“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları yer... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmesin.. Çünkü kimin kimi yiyeceğine "suyun akışı" karar verir... Afrika atasozu

Cumartesi, Mayıs 31, 2008

Barış Meclisi Duyurusu




Etiketler:

Cumartesi, Mayıs 24, 2008

BENİM ADIMA KARAR VERME!

SAYGIDEĞER(?) YARGIÇLAR

21 Mayıs 2008 günü, “adına yargı yetkisi kullanmaktan onur duyduğu Yüce Milletiyle paylaşmak gereğini duyduğunuz” bir bildiri yayınladınız. Adına yargı yetkisi kullandığınız bu milletin bir bireyi olarak, kullandığınız yetki ve sorumluluğunuzun çerçevesini hatırlatma ihtiyacı hissettim.
“Demokratik, lâik ve sosyal hukuk devleti” idealine bağlı, Cumhuriyetin temel niteliklerini benimsemiş bir birey olarak;
Toplumun çözüm bekleyen sorunlarının başında gelen yargısal sorunların çözümünde hiç bir katkı yapmayacaksanız,
İşgal ettiğiniz makamlarınızı siyasal görüşlerinize alet edecekseniz,
Toplumdan “anayasayı değiştireceğim” vaadiyle oy alan bir partinin yeni anayasa yapma girişimini ve Meclis’in Anayasa yapma yetkisini engellemeye kalkacaksanız,
Ve bunu millet adına karar verme yetkinizi kullanarak yapacaksanız,
Yayınladığınız bildiriyle halen Anayasa Mahkemesi’nde dava konusu olan, Anayasa maddeleri değişiklikleri hakkındaki davanın seyrini etkiyelecek şekilde doğrudan yargıya müdahale edecekseniz,
Ve hatta, Anayasa maddelerini değiştirmek gibi asli yetkisini kullanan yasama organını hedef gösterecekseniz,
Avrupa Birliği müzakereleri sürecinde öncelikli olarak yapılması gereken yargı reformuna pozitif katkı yapmak bir yana, sırf AB sürecini baltalamak için reformlara karşı çıkacaksanız,
Bireyi, devlet dahil her türlü otoritenin baskısına karşı koruyup, onun haklarını temin edecek bir hukuk anlayışını benimsemeyecek; devleti, bireyin ve milletin önünde ve üstünde tutacak ve kararlarınızı buna göre verecekseniz,
Benim adıma karar vermeyin.

Etiketler:

Cuma, Mayıs 23, 2008

Sıktınız artık, yeter yahooo

Dur Ey Sayıştay, Bari Sen Yapma!


GENÇ SİVİLLER BASIN BÜLTENİ

Tarih: 23 Mayıs BUGÜN
Saat: 15.00Yer: Sayıştay önü (Eskişehir Yolu)
Dur Ey Sayıştay, Bari Sen Yapma!

Yargıtay, Danıştay'dan üst üste gelen muhtıralardan sonra yaptığımız hesaplara göre birazdan da Sayıştay halka, parlamentoya, hükümete ve Avrupa Birliği'ne bir muhtıra verecek.

Bugüne kadar darbeler bir gece ansızın geldi, darbelerin tarihini önceden tahmin edemedik ve bu yüzden de hiçbirini olmadan önce durduramadık.

Birer gün arayla Yargıtay ve Danıştay'dan gelen açıklamalarla bugün ilk kez bir muhtıranın ne zaman yapılacağını kestirebiliyoruz.

Genç Siviller olarak; bir muhtırayı verilmeden önce durduracak olmanın haklı gururunu yaşıyoruz.

Şimdi Sayıştay binasında "Yargıtay ve Danıştay muhtıra verdi, bizim neyimiz eksik. Biz de bu cumhuriyetin çocuğu değil miyiz, neden biz geride kalalım, yoksa bizim için ne derler" diye konuşmalar geçiyor olabilir.

Buradan Sayıştay'a sesleniyoruz. Dur ey Sayıştay. Muhtıra vermeden önce bir kez daha düşün. Gaza gelme, bari sen yapma, acı bize, çoluğumuz çocuğumuz var, geleceğimizle ilgili ümitlerimiz var. En azından borsanın kapanmasını bekle.

Bak sen de muhtıra verirsen Ankara'yı kasıp kavuran bu demokrasi düşmanı kolera salgını Karayolları Genel Müdürlüğü'nden, Emekli Sandığı'na, Diyanet İşleri'nden, Su İşlerine kadar diğer kurumlara da sıçrayacak.

Bu şımarık muhtıralarla demokrasimizi hala 'tay tay' adımlarla yürümeye zorlayan devlet memurlarını; makam odalarının penceresinden, lojmanlarının balkonundan, makam arabalarının camından, lokallerinin bahçesinden hatta tatil köylerinin duvarlarından dışarı bakmaya davet ediyoruz.

Biz değiştik, Türkiye değişti, Dünya değişti.

'Yargı'larınız size kalsın, işinizi yapın, size 'danış'ırsak konuşun, ve demokrasiyle savaşmayın, sayışın.

Etiketler:

Salı, Mayıs 13, 2008

Kendime Konuşmalar 35


Bir ses ver, duyayım bütün azınlıkları ve kaybolayım bir bütünün içinde, sarhoş olsun bütün çocuklarım.

Mest olurum divanına durduğumda/Ah! Bir bilseler, geride bıraktıklarının ancak kendi aymazlıkları olduğunu, boşu boşuna keserler miydi başlarını? Kaçıracak bir şey yok aslında, öyle zannedilir, birkaç adım gidilir sadece; ama, önünde sonunda gerçek yapışır yakalarına…

Boynunuz eğri kalır geldiğim yere vardığınızda, orada ne sen varsın, ne ben/hepsi ben, hepsi biz aslında. Ama zordur ya bugünden görmek/yine de bir avuç umut taşısam size, geri çevirmeseniz kırık dökük de olsa ulaştırdıklarımı ve ben bütün tüylerimi dağıtsam yeryüzüne.

Bir gün gelir inersiniz çıktığınız merdivenleri bir bir…Kah tökezlersiniz yarı yolda, kah bir yerlerinizi kırarsınız. Oysa kırıp dökmeden kolunuzu kanadınızı geldiğiniz yere, toprağa dönmeyi başarsanız ya!

Elleriniz kan toplamak, dudaklarınız çürümek zorunda mı sanki?

Gün gelecek silinecek bütün yazılar, yok olacak bütün değerler, bir bakacaksın bir sen kalmışsın geriye, bir de ben ve hepsi “biz”miş aslında…

Birsen Şahin

Etiketler:

Pazartesi, Mayıs 05, 2008

Onur Öymen'in Türban-faşizm Röportajının Tam Çevirisi

Çeviri Birsen Şahin
Müslüman başörtülüler faşist mi?
Müslüman başörütü faşizm sembolü mü?
Soru, NAToda görevli Türk siyasetçi Onur Öymen ile yapılan görüşmede gündeme geldi. Türkiye'de lider partilerden biri konumdaki CHP üyesi Öymen, AKP'nin önlenemeyen yükselişi üzerine yapılan görüşmede konuya değinerek, Türkiye'deki başörtüsünün 2. Dünya Savaşı'ndaki Alman ve İtalyan faşizmine işaret etti. Bu mukayese beni vurunca(allak bullak edince), Öymen'e tam olarak ne demek istediğini sordum. "Sadece eşarp değil, politik alanda kullanılacak herhangi bir uniform(tektiplilik) veya dini inanışa dayalı herhangi bir şey siyasi algılamada buna yolaçar", dedi Öymen. "Örneğin, Hitler zamanını ele aldığınızda, taraftarları siyah gömlek giyerdi, Nazi ideolojisine yolaçan. İtalya'da Mussolini taraftarları kahverengi gömlek giyerdi. Dolayısıyla, sadece otoriter sistemlerde böyle şeyler yaşarsınız, demokrasilerde değil. "
Türkiye'nin politik sorunları üzerine yazdığımda, Öymen'in dikkat çektiği hususları işaret ettiğimde Türkiye'deki basın olayı manşetlere taşıdı. Şimdi Öymen söylediklerini inkar ediyor ve bir düzeltme yapmaya çalışıyor. Teyp bandı iyi ki elimde .... Aşağıda kendisiyle Ankara'da CHP Merkezsinde İngilizce olarak yaptığım görüşmenin tam metnini bulabilirsiniz.
Kendiniz karar verin.
Soru :Amerika'da herhangi bir yerde başörtülü kadınların dini görüşlerinden ötürü Üniversiteye girişi engellenmiş olsaydı buna karşı çıkılırdı.
Cevap:Tabii ki, çünkü sizde islami bir tehlike sözkonusu değil. Böyle bir uygulamanız yok. Eğer hintli öğrenciler kendi geleneksel giysilerini Üniversitelere girilte kullanmış olsa, bunu bir tehlike olarak addetmezdik. Ama, Türkiye'de bir dini sembol olarak kullanırsanız, bu farklıdır. Örneğin, neden Nazi giysileri, üniformaları Almanya'da yasaklanmıştır? Almanya demokrasi değil mi? Bu tür üniformaları neden yasaklıyorsunuz? Çünkü bu nazizmi canlandırma yoludur. Farkı görüyorsunuz.
Soru: Yani, başörtüsünü Nazi ile eşleştiriryorsunuz...
Cevap: Tabii ki, evet. Sadece başörtüsü değil, dini inanca veya siyasete dayalı herhangi birşey, dinsel veya ulusal bir sembol manasındadır. Örneğin Hitler, Hitler taraftarları siyah gömlek giyer ve kendilerine "siyahgömlekliler" derdi. Yani, bir Nazi sembolüydü. Mussolini zamanında, taraftarları kahverengi gömlek giyerdi, bu giyenler Mussolini taraftarıydı. Böylece, sadece otoriter sistemlerde böyle şeyler vardır. Demokrasilerde yoktur. Batı toplumlarında bir politik felsefeyi veya dini inancı insanların giyim kuşamlarına bakarak belirlemezsiniz. Türkiy'de bunu yapmay açalışıyorlar. Bunu öyle bir yapıyorlar ki, mesele sadece baş örtmek değil, belirli bir partiye ait bir örtünme biçimi şeklinde tezahür ediyor. Anadolu kadınının örtünme biçimi değildir bu. Hiç ilgisi yok bununla, tamamen ilgisiz, bu 20-30 yıllık bir örtünme biçimi. Başını bu biçimde bağlayan bir kişi bile yoktu. Yani, iktidar partisinin bir sembolüdür, veya doğruyu söylersek, bir dini inanç sembolüdür. Ve, Lübnan'dan ithal edilmiş bir biçimdir. Asıl Lübnan'da kullanılmış ve sonra Türkiye tarafından ithal edilmiş bir tarzdır. Başbakan kendisi de söyledi, bir sembol dahi olsa, ne olur. Yani, bir sembol olduğunu kabul ediyor.
Soru: Fakat, milyarlarca insanın dinine dayandığına göre, nasıl olur da siyah veya kara gömleklilerle irtibatlandırmaya....
Cevap: Tabii egzajere edildiğini düşünebilirsiniz. Olabilir. Muhtemeldir. Fakat başlangıçta, Hitler bir siyasi parti olarak seçilmişti. % 44 İle seçimlerin galibi oldu, Nazi olmayanların oyunu da aldı. Fakat, ülkeyi otoriter bir sisteme, totaliter bir sisteme dönüştürdü ve sonuç milyoınlarca insanın mahvına kadar gitti. Bizim iktidar partimizi bugün Hitler'le muhayese edemem. Tabii ki olmaz. Fakat, sorun, iktidar partisisin her daim demokratik olup, olamayacağı. Fark da burada zaten. Hitler bunu politik veya ulusal bir ideolojiyle yaptı. Şimdi, bizim ülkemizde, bunu islami bir arkaplan için denemekteler. Gazetelerimize iyi bakın, bakanların bir tek hafta bile dinden bahsetmedikleri bir olay bulamazsınız.
at:http://media.mcclatchydc.com/smedia/2008/04/22/15/Oymen-interview-headscarfs.source.prod(underscore)affiliate.91.mp3Dion Nissenbaum covers the Middle East for McClatchy Newspapers. E-mail him at
dnissenbaum@mcclatchydc.com.© 2008, McClatchy-Tribune News Service
Çeviri bendenize aittir
Birsen şahin

Etiketler:

Seninle gurur duyuyorum

kalbim seninle

Edith Piaf - La Vie En Rose
by bigproblem11