis Dayağı

Basina ve Kamuoyuna

5.6.2007 gunu saat 23:00 sularinda midye sattigim Beyoglu'ndan tarlabasindaki evime donuyordum. Tarlabasi Caddesi uzerindeki Beyoglu Emniyet Mudurlugu onunde gorevli polisler tarafindan 'Nereye gidiyorsun!' diye yuksek sesle azarlanarak durduruldum.

Isten eve gittigimi soyledim. Polis memuru kufrederek 'Buradan gecisin yasak oldugunu bilmiyor musun?' dedi. Ben de 10 yildir burada oturdugumu ve her aksam bu yoldan eve dondugumu soyledim. Polis memuru agiza alinmayacak sekilde kufrederek bana saldirdi, gozumun ustune yumruk atti ve beni yere dusurdu. Sonra diger gorevli memur geldi ve yerde tekme tokat doverek sokaktan gecmeme izin vermediler.

Bu uygulama yeni degil, bir suredir travesti ve transseksuellerin karakolun onunden gecisi yasaklanmisti. Bu tur bir uygulamanin yasal dayanagi varsa bilmek istiyorum.

Ben hayatimi 7-8 yildir seks isciligi yapmadan kazaniyorum. Cesitli kafe ve lokantalarda ascilik yaptim, en son bir aydir Amargi Kadin Kooperatifi' nde yarim gun ve asgari ucretle calisiyorum. Ancak bu beni gecindirmedigi icin bir yildan beri aksamlari sokakta midye satisima devam ediyorum. Ayrica Cumartesi aksamlari kendi yazip oynadigim tek kisilik stand-up gosterisi yapiyorum. Bu yuzden bu yasadisi uygulamanin, seks isciligine degil dogrudan travesti ve transseksuel cinsiyet kimligine yonelik oldugunu dusunuyorum. Bu insan haklari ihlalini bundan sonra kimsenin yasamamasi icin yarin suc duyurusunda bulunacagim.

Bu suregiden insan hakki ihlallerini durdurmak icin, yasadigim olayi butun duyarli kesimlerin ve basin mensuplarinin dikkatine sunuyorum. Esmeray birevokesmeray@ yahoo.com

Etiketler:

Salı, Haziran 05, 2007

Kendime Konuşmalar 8


Bekle! Bir bir çevirip okumalıyım seni; şöyle içime sindire sindire, tadına vara vara…

Sabah gözümü açtığımda sen kokmalı burnuma ve bulut görmeli gözüm mavi mavi/özgürlüğüm gibi. Ne “kal” demelisin bana, ne “git”; öylesine bir an olmalı, ne geçmişi olan, ne sonrası… Güneşin ilk ışıkları gibi parlamalı tenin ve yağmurun ilk damlaları gibi düşmeliyim sana/darağacıma uzak…

Haydi! Sen de çevir sayfalarımı bir bir, keşfet beni bütün dişiliğime inat/Utanmıyorum bak! Söküp attım üzerimden bütün kafesleri, çırılçıplağım.

Sen bende, ben sende; yağmurun ilk damlaları toprağa düşer ve doyumsuz bir kokudur artık terimiz…


Birsen Şahin

05 Haziran 2007

Etiketler:

Pazar, Haziran 03, 2007

Huuuu Çankaya, Orada Kimse Var Mı?

-Türkiye’nin en tepesinde biri oturuyor. Oraya onu Meclisi eliyle halk gönderdi. Hatırlıyor mu?

-Ortalık toz dumandan geçilmiyor, kör mü?

-Ülkenin Başbakanı ile Genelkurmay Başkanı medya üzerinden birbirine “Ceee” diyorlar.

-Partiler birleşiyor, partiler ayrılıyor.

-Bir döneme imzasını atmış ama şapkasını da alıp, demokrasiyi silahlı güçlere teslim etmiş bir
bilenin misafirleri hiç eksik olmuyor.

-Polise halkın gözünü korkutacak denli yetkiler tanınıyor.

-En büyük çoğunluğa sahip partiler seçim barajını %10un altına indirmeme anlaşmasını
yapıyor ve tepe noktamız da, halkın büyük bir kesiminin oylarının geçerli olmaması
gerektiğine inanıp, ses vermiyor.

-Sesini duyuramayan vatandaşlar el birliği edip, bütün parasal yokluklara rağmen Meclise
halkın sesini sokmaya çalışıyor.

-TBMM’de bir milletvekili “O Tanklar Başbakanlığa yürümeli” gibi, bu halkın hak etmediği
bir cümle sarfetmeye cüret ediyor.

-Son birbuçuk aydır ortalığın dumanından ötürü ekonomide sağlıklı kararlar alınamıyor. Bu
birilerinin çok mu işine geliyor? Bu faizler kademeli olarak düşürülemezse, faturanın bizim
gibi masum insanların sırtına yükleneceği görülmüyor mu? Birilerinin birbirini ısırması
sürerse güven ortamında içeri giren sermayenin paniğe kapılması durumunda benim gibi
dar/orta bütçeli insanları kim kurtaracak? Allah korusun intiharların önü nasıl alınacak?

-Halkın gözünde son 30 yılın cinayetleri aydınlanmamış, patlayan bombaların açıklaması
vicdanları rahatlatmamış, bizi duyuyor mu?

-1980 Darbecilerinin hukuken yargılanabilir olduğunu iddia eden Savcı Sacit Kayasu
meslekten atılıyor. Tık Yok!

-Demokrasi kurallarıyla seçilmiş Cumhurun başı emuhtıra karşısında sus pus mu olmalı?
Hangi Cumhurun başıdır o zaman?



Cumhurun başı yapacağı işlemlere ve atacağı imzalara karşı sorumlu tutulmazsa böyle sağırları oynar galiba. Kurumlar arası mutabakatı sağlaması gereken nerede? Uykuya mı yattı?


“Bir insanı tanımak istiyorsanız, onu en büyük mevkiye getiriniz” (Pittacus)


Birsen Şahin
03 Haziran 2007

Etiketler:

Seninle gurur duyuyorum

kalbim seninle

Edith Piaf - La Vie En Rose
by bigproblem11