“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları yer... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmesin.. Çünkü kimin kimi yiyeceğine "suyun akışı" karar verir... Afrika atasozu

Cumartesi, Şubat 27, 2010

28 Şubat 1000 Yıl Süremez







“28 Şubat 1000 yıl süremez” mi diyorsunuz: Kaldırın başörtüsü yasaklarını!

28 Şubat 1997’de sivil siyasete inen darbe ile başını örten kadınlara devletin alanı olarak ilan edilen kamusal alanın kapıları sımsıkı kapatıldı. Bir sürek avı ile bu kadınların askeriyede, bürokraside ya da herhangi bir resmi karar makamında olan aile fertleri tespit edilip türlü şekilde cezalandırıldı. Başörtüsü yasağını hukuk dışı bir uygulama olarak gören hâkimler, savcılar sürgün edildi ya da görevlerinden ihraç edildi. Sadece başa örtülen örtüyü değil, onun yerine ikame edilen şapkaları ve ideolojik olduğu iddia edilen perukları dahi yasaklayan uygulama doğrudan başları örtülü kadınları, dolaylı olarak da onların aile üyelerini ve toplumu hedef aldı. Ayrımcılığa maruz kalan pek çok kesime başlarını örten kadınlar da eklendi.

1997’nin üzerinden 13 yıl geçti…

Üniversitelerde öğrenciler ve devlet dairelerinde memurlar üzerinden devlet eliyle uygulanmaya başlanan yasak 13 yıl içinde toplumsal her alana nüfuz etti. Bugün artık başları örtülü kadınlar kendi ilçelerindeki belediyelerin meclislerine dahi kabul edilmiyorlar. Ülke çapında temsiliyet hakkı şöyle dursun, sokaklarındaki çöp sorunu üzerine bile söz söyleyemeyecek hale getirildiler. Türkiye, kadınlarının 1934 yılında seçimlere katılma hakkına sahip olduğuyla övünen bir ülke. Buna rağmen ülkedeki kadın nüfusunun %62’sini oluşturan başları örtülü kadınlar bugün 2010 yılında seçilme hakkından tamamen mahrum bırakılıyorlar. Özgür olduğu iddia edilen seçimlerin hiçbir aşamasında görev alamıyorlar, sandık gözetmeni dahi olamıyorlar. Üniversite eğitimi almak bir yana, devletin dikiş-nakış kursunda dahi başlarını açmaya zorlanıyorlar. Yasağı uygulamayı kendine vazife edinen kişilerin kraldan çok kralcı tutumuyla, mahkemelerden, belediye binalarından, lokantalardan, otellerden, misafirhanelerden, apartman yönetiminden ve hatta herhangi bir çay bahçesinden dahi başları örtülü olduğu gerekçesi ile dışarı çıkartılabiliyorlar, girişleri engellenebiliyor. Bu ayrımcı uygulamaları şikâyet edecekleri, haklarını talep edecekleri resmi makamların kapıları da aynı yasak sebebiyle kapalı...

Türkiye tarihindeki darbelerin kınandığı, darbe planlarının yargılandığı bu günlerde 28 Şubat post-modern darbesinin son tortusu olan EMASYA protokolü kaldırıldı. Fakat 28 Şubat’ın temel taşlarından olan “başörtü yasağı” hala orta yerde duruyor. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, “28 Şubat’ın etkisi 1000 yıl sürecek” demişti.

13 yıl gitti, geriye 987 yıl kaldı...

987 yıl boyunca bu ayrımcılığın sona ermesini ve adaletin sağlanmasını beklemek yerine, adalet talebimizi bugün, şimdi, burada, ertelemeden ve başka herhangi bir sorunun çözülmesine tahvil etmeden dile getiriyoruz. 28 Şubat’ın en koyu tortusu, halen başlarını örtmeyi seçen kadınların üzