“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları yer... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmesin.. Çünkü kimin kimi yiyeceğine "suyun akışı" karar verir... Afrika atasozu

Pazar, Mart 30, 2008

Yüzleş/me!..

"Yaşamlarını bu rejim içinde sürdürmek isteyenler, rejimi terörizme karşı savunmakta birleşmelidirler. Terörizme karşı olan, olması gereken partiler, aralarında bir dayanışmanın, bir uzlaşmanın koşullarını daha fazla geciktirmeden oluşturmalıdır. Olağanüstü yönetim biçimlerine yönelmek, teröristlerin oyununa gelmek olacaktır. Toplum ve sorumlu kurumlar, buna meydan vermeden, demokrasiyi tatil ve tadil etme durumuna düşmeden bu işin içinden çıkmalı, çıkabilmelidir. Bu çılgınlığa bir son vermek gerek."
Abdi İpekçi 13 Temmuz 1978

"Sağcıların solcuları ve solcuların da sağcıları, hem de birbirlerini öldürmeleriyle yetinmeyip şimdi topluluklara karşı hedef gözetmeksizin öldürücü sabotajlara kalkışmalarıyla terörizm yeni bir aşamaya gelmiştir. Amaçları, hükümeti devirmek, rejimi yıkmaktır. İstedikleriyse toplumda panik ve umutsuzluk yaratmaktır."

Abdi İpekçi


Abdi İpekçi’yi kim öldürdü?
20 Yaşındaki Mehmet Ali Ağca

Kimin evinde saklandı?
Abdullah Çatlı

Ağca’ya kim pasaport sağladı?
Nevşehir emniyeti (Bkz. Uğur Mumcu anıları)…ve Mumcu öldürüldü

Abdullah Çatlı nasıl biri?
Kırmızı bültenle aranmakla birlikte, dönemin Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili
İbrahim Şahin’le göbek atıyor

Soruşturma aşamasında ne oluyor?
Nevşehir Emniyet Müdürlüğü Pasaport Bölümünde öyle bir yangın çıkıyor ki, bütün
kayıtlar yok oluyor

Savcı Doğan Öz, Devlet içindeki çeteleşmeyi izleyip, Ecevit’i uyarmaya çalışırken
ve Devlet içindeki çeteleşmeye karşı dava açma aşamasında öldürüldü.
Hatırlayın, kurşunlar Ecevit’in başının üzerinden geçti ve Ecevit “Vurun, beni de
Vurun kalleşler”
diye bağırdı

Ağca ne zaman kaçtı?
İstanbul’da sıkıyönetim var ve Ağca askeri cezaevinde; kaçırılmasaydı, idam edilecekti.
Can Dündar’ın araştırmalarından :
“Sıkıyönetim sorgu süresini uzatmayınca Ağca Emniyet'ten alınıp askeri cezaevine konuldu. Sıkıyönetim'e getirildiğinde başsavcının odasında işe bitti gözüyle bakıyordu.Dönemin Sıkıyönetim Başsavcısı Refik Kara, ilk sorguda karşılaştığı Ağca'yı, gazeteci Erbil Tuşalp'e şöyle anlatacaktı:"Ağca 'Ben 1981'de çıkarım' dedi. 'Sen adam öldürmekten idam talebiyle yargılanıyorsun. Muhtemelen uzun süre cezaevinde kalacaksın. Nasıl böyle düşünebiliyorsun?' dedim. Gayet kendinden emin, 'Ben çıkarım, sizin cezanız bana yetişmez' dedi. 'O halde kaçmayı umuyorsun' dedim, gülerek 'Yok' dedi." Ağca'nın bir bildiği olduğu çok geçmeden anlaşıldı. Selimiye cezaevinden ülkücülerin yattığı Kartal Maltepe'ye naklini istedi. Kabul edildi.Mahkemede "İpekçi'yi ben öldürmedim" dedi. Bu, örgüte "Kaçırmazsanız, konuşurum" sinyaliydi. 1979 Eylül'ünde Adli Tıp'a getirildiğinde yanındaki ülkücüyle kaçma girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. 2,5 ay sonra yeniden denedi, başardı. İki girişimde de nöbetçisi aynı astsubaydı. Sıkıyönetim, "Kaçmadı, kaçırıldı" açıklamasını yaptı.”

!2 Eylül Darbesi
O güne dek hiçbir siyasinin Yunanistan’ın NATO’ya girişine şartsız onay
vermemelerine karşın, gelenler Ege suları ve Kıbrıs kozumuzu öne sürmeden ve
bugün elimizde hiçbir koz bırakmamasıya, Yunanistan’ın NATO’ya girişine onay verdiler


Uğur Mumcu ne zaman öldürüldü?
24 Ocak 1993te, Özal’ın ölüp, Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı oluşundan
4 ay önce

10. Uğur Mumcu Davası nasıl yürütüldü?
TBMM’de kurulan Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu, suikastın
Soruşturulması konusunda önemli bulgulara ulaştı. Komisyon üyelerinden, eski
CHP Ankara Milletvekili Eşref Erdem, suikastın aydınlanmasını Devlet içindeki
Bazı güçlerin engellediğini, bu engellerin bertaraf edilmesi durumunda suikastın
aydınlanabileceğini belirtti. Fazilet partili başkan da aynı kanaatte.
Biz de yıllarca mumları yaktık durduk…

Susurluk kazası ne zaman oldu?
3 Kasım 1996 ve Abdullah çatlı öldü. Sözde kaçak, özde görevi bir adam! Yoksa,
aynı arabada Sedat Bucak ve eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısının birlikteliği
açıklanamıyor.

Susurluk Davasında ne oldu?
TBMM bünyesinde oluşturulan Susurluk Araştırma Komisyonu yaklaşık 3 aylık çalışma süresinde Ankara'da Sedat Bucak ve Mehmet Ağar'ın da aralarında bulunduğu 41 kişiyi tanık olarak dinledi. İstanbul'a da gelen komisyon üyeleri, o dönemde Metris Cezaevi'nde tutuklu bulunan özel timcilerin de aralarında olduğu 16 kişiyi de dinledikten sonra hazırladıkları raporu TBMM Başkanlığı'na sundular. Raporun hazırlanmasına bir süre katkıda bulunan hakim Akman Akyürek, 8 Aralık 1997'de TEM Otoyolu Maslak’ta geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti.



İşte bunun için “Bir adım ileri!”

