“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları yer... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmesin.. Çünkü kimin kimi yiyeceğine "suyun akışı" karar verir... Afrika atasozu

Salı, Eylül 25, 2007

Babama...


26 Eylül 1996. Sen gideli onbir yıl oldu baba. Sen orada, annemle ben burada. Şimdi bir de prenses var. Hani senin döneminde Malik vardı ya, o yok artık. Tanımadın Prensesi, ama severdin tanısaydın. O da beyaz aynı Malik gibi; ama, Prenses Malik kadar iri değil, hem erkek de değil zaten, dişi bu. Bak, yukarıda resmi var kucağımda. Annem, ben ve Prenses(buçukluk diyorum ben ona) yaşayıp gidiyoruz işte. Annemle Prenses pelitköy'deler, ben Bursa'dayım, Çekkede. Pelitköy'ü görmedin sen. 2005'te aldım. Hani senin bize miras bıraktığın Sırameşeler'deki ev var ya, onu sattık 2005'te. Satmayı gönülden istemedim, ama senin de gitmeden önce tahmin ettiğin gibi kardeşim bizi çok yıpratıyordu, bu yıpranmayı en aza indirgemek için satmak zorunda kaldım. Umarım çok üzülmemişsindir. Evimi görüyorsan eğer, üzülmüyorsundur zaten. Senin evinin parasıyla aldım onu. Harika oldu baba. Keşke sen de şöyle köşeyi dönüp bir bakış atabilseydin evime. Bahçeyi de yaptım. Hep seni andım bahçeyi hazırlarken. Sen çok meraklıydın bahçeye. Hani, çocukluğumda birlikte bakardık bahçemize, işte o günleri andım. Ben seni andıkça, uzatıp boynunu, şöyle bir baktın mı gökten baba? Sen de hatırladın mı o günlerimizi? Şimdi o günleri gülümseyerek yad ediyorum ya, o zamanlar zorla yaptırdığın ve zamanımı çaldığın için sana diş bilerdim. Ben çalışkanım diye hep bana yüklenirdin. Bir de kardeşim kaytarırdı ve haşarı bir çocuktu ya, belki de aslında itiraf edemediğin halde, o günlerde başlamıştın bana güvenmeye. Ne tuhaf! Bunu hiç itiraf etmedin. Yalnız, annem söyledi, gitmeden bir hafta önce anneme anlatmışsın duygularını. "Kız bizi gururlandı, ayaklarının üzerinde durmayı başardı, yüzümüzü ağarttı, ama bu oğlanın sonu ne olacak Emine?" sorusu ile, gözünün ardında kaldığını öğrendim, ölümünden aylar sonra annemden.

Yarın senin yıldönümün. Hesaplaşacağım ne çok şey var seninle. Ama, bir aya yakın bir süredir belfıtığından muzdaribim, ondan makina başında fazla kalamıyorum. Belim çok ağrıyor, bacağım da uyuşuyor. Dinlenmeliyim, çünkü yarın sabah yola çıkıyorum. Ondan kısa keseceğim. Hem annem uzun süre bensiz kalmamalı. Emanetine iyi bakıyorum, merak etme. Hatta, senin bakmadığın kadar iyi bakıyorum!!!

İşte, en güzel anımızda bile hep böyle laf sokarım ben sana. Neden dersin?..

Bu yazıya devam edeceğim. Ne zaman? Bilmiyorum baba. Gerçekten bilmiyorum. Ama, seninle hesaplaşmamız çoooook uzun sürecek baba, çoookkk!

Yıldönümünde seni unutmuyorum. Kimbilir, belki de unutamayacağım kadar dikenler ekmişsindir yoluma. Yine de iyilikle kal baba. Bakma laf sokmalarıma, etinden et kopartmalarıma, Allah katında affettim ben seni/mi?