Yoksa mesele Ak Parti şeriatçıymış da, türban laikliğe darbeymiş de, mişmiş de mişmiş. Biz de yedik!

Bu tamamen elitistlerin halka karşı darbesi. Bu AKP’nin değil, senin söylemin olmalıydı DSP!

Hani solcular halk için vardılar? Hani solcular halkın emeği için vardılar? Hani solcular insanların öğrenim, barınma, beslenme, emeğinin korunması adına vardılar?

Askeri diktatörlüğün hazırladığı yasa ile demokrasilerde partiler kapatamazsınız. Çünkü o yasalar Ceza Yasasına göre suçlu bulamadıklarını, Siyasi Partiler Yasası ile kapatmaya gidecek kadar ikiyüzlü yasalardır. Buna hukuk denmez, guguk denir. Ki, aynı şeyleri başka partiler uyguladığında ne soruşturmaya tabi tutulurlar, ne de haklarında dava açılır(Bkz gazeteler ve Deniz Baykal ile Zeki Sezer’in türban için söyledikleri-“Biz çözeriz”). Ancak, yarın kimin başına ne geleceğini kimse bilemez; çözüm, bu yasalar toptan değiştirilip, insan haklarına uygun, evrensel hukuk değerleri ölçüsünde yenilensin.

Türkiye’nin varlığına, bütünlüğüne ve vatandaşlarının huzur içinde yaşamasına karşı eylemde bulunmayan bütün partilerin kapatılmasına Hayır!

Birsen Şahin

Etiketler:

Cumartesi, Mart 29, 2008

Sol Ne Zaman İktidar Olur?

Bizde ihtilal olduğu zaman, ülkemizin bütün sol aydınları Avrupa ülkelerine gitmiştir. Yıllarca orada ne zorluk yaşadıklarını bilmeyiz ama, onlar ancak orada hayatta kalabileceklerini görmüşlerdir. Yıllar sonra aftan yararlanarak bir kısmı dönmüş, bir kısmı da orada kendine yerleşik bir düzen kurduğundan, kalmayı seçmiştir.

Osmanlı da ilericiliği, aydınlığı, gelişmişliği Avrupa’da görmüş ve kendi aydınlarını, daha iyi eğitim alsınlar ve teknolojik gelişimleri memleketlerine aktarsınlar diye, yine Avrupa’ya göndermiştir.

Kurtuluş savaşı sürerken başta Halide Edip Adıvar olmak üzere bazı aydınlar Wilson Cemiyeti’ni kurmuşlar ve Yunus Nadi, İnönü bu kanatta yer almış ve Atatürk’ü Amerikan mandasına ikna etmeye çalışmışlardır. Ancak Atatürk ve arkadaşlarını, Wilson ile konuşmaya ikna etmelerine rağmen, bağımsızlıktan caydıramamışlardır.

Kurtuluş savaşından sonra Atatürk çevresinde umut vadeden gençleri yine medeniyetin beşiği gördüğü Avrupa’ya göndermiştir. Atatürk ne ABD karşıtı olmuştur, ne de kendini yeryüzü üzerinde herhangi bir ülkeden eksik görmüştür. Ancak, yeni yapılandıracağı Devletin varlığını ve gelişmişliğini, Avrupa’da gözlemlediği medeniyet istikametinde görmüştür.

Şimdi ben merak ediyorum: hangi Atatürk’ten bahsediyoruz? Çünkü bu yazdıklarım tarihi gerçekler; öyleyse, bugünkü solcu arkadaşlarım ne demek istiyor? Beni bilgilendirirlerse çok sevineceğim.

Sol nasıl bu hale geldi bir daha düşünelim o zaman?

Ve, çözüm bulalım; solun nasıl yeniden varolabileceği, muhalefet yapabileceği, iktidar adayı olabileceği üzerine kafa yoralım!

-Eğer sol, mevcut siyasi partileri kapatma konusunda kazan kaldırıp, partilerin kapatılmasını protesto ederse, Meclisin ne olursa olsun çalıştırılması ve çözümlerin de orada bulunması konusunda sesini yükseltirse

-Eğer sol, gündemde olan Sosyal Güvenlik reformları konusunda, elini vicdanına koyup, bu reformların gerekli olduğunu kabul eder, ama, vergi toplayamayan Devletin, bu yükü emekçinin sırtına yıkmaya kalktığını bas bas bağırırsa

-Eğer sol, bugünkü muhalefet çizgisinin ancak ve ancak dikta rejimlerinde olabileceğini, iktidar partisinin her yeniliğinin anamuhalefet partisi tarafından Anayasa Mahkemesine taşınmasının parlementer sistemin işleyemezliğini getireceğini meydanlarda haykırırsa

-Eğer sol, ölen aydınların hiçbiri için bağırmayan anamuhalefet partisinin, laiklik elden gidiyor diye bağırırken, adalet, demokrasi, insan hakları, bireyin güvencesi, Devletin güvenilirliğinin sağlanması için bazı gizlenen gerçeklerin şeffaflaşarak toplumla yüzleşmeyi talep ederse ve laikliğin bugünkü kadar ağızlarda sakız olmaması gerektiğini haykırırsa

-Eğer sol, Kürdü ile kardeş ve bireysel haklar gibi temel ortak paydalarda buluşabilirse

-Eğer sol, türbanlı da bizim evladımız, başı açık da bizim evladımız deyip, ancak bunları ortak paydada buluşturacak normları ortaya sürebilirse

-Eğer sol, Türkiye’nin yüzünü AB’den İran, Suriye, Rusya, Çin istikametine çevirmenin Türkiye için bölünme tehlikesine yol açabileceğini ve geri kalmış, baskıcı rejimlere davetiye çıkartacağını, ancak bu ülkeler komşuları olduğundan, onlarla da iyi komşuluk ilişkileri kurmakta kararlı olduğunu savunursa

-Eğer sol, mevcut Anayasa , Siyasi Partiler Yasası, Ceza Yasası demokarsiyi ortadan kaldıranların eseridir, bunları reddediyoruz ve derhal değiştirilmesini istiyoruz demezse

-Eğer sol, mevcut seçim sistemi antidemokratiktir. Gerek lider diktatörlüğü ve gerekse barajların elbirliği ile değiştirilmesi gerekir diye ortalığı birbirine katmazsa

Ya sol, sol değildir; ya da bunlar sol değilse, ben solcu değilim.

Ancak, bunları kendi süzgecinden geçirip, kendi önünü açarsa, bugün Ak Partiye gitmiş yaklaşık yüzde otuz kadar oyu kendine çeker ve hatta CHP gibi faşist bir partiyi de yerle bir eder ve iktidar olur. Ancak, unutulmasın ki, iktidar ve muhalefet ancak ve ancak parlementer sistemin korunup, demokratik seçimlerin gerçekleşmesi ile olur. Parlamentonun iki partisini kapatarak değil.

Birsen Şahin

Etiketler:

Çarşamba, Mart 26, 2008

Tarihi Bir Sivil İtaatsizlik Çağrısı/Genç Siviller


Boş ver, Savunma!


Bu AKP’ye tarihi bir sivil itaatsizlik çağrısıdır.
Yargıtay Başsavcısı uyduruk bir iddianameyle DTP’nin ardından AKP ‘yi de kapatmaya çalışarak tek parti rejimi yolunda bir adım attı. “Hukuka saygı, savcıya hürmet” yalanlarına inanmayın. Büyük tarih içinde yaşadığımız günlerin kısa özeti budur.
Bundan 10 yıl sonra bugünün tarihini yazanlar şöyle diyecekler:“Bu dava Türkiye’de yargıyı hükümsüzleştirmiş ti. Medya 28 Şubat’tan ders almayarak yine bu operasyonun içinde yer almıştı. Yargı tümüyle siyasallaşmıştı. Seçimle ve askerlerle yapılamayan siyasal hamleler, yargı eliyle yapılmaya çalışılmıştı. Ama eninde sonunda sandık halkın önüne gelmiş ve darbecilere gereken ceza verilmişti.”
Şimdi AKP’nin yapması gereken günü kurtarmak değil, büyük hikâyeyi görüp, hikâyenin eninde sonunda mutlu sonla bitecek olduğunu bilerek cesaretle adımlar atmaktır.Yapılacak ilk şey meşru olmayan bu davanın bir parçası olmayı reddetmek.
AKP bu davada savunma yapmasın!
Zaten savunulacak bir şey de yok.
Savunmayı kabullenmek yıllar sonra geri dönen saltanatı, iki dudak arası adaleti kabul etmektir.
Zaten mahkeme AKP kendini savunmasa da bu uyduruk iddianamedeki iddiaları araştırmak zorundadır. Bırakın iddialarını onlar ispatlasınlar.
Artık biliyorsunuz bugüne kadar ne yaptıysanız onlara yaranamadınız, Şemdinli’yi örtbas ettiniz, yaranamadınız, Kürt sorununda militarizme teslim oldunuz, yaranamadınız, 301’i değiştirmediniz, yaranamadınız.
Şimdi statükonun piyonlarla yaptığı şaha şahla cevap verin.
Onlar sizi mat etmeden siz onları mat edin.
Korkmayın. Daha fazla ne yapabilirler, en fazla kapatabilirler. Boş verin!
Gelin sivil anayasayı yapın!
En fazla kapatırlar. Yani korkacak bir şey yok.
Kürt sorununa kalıcı ve adil bir çözüm bulmak için cesur bir adım atın!
En fazla kapatırlar.
27 Nisancı paşaları emekliye sevk edin!
Kapatsınlar boş verin.
Siz Şemdinli’nin görülmemiş hesabını görün!
Bırakın kapatıp dünyaya rezil olsunlar.
Siz 301’i tümden kaldırın!
Ergenekon’un üzerine gitmeye devam edin.
Artık, Hrant Dink cinayetini aydınlatın.
Kapatma davasında nedense siyasi yasaklılar listesine sokulmayan Cemil Çiçeklerin, Abdüllatif Şenerlerin gerçek yüzünü görün, onlarla tüm ilişkileriniz kesin!
Matrix’in ana sistem odası elinizin altında, o odaya girin ve o şalteri kapatın, bizi bu karanlık sahte sistemden sonsuza kadar kurtarın.

Etiketler:

Perşembe, Mart 20, 2008

Biz Bu Oyunda Yokuz


Etiketler:

Pazartesi, Mart 17, 2008

Cenazeyi Kim kaldıracak?

Bardağın Doluluk Oranı başlıklı yazımda cümlelerim şöyle son bulmuştu “Kim kimi açığa düşürmeye çalışıyor? Burnuma kötü kokular geliyor. Dilerim yanılırım ve doyurucu bir açıklama yapılır. Neler oluyor oralarda?”

Taşlar yerine oturdu. Korktuğum başıma geldi. Bugünkü duruma görünce anlıyorum ki CHP ile MHP’nin ağız birliği etmişcesine askerle dalaşması güya birilerini mağdur konumuna oturttu. O günlerde AKP’nin bu dalaşmaya derhal müdahele etmeyişi, askeri bulunması gereken konuma yerleştirmemesi beni derinden yaraladı. Bir diğer taraftan da, askerime gerçek vazifesi sonrası böyle pervasızca sataşılması içimi çok acıttı. Ama, hep başka şeyler var düşüncesine itti beni. Ne çok üzgünüm haklı çıktığıma, ne çok yaralandı ellilik kalbim, anlatılması mümkün değil.

Bugün validemle 60lı yılları konuştuk. Annemin ailesi CHPliydi. Annem ve babam da CHPliydi. Babamın babası Menderes hayranıydı. Bursa’da yapılan birçok yolda emeği vardır. Menderes asıldığında ise, sağcısı solcusu, bütün asılanlar adına, hepsi gözyaşı dökmüşler, birbirlerinin siyasi görüşüne bakmadan ağlamışlar hep birlikte. Daha sonra da dedem zaten memuriyetten ayrılmış. Sindirememiş Başbakanını asan bir Devletin memuru olmayı.

-12 Mart 2008 günü You Tube yine bir Mahkeme kararıyla kapatıldı.

-Ergenekon paldır küldür yürüyor ama birilerinden hiç ses çıkmıyor. Şu anda Ergenekon nereye kadar gidebilecek, kestiremiyorum. Dilerim, gerçekten sonuna kadar gidilir(Yok, yok, o kadar gidilebileceğini sanmıyorum; gidilebilecek olsaydı cuntacılar da yargılanırdı)

-Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan, bu milletin kesesinden aldığı maaşla, bu millete Menderes’i asmanın ne kadar doğru olduğunu destekleyici bir konuşma yaptı, hem de Kadınlar Günü’nde.