Birsen Şahin
25 Eylül 2007

Fransız TV5'te Dink'in Röportajı/25 Eylül 2005

Bölüm 1

Dink'in sesinden ve Türkçe cevaplarıyla



Bölüm 2

Etiketler:

Kendime Konuşmalar 26

Picasso (Ağlayan Kadın-1937)



Yaralarım kanıyor, kan sızıyor taaa yüreğimde/görünmüyor ki nehir...


Bir masada zehir oluyor bütün yemeklerim. Böyle mi olmalıydı? İki yolcu -bir erkek, bir kadın- fondan gelen eski nağmeler eşliğinde neler yaşatabilmeliydi bir diğerine!.. Bazen anılar kanatlanır ötelerden, hayıflanarak süzülürler geleceğe, gözleri akar -olmazlığa, keşkelere ve hep saplanırlar düşlere. Kırık bir kalptir iyileştirmeye çalıştığımız bazen, bazen de dünyanın ağırlığı altında ezilmiş omuzlara bir payandadır bir çift tatlı söz, aslan sütü eşliğinde gönül alan.


Oysa masanın bir ucu hep için için gözleriyle yer kadını; karşısındaki "kadın" olarak tanımlanmasa kendini ispattan yoksundur ya, beyni bacak arasından çıkmaz ve görmez "insan"ı.

Koşullanmışlığın dışına çıkabilse bir an adam, "olması gereken" değil de "olan" olabilse, soyunsa teninden, görür mü kadının kanayan canını?..


Ah-vah ile geçiririz koca bir geceyi/bir yürek kanaması ve bacakarasında çarpan bir yürektir yaşayan.


Adam sıyrılamayınca kendisine biçilen üniformadan, masadaki bardakları, tabakları kırdı kadın bir bir, en son da geceyi kırdı. Aldı kanayan yüreğini eline ve kayboldu gecenin ıssızlığında, ardında kin dolu bir gece bırakıp...


Birsen Şahin
10 Eylül 2007

Etiketler:

Pazar, Eylül 23, 2007

Bir Lipogram/"A"sız Cümlelerim


Elden ele gezen bir cezve gibiyim bu dipsiz kuyu görüntüsündeki beşer ile dolu, ikiyüzlü, tekdüze, her yönü lime lime edilmiş, her biri kendine ‘el’ yol üzerinde. Kokmuyor ki yönümü belirleyeyim ve ben kendime ‘kendim’ olup, bu toplu cinnetten düşeyim.

Elim kolu düğümlenmiş de yok olmuş bütün devinimim; gözlerim görmüyor, duygu desen kendine küs –ben neredeyim? Kum zerrecikleri gibi dökülmüşüm esintinin esrimesinde her bir yere. Hem iç içe, hem kendine bölünmüş –her bir limesi kendine küs… Ne sen, ne ben, ne o…Hepsi biz!!! olmuş/her biri kendine yok!

Biri diğerine göre ‘ol’ur, gözleri yok; nefeslense ve görse kendi ‘ol’uşumunu diğerine yüklediğini, çözecek de bilinmeyen ve görünmeyeni…Nerede göz???

Ben bileyim! –İstedim mi?

Oturmuyor üzerime biçilen elbise –reddediyorum bu hiçbir yeri beni süslemeyen ve beni ben etmeyen giysiyi. Kimse kimseye yüklemesin düşlerini/kendi olsun benliğim.

Bir kedinin terkisine düğümlendirilmiş iğrenç bir oyun bu süreç –itile sümtüle, nefes nefese bir körebe!..

Söyle şimdi gerçeğim, ‘ben’ neredeyim? İki nefes çizgisinde neyin peşindeyim? ‘Buldum’ diyebilmenin özlemi kör olmuş yüreğimde, küllerim uçuşuyor. Ben bileyim!.. Ben bileyim!..



Birsen Şahin


Etiketler:

Seninle gurur duyuyorum

kalbim seninle

Edith Piaf - La Vie En Rose
by bigproblem11