-Bu ülkede birileri seçim öncesinde seçim sistemini değiştirmemek adına işbirliği yaptı. O seçim sistemine rağmen DTP hakkında kapatma davası açıldı. Oysa, iyi değil mi meclise girmeleri? Meclise girmek, konuşmak demek değil mi?

-Bu ülkede Ergenekon davası aşamasında kimler sorguya çekildi ve “Aydın Doğan bu işin neresinde?” sorusu soruldu mu? Sorulduysa neden ve kime soruldu?

-Bu ülkede Yargıtay başsavcısı kesinleşmemiş deliller üzerinden AKP’yi kapatma davası açtı.

Cuma akşamı, iki dönemdir seçimlerde oy kullanmayan, bacakları rahatsız validem, “Bir sonraki seçimlerde beni götür, oy kullanacağım”, dedi. Oyunu AK Partiye verecekmiş. Oğlum aradı Bulgaristan’dan, Varna Üniversitesinde okur, geçen yıl ilk defa yaşı tutmuştu ama oy kullanmamıştı, önümüzdeki seçimlerde oy kullanacakmış ve oyunu AK Partiye verecekmiş. Cumartesi kızımla konuştum, iki dönemdir oy kullanmamıştı, kararını değiştirmiş ve oyunu Demokrasi diyen taraftan yana kullanacakmış.

Ben mi ne yapacağım artık? Ben ailenin en azılılarındanımdır, şanıma layık olmak adına ben de oyumu Kürt vatandaşlarıma vereceğim.

Ha, bu arada seçimi engeleyyecekler mi? Kesinlikle ellerinden geleni ardlarına koymayacaklardır. Ama, kaçınılmaz sonu görmek lazım.

Ülkem kendi gerçekleriyle yüzleşmek zorunda. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” tabelası ya oradan kalkacak, ya da bu hakkı kullanacağız. Ben bunu 1980 ihtilalinden sonra ortadan kaybolan yaşıtlarıma, Uğur Mumcu’ya, Abdi İpekçi’yle daha nice emekçiye ve Bursa Emniyet Müdürlüğü’nde neler yaşadığını asla anlatmayan ve tam sessizliğe gömülen rahmetli babama borçluyum. Borcumu da ömrüm vefa ettiğince ödeyeceğim. Kimsenin kimseyi öldürme, yok etme hakkı olamaz. Ben vatandaş olarak böyle bir oy kullanmadım, kullanmayacağım.

Zeki Sezer beyefendi ile bazı genç kuşaklar beni bir an umutlandırmıştı, belki de geç kalınmaz ve sol küllenmeden önce yeniden doğar zannetmiştim. Ama, gördüm ki, küllerinden doğmak zorunda kalacak. Şimdi düşünmek zamanı. Cenazeyi ne zaman kaldıracağız ve yeniden doğacak olan solu kimlerle doğduracağız?

Zeki Sezer beyefendiyi izledim. İyi bir hatip değil. Safını tam belli etmiyor, tam olarak nerede durduğu konusunda güven vermiyor, rüzgara göre durum alıyor.

Bana kızmayın arkadaşlar, ben sizin turnusol kağıdınızım, içinizden geliyorum.

Birsen Şahin

Etiketler:

Hükümeti Göreve çağırıyoruz


Tam da Ergenokon davası gündemde iken, kapatma davası nasıl da akıl karıştırıcı? Ayrıca, dinlenen bir tanığa, "Aydın Doğan bu işin neresinde?" diye bir soru soruldu mu? Kime soruldu? Bütün bu olayların çakışması ve hatta you tube'ın ayın 12sinde mahkeme kararıyla kapatılması, üstü örtülmeye çalışılan olayların neresinde?

Etiketler:

Pazar, Mart 16, 2008

Bursa Sağlık Müdürlüğü'nün Cevabı

Aşağıda da benim cevabımı bulacaksınız


From:
BSM Tedavi Subesi
Date: 28.02.2008 11:10:06
To:
birsen58@gmail.com
Subject: Çekirge Devlet Hastanesinde görevli doktorlar hakkındaki şikayetiniz


Sayın: Birsen ŞAHİN


İlgi: 12.01.2008 tarihli e.mail yazınız.

Çekirge Devlet Hastanesi’nde Beyin Cerrahi Uzmanı Dr.Muzaffer YILDIZ ve Fizik Tedavi Uzmanı Dr.Tuncel KOCAGİL hakkında Müdürlüğümüze göndermiş olduğunuz şikayet yazınızda bahsi geçen konu hakkında tarafımızca yaptırılan araştırma sonucunda; 25.09.2007 tarihinde Beyin cerrahi Uzmanı Dr.Muzaffer YILDIZ tarafından muayene ve tetkikleriniz yapıldığı, cerrahi girişim düşünülmediği tarafınıza söylenerek tedaviniz düzenlendiği ve Fizik Tedavi polikliniğine müracaat etmeniz önerildiği belirtilmektedir. Daha sonra 08.11.2007 tarihinde 12446 protokol no’su ile Fizik Tedavi 2. Polikliniğinde görevli Dr.Tuncel KOCAGİL’e randevusuz sevkli olarak müracaat ettiğiniz, Beyin Cerrahi Uzmanı Dr.Muzaffer YILDIZ’a muayene olduğunuzu 2 yönlü lumbo saksal grafi çekildiğini MR istediğinizi, ancak doktor tarafından yapılan muayene sonucuna göre Lomber MR incelemesine gerektirecek Patoloji (Nörolojik Defi sit, atrofi, duyu kaybı, kuvvet kaybı, lasegue testi müspetliği gibi) saptanmadığı, ayrıca kardiyak problemleri olduğunu belirttiğiniz için muayene bulgularınız ve lumbo saksal grafikleriniz ile kr.lomber disko pati tanısı teyit edilmiş ve tarafınıza medikal tedavi verildiği ve egzersiz programı ve korrektif önlemler gösterildiği, kardiyak problem olduğundan Fizik Tedavi uygulaması kontrendike olduğunda uygun görülmemiştir. Şeklinde bilgi verilmiştir.
Sonuç olarak, şikayetçi olduğunuz Beyin Cerrahi Uzmanı Dr.Muzaffer YILDIZ ve Fizik Tedavi Uzmanı Dr.Tuncel KOCAGİL’in Çekirge Devlet Hastanesi Başhekimliğince hasta memnuniyetine önem vermeleri konusunda uyarılmıştır. Denilmektedir.
Konu hakkında bilgilerinizi rica ederim. 21.02.2008




Bursa İl Sağlık Müdürlüğü
Tedavi Hizmetleri Şubesi
Tel-0 224-2330071/1309




Benim Cevabım
Oncelikle cevabiniz icin tesekkur ederim. Ancak, benim vurguladigim noktalar gormezden gelinmis sikayet dilekcemde. Bundan oturu, konunun bir daha arastirilip tarafima dogru bilgi verimesini rica ederim.

1. Ben belfitigina eylul ayinda ve Burhaniye'de yakalandim. Ancak, Burhaniye'deki hekimimin beni
MR icin Balikesir'e yonlendirmesinden oturu Bursa'ya geldim. Zira, orada beni Balikesir'e
goturecek kimsem yoktu ve ben kendi basima bunu yapmaya muhtedir degildim. Muzaffer beye
elimdeki sevki gosterdigimde bana MR gerekmedigini belirtti ve rontgenimi aldirdi. Akabinde
bana ameliyat olmak icin mi kendisine geldigimi sordu; takdir edersiniz ki bendeniz hasta
olarak bunun kararini verecek egitime sahip degilim, bu hekim karari olmali. Ancak, tabii ki
hasta olarak operasyon dusundugum en son sey olur.

2. Muzaffer bey beni herhangi bir birimi sevk etmedi. Ilaclarimi yazip evime gonderdi. Herhangi bir
Muayeneden de gecmedim. Sanirim Muzaffer beye rontgen yeterli oldu.

3. Eylul 25 ile kasim 8 arasinda gordugunuz gibi bir aydan fazla bir sure var. Ben o arada yine
Burhaniye'ye dondum ve Burhaniye'de fizik hekimi tarafindan once ilacla tedaviye alindim ve
Akabinde destekjleyici tedavi uygulanacagi bilgisini aldim.

4. Kasim ayinda biraz daha iyilesip Bursa'daki evime dondum, ama agrilarim devam
ettiginden Fizik hekimi Tuncay beye randevu alarak gittim. Tuncay beye Burhaniye'deki
Doktorlarimin goruslerini aktardim. Tuncay bey beni herhangi bir muayeneden gecirmedi.
Sadece ilac yazdi ve agrilarim gecmedi.

5. Akabinde cekirgedeki (eski Akdogan oteli) Fizik unitesinde Dr Uzeyir Ender MR gerekli
gorunce, MR cekildi ve ben ancak aylar sonra belimde cift fitik oldugunu ogrendim.

6. Butun bu olanlardan sonra Emniyet Rommer Fizik tedavi unitesinde Dr Erkan beye muracaat
Ettim. Hem ilac tedavisi, hem fizik tedavi hem de egzersiz hareketleri gosterildiginden Simdi o
doneme nazaran oldukca iyi durumdayim. En azindan isimi gorecek duruma gelebildim.

Simdi bunlari okuyup, asagidaki yazinizi bir daha degerlendirin bakalim, ben istedigim sonuca
Ulasabilmis miyim? Ben o kanaatte degilim. Bir kez daha konunun gorusulmesini ve tarafima
Bilgi verilmesini Rica Ediyorum.

Birsen Sahin

Bu yazının üzerine olay ciddileşti ve şu yazı geldi.


From: BSM Tedavi Subesi
Date: 13.03.2008 09:53:06
To: birsen58@gmail.com
Subject: Çekirge Devlet Hastanesindeki Doktorlar hakkındaki şikayetiniz


Sayın: Birsen ŞAHİN
Hüdavendiğar Mah. Nazli Cad. Mutlu Apt. 8/7
OSMANGAZİ/BURSA



Çekirge Devlet Hastanesi’nde görev yapan doktorlar hakkında Sağlık İl Müdürlüğümüze göndermiş olduğunuz 28.02.2008 tarihli e.mail yazınızda bahsi geçen konu hakkında, Muhakkik olarak görevlendirilmem nedeniyle, ifade vermek üzere 18.03.2008 günü saat 14.00’de Müdürlüğümüz Tedavi Hizmetleri Şubesine gelmenizi önemle rica ederim.





Dr.Ebru ESEN
Tedavi Hizmetleri Şube Tbb.
Muhakkik

Etiketler:

Cumartesi, Mart 15, 2008

Gençsivillere Destek

Tek Parti Olsun, Temiz Olsun, Düzgün bir demokrasimiz olamadı bari adam gibi bir totalitarizmimiz olsun DTP, AKP tamam, kaldı 48 parti! demek için 15 Mart Cumartesi 13.30’da Galatasaray Lisesi Önündeyiz

“Madem Öyle Tek Parti Olsun, Temiz Olsun”
Cumhuriyet hiç bu kadar tehlikede olmamıştı
Bize okulda cumhuriyetin halkın kendi kendini yönetmesi olduğu öğretilmişti. Cumhuriyet ilan edilmişti, kaderimiz padişahın iki dudağı arasında değildi.
Şimdi anlıyoruz ki Padişah gemiye binip kaçtı diyenler bize yalan söylemişler. Padişah hiç bir yere gitmemiş sadece İstanbul’dan Ankara’ya taşınmış. Canı çekiyor, DTP’yi kapatıyor. Canı sıkılıyor AKP’yi kapatıyor.
Padişah hazretleri zahmet buyurmuşlar, biz zavallı kullarına bir yığın da gerekçe ortaya sürmüşler.
Halbuki ne gerek vardı. Hukuk sizin iki dudağınızın arasında değil miydi zaten? Hepimiz de sizin sadık kullarınızdan başka neyiz ki?
Bugüne kadar yalancı çoban cumhuriyet tehlikede diye çokça bağırdı. Çok aldatıldık. Ama bu kez gerçekten inanın, cumhuriyet 1923’teki ilanından beridir hiç bu kadar ciddi ve sahici bir tehlike altında olmamıştı.
Yurttan kovaladığımızı sandığımız padişah dün Ankara’da ortaya çıkıp sultanlığını ilan etti.
Şimdi zencilerin çoğunlukta olduğu bu sözde muz cumhuriyetinin beyaz padişahlarına karşı çıkma zamanıdır. Birbiriyle didişen tüm zencileri, hepimiz zenciyiz peki bizi bunca zamandır neden beyaz padişahlar yönetiyor diye isyana teşvik ettirme zamanıdır.
Borsayı düşünerek siyasi hamlelerini Cuma günü yapacak kadar incelikli olan darbecilerin iktidarı ele geçirmek için Padişahın gazetelerini bombalayacak, adamlarını öldürecek ölçüde gözlerinin dönmüş olduğunu teşhir etme zamanıdır.
Bugün Ergenekon çetesinin yedikule zindanına tıkılmasıyla 2009’da darbe yapma planları suya düşen Padişah hazretlerinin bir umut kadılarıyla giriştiği bu saray darbesine direnme zamanıdır.
Bu hukuki darbeden medet umanlarla Egenekon çetecilerinin aynı Padişahın kulları olduklarını ifşa etme zamanıdır.
DTP’yi kapatmaya çalışan Kemalist milliyetçilerle, AKP’yi kapatmaya çalışan Kemalist şeriatçıların aynı padişahın bendeleri olduğunu Erdoğan’a hatırlatmak zamanıdır.
Bugün yine AKP’nin günahlarını sevaplarını bir tarafa bırakıp, yıllarca kaprisleriyle, saray entrikalarıyla bizi bunaltan zevk sefa düşkünü Padişah’a ve onun bürokrasi, medya, siyaset ve yargıdaki kapıkullarına karşı demokrasinin yanında kazan kaldırma zamanıdır.
Hukukun üstünlüğü yerine Kemalist şeriatını, bağımsız yargının yerine iki dudak arasını, çok parti yerine padişahın partisini, Meclis yerine saltanat divanını isteyen gerçek cumhuriyet düşmanlarına karşı şimdi bu kez sahiden tehlikede olan cumhuriyete sahip çıkmak zamanıdır.
Kemalist sultan direniyor. Laik kadılar fetvalar yayınlıyor besleme basın “çok yaşa padişahım” manşetleriyle çıkacak. Ama hala farkında değil misiniz? Koyun olmadığı için keçilere Abdurrahman Çelebi denildiği, erken kalkanın adam sayıldığı bir ülke değiliz artık.
Hala anlamadınız mı?
Biz o eski biz değiliz artık!
Rejim değişti, cumhuriyet ilan edildi Günaydın!

Etiketler:

Cumartesi, Mart 08, 2008

Kendime Konuşmalar 31


Aklar karalar birbirine karışmış, korkunç bir savaş aralarında. Yoksa renkler değil de, aradaki şeytanımız mı zıplamakta? Hangisi bir diğerine yengi? Yoksa koca bir hebenneka* mı görünen? Ya da kendi korkularımız bizi oyuna getiren?

Kim vazgeçer bembeyaz, kanaviçe işlemeli ve kenarları dantelli patiskalardan? Siyah tabasbus* etmez mi kendi karanlığından kurtulamadığında, ak mı ak çarşaflara? Başka kurtuluşu var mı karanlığın bu kadar pervane olmasa beyazların ayaklarında? Nasıl göçertir ak mı ak kuşları ve bir daha yaklaştırır mezara?

Vazgeçebilecek miyiz kılıçlarımızdan?.. Kim kalmış ki kazık kakan saltanata?

Ah! Ne kısadır yaşam ve ne çok şey kaybederiz aklarımız ve karalarımız arasında…

Birsen Şahin

Hebenneka Ahmaklık
Tabasbus Yaltaklık

Etiketler:

Öbür Yarım


Eksik kaldım, tamamla beni… Sür yüzünü yüzüme ve dokun ellerime, saçlarım dolansın tenine ve her dokunuş bir gül olsun tenimde.

Hayat devam etsin, ben ayrı düşeyim gerçeğe/bilsen gerçek ne, belki sen de uzanırsın yanıma ve bir olur düşünceler perdenin ardında. Bilir misin perde nerede? Hani ben var ya, ya da sen, bilmek var ya, ulaşmak “var”lığa, orada işte bak, el sallıyor sana. İşte orada, hemen önünde gizleyen bütün sırları, tülden bir esinti ardında. Bakmayı, görmeyi bilmek ne kadar zor…

İşte böyle; bilsek “var”lığa yakınlığı ve “ben” olsam, “sen” olsan putların ötesinde, ne dersin, bakabilir miyiz artık aynaya ve görebilir miyiz aynada yarattığımız putun ötesindeki varlığa ulaşmanın yolunu? Yoksa, şeytanın tırnakları arasında kalır mı ayna ve perde çekilir mi yine önümüze?

Ver elini, deneyelim bir olmayı ve tamamlanayım artık kendimle…


Birsen Şahin

Etiketler:

Cuma, Mart 07, 2008

Neye Karşıyım?

Her yıl bir ölüyü anar gibi kutlanan ve artık bir yüzkarasüna dönen bahis konusu günü bir kadın olarak reddediyorum.

-Çocuk ve bebek ölümlerinin önünün alınmadığı
-Çocukların sağlıklı beslenemediği
-Hergün bebeklerin savaş tamtamlarıyla öldürüldüğü
-Kadınların ırzına geçildiği
-Kadın olarak kimliklerine sahip çıkamamalari adına, eğitimden yoksun bırakıldıkları
-Doğum esnasında yaşanan ölüm ve hastalıkların bitmediği
-Kadınların şiddete maruz kaldığı ve kadının bunu desteklediği
-Eğitimli kadınların kocalarından şiddet görmelerine rağmen, toplum adına kendini
savunmadığı
-İnsanların sağlıklı beslenemediği
-Sağlık, eğitim ve sosyal yaşamın bir insan icin "olmazsa olmaz" kriterine dönüşmediği
-Bir kadının diğerini anlamamakta direndiği
-vs vs vs
Günler varoldukça, yılda bir kez kadın günü kutlanmasını, kadın hakkını bir mevta olarak
gören bir zihniyetin her yıl ölüye saygı kisvesi ile birilerinin gözünü boyadığı bir günü kutlamak bana hakaret olduğundan, böyle bir kutlamayı reddediyorum


Birsen Şahin

Etiketler:

Genç Sivillerin Dili :)

Ne darbe ne statüko demiyoruz

…şehitler veren bir kuruma haksız ve seviyesiz saldırılar
…anlamsız saldırılarla hedef yapılmak istenmekte
…terörle mücadele azmine, hainlerden daha fazla zarar vermekte
Yine Genelkurmay sitesi, yine gece yarısı, yine kötü bir metin, yine sivil siyasete verilmiş bir muhtıra.
Tek bir farkla;Açıklamadan sonra televizyonlara canlı bağlanan CHP’li yöneticiler çocuklar kadar şen değildi. Erdoğan Teziç “Oh dünya varmış” deyip huzur içinde yatağına gidemedi.İş adamları, gazeteciler ve aydınlardan “Ne darbe, ne şeriat” naraları duyulmadı.
Çünkü bu sefer muhtıranın muhatabı ne dincilerdi ne de bölücüler. En laik en ulusalcılaraydı.
Operasyon da operasyon diyen, savaş tamtamlarını ahenkle çalan partilere bu kadarı yetmemişti.
Başörtüsü konusunda bir din alimi gibi fetva veren Baykal, operasyon sırasında da elinde çubuğu harita üzerinde savaş taktikleri veren bir emekli paşayı andırıyordu. Genelkurmay’ın, Diyanet İşlerine benzemediğini, olan biteni de seyretmeyeceğini kestiremedi.
“Her Türk asker doğar” sloganının hayat felsefesi haline getirenler, internetten gelen bu gece yarısı metni üzerine asker olduklarını, general olmadıklarını tecrübe etmiş oldu.
Muhtırayı yiyenlerin sabah sabah yaptıkları şaşkın açıklamaları duyunca, “Siz yeni düştünüz galiba” demekten kendimizi alamadık.
Sayın taze mağdurlar,Size 28 Nisan’ın ilk saatlerinde ekran ekran dolaşan CHP’li yöneticilerin sözleriyle hitap ediyoruz:
“Evet, tabii bu bir muhtıradır”
Ancak onlar gibi şen değiliz. Yarattığınız militarist dalganın sizi bile önüne katıp götürebileceğini yüzünüze vurmak istemiyoruz.
“Demokrasi bir gün gelir hepinize lazım olur” dememiş miydik de diyerek üste çıkmıyoruz.
Kanlı bayraklarınızla, en büyük bayrak yarışlarınızla, militarist beyanlarınızla, linçlerinizle, vatana ihanet temalı yazılarınızla ektiklerinizi biçtiniz, oh olsun demeyi aklımıza dahi getirmemeye çalışıyoruz.
Biz her zaman sivil siyasetin yanındayız.
Ne darbe ne statüko, ne darbe ne milliyetçilik, ne darbe ne Kemalizm demiyoruz.
Hala ne darbe ne darbe

Etiketler:

Kadınlar Konuşuyor

Bizler inançlı- inançsız, örtünmeyen-örtünen, kadın hak ve özgürlükleri anlayışı içinde "sen varsan ben yokum demeyen" kadınlar olarak;

Başörtülü kadınların; cahil, yobaz, fesat, takiyyeci, fırsatçı, örümcek kafalı gibi sıfatlarla bir "İslami robot" imajıyla değerlendirilerek, ırkçı yaklaşımlarla şiddete maruz bırakılmalarına karşı çıkıyoruz. Başörtüsüz kadınların; cinsel meta, teşhirci ya da bir tahrik mekanizması gibi cinsiyetçi yaklaşımlarla değerlendirilmesine karşı çıkıyoruz. Kadınlar arasında yaratılan uçurumların kadınların ezilmesini ve sömürülmesini kolaylaştırdığını biliyoruz. Ve kadınlara uygulanan baskıların üstesinden, ancak barış ortamında, hak ve özgürlüklerin uygulanmasıyla gelinebileceğini düşünüyoruz.

Biz her türlü ayrımcılığın ve adaletsizliğin karşısında olan kadınlar, "kadının yeri kocasının dizinin dibi" anlayışıyla bizleri yok sayan, "genel ahlak" düzenlemesiyle ayrımcılık yapan, kadın özgürlüğüne sınırlar getirmek isteyen bir "er meydanı" olarak devletin kadınlara yönelik her türlü yasağını ve baskısını reddediyoruz. Biz kadınlar; bedenimizin modernite, laiklik, cumhuriyet, din, gelenek, görenek, ahlak, namus ya da özgürlük adına denetlenmesini istemiyoruz.

"Herhangi birini yok saymak, onu kendi varlığından kuşku duymaya yöneltir"Hannah Arendt

Biz kadınlar birbirimizden kuşku duymuyor; birbirimize sahip çıkıyoruz! Çünkü biz kadınlar, farkında olduklarımızla yan yanayız! (SD)

Etiketler:

Salı, Mart 04, 2008

“Ay”amayan “…dın”lara

Artık midem bulanıyor benim adıma hakkımı korumaya kalkanlardan ey halkım!

-Benim ülkemde bebek ölümleri hala anahaber konusu olmadığı gibi, hiçbir büyük gazetenin
büyük büyük yazarları da bıkmadan usanmadan konuyu tefe koyma ihtiyacı duymaz

-Benim ülkemde hala onbinlerce endometriosis kadın hastalığından muzdarip genç ve yaşlı
Kadın acı içinde kıvranmasına rağmen, bu hastalığın haberlerde yeri olmaz

-Benim ülkemde belfıtığından muzdarip olup da, aylarca doğru dürüst teşhis konulmadan
Devletin hastanelerinde sürüm sürüm süründürülen hasta, oradan oraya gezerek nihayet
MR çektirebilip de belinde çift fıtık olduğunu öğrenince, hiçbir fizik hekimi tarafından
kontrolden geçirilip, acısı hafiflesin, hasta ayakta kalabilsin diye fizik tedaviye alınmaz ve
hasta mecburiyetten (hekimin muayenehanesi 200 ytl, sözleşmeli hastanede tedavi 70 ytl ve
şikayet neticesi kendisine fizik tedavinin kontrendike olduğu bildirirlir)
sözleşmeli tedavi merkezlerine gider(Belgeleri, şikayetleri ve alınan cevaplar elimde, hasta
benim)

-Benim ülkemde çocuklar kişisel tercihlerine göre ve yeteneklerine göre eğitim alamazlar,
çünkü hala hepsinin yeterince okumaması gerektiği kanaati hakimdir ve Üniversiteler
buna kafa yorma ve çözüm üretme gereği hissetmezler, daha koca koca davalara ayırırlar
zamanlarını

-Benim ülkemde hala, gelecek yıllarda hangi mesleklere ihtiyaç olacağı belirlenerek öğrenim
Kurumu düzenlenmez, onun için de herkes belirli asgari bir öğrenim görür ve ortalıkta bir
sürü işsiz genç dolaşır

-Benim ülkem hala cuntaları yargılayamaz, ölüp de kurtulmalarını bekler

-Benim ülkem hala daha çok doktora öğrencisi nasıl temin ederiz, doçent, profesör nasıl
yetiştiririz diye sorgulamaz

-Benim ülkem hala kocalarından dayak yiyen eğitimli kadınların neden sustuğunu, sineye
çektiğini sorgulamaz

-Benim ülkemin kadınları hala nasıl olur da TBMM’de neden bu kadar az kadın olduğu
konusunda miting düzenlemez

-Benim ülkem her seçim dönemi geçtikten sonra, neden adil bir seçim sistemi
oluşturulamadığı konusunu sümen altı eder

-Benim ülkemde hala hukuki olmayan yapılanmaların meydana çıkmaması için birileri
konuyu ısrarla başka zemine taşımaya çalışır

AMAAAAA, benim ülkemde herkes benim hakkımı türban üzerinden koruyabileceğine inanır. DSP de CHP’nin kuyruğuna takılma kolaycılığına tutunup, partiyi yok etme
gayreti ile canla başla çalışır. Sonra da kocaman kocaman laflar eder ve beni cahil halk
olarak görür(Dikkatinizi çekerim, iyi bir eğitim almış, üç yabancı dili okuyan ve konuşan, dünyanın yarısına ayak basmış bir cahilim ben).

Sol muhalefet yapmayı becerebildiği gün iktidar olacaktır. Ama, bunun için önce,
ay/amayan/ dınlarımın bir ayması gerekir ve halkını değiştiremeyeceğini, halkını anlaması gerektiğini, çözümü de buna göre bulması gerektiğini öğrenmesi, cahilliğinden ve atgözlüğünden kurtulması gerekir.

Ne acı, değil mi?

Birsen Şahin

Etiketler:

Pazar, Mart 02, 2008

Bardağın Doluluk Oranı

Bomba gibi düştü haber ajanslarına Kuzey Irak’tan çekilen ordunun haberi. Ne yalan söyleyeyim, kendi adıma çok sevindim. Geçen yıl da yazmıştım, bir harekat olursa, bu kısa süreli olur, diye. İyi ki Türk Ordusu, aklı başında davranıp, paldır küldür o günlerde hareket etmedi ve sağduyunun sesine kulak verdi.

Biliyorum, söylediklerim yenilir yutulur cinsten değil. Benim için de kolay değil bunları dile getirebilmek. Onlarca evladın katledilip de, akıllı davranabilme basireti gösterebilmek, ancak sabırlı, uzun vadeli düşünen ve strateji geliştirebilen insanlara özgüdür; ki, bu tip insanlar da çoğunlukla taşlanır toplumda, toplumun elli yıl ilerisinde yaşadıklarından.

Gerek hükümet, gerek şanlı ordum, bu süreci bugüne dek çok güzel yönetti. İçtenlikle kutluyorum. Bu kış şartlarında, baskın ve bu denli başarılı bir operasyon her yiğidin harcı olmamakla birlikte, hamaset taraftarlarına kulak tıkayarak, Kandil’de boğulmamayı da gözeterek yapılan bir harekat olduğundan, gerçekten takdire şayan. Bütün dünyayı yanınıza alıp da yapılan bir harekattı bu. Üstelik yedi düvele ordumuzun ne kadar gözü kara olduğunun ve sivil halka zarar vermeden harekat yapabileceğinin bir ispatı oldu. Ayrıca, bu kadar mobil-ordu gibi gelişmiş, her an her yere çok hızlı seyir edebilen bir ordu sanırım benim gibi halkımızın büyük bir kesimine de güven vermiştir. Çünkü, düzensiz silahlı güçle, koca bir orduyla savaşamazsınız; çok hareketli, seri ve esnek hareket gücünüz olması gerekir. Bunun için uzun süredir özel birlik üzerinde bağırmakta benim gibi bir sürü insan.

Benim evlatlarım öldürüldü. Allah rahmet eylesin ve ardında bıraktıklarına sabır versin, gazilerimize de öyle. Bu millet gazilerine sahip çıkmak zorunda. Onlar, biz burada rahat edelim diye orada kan verdi, şehitlerimiz, ki doğurduğumuz evlatlarımızdır, orada can verdi. Bu açıdan kesinlikle gerekli bir harekattı. Ancak, bir şey lütfen dikkatlerden kaçmasın; yavrusu dağa çıkıp ölen anne de benim kadar kan ağladı ve ağlayacak. Kim yavrusunun bu biçimde ölmesi için emek verip, dokuz ay karnında taşıyıp büyütür? Bu yolun çözümü de kesinlikle siyasi bir pakettir. Oysa, hala şöyle enine boyuna tartışılacak bir siyasi paket yok ortada. Birileri artık görmeli, bu işin temizlenmesi ve/veya minimize edilebilmesi için, bugüne dek hep göz ardı ettiğimiz en doğru çözüm, taraflarca tartışılarak geliştirilebilecek bir siyasi çözümdür. DTP Meclise girdi; ne için? Artık şapkasını önüne alıp düşünsün ve toplum ile asgari müştereklerde buluşabilecek bir paket üzerinde çalışsın. Bunu yapmadığı sürece, maalesef ki, hala kan akmaya devam edecek, çok yazık… Ordu da, daha çok kereler oralara gider, birkaç terörist öldürür ve döner, gelir.

Başarılıydı; çünkü, birilerinin bağırışlarına kulak tıkayarak ve ABD’den alınan stratejik destekle gerçekleştirilen operasyon zaman olarak kimsenin beklemediği bir mevsimde gerçekleştirildi, hem de, Türkiye’nin kafaların ardında bir niyetinin olmadığı cümle aleme gösterildi. Eğer bu yapılmasaydı ve ordumuz Kandil’e çekilip, orada başka bir savaşın içine sürüklenseydi, sonuç ne olurdu?.. Bunun hesabının iyi yapılması lazım.

Neden bardağın yarısı boş?

Hükümet beklemediği anda harekatın durduğunu öğrendi. Burada kafamda çanlar çalıyor. Birileri açıklama yapmak zorunda. Evet, harekat ordumuz tarafından yürütülmekte, ancak, hiçbir ordu hükümetten bağımsız karar almadığına/alamayacağına göre, yukarılarda neler olduğunun açıklanması lazım. Neden zamanlama bu kadar başarısız? Kim kimi açığa düşürmeye çalışıyor? Burnuma kötü kokular geliyor. Dilerim yanılırım ve doyurucu bir açıklama yapılır.

Birsen Şahin

Etiketler:

Seninle gurur duyuyorum

kalbim seninle

Edith Piaf - La Vie En Rose
by bigproblem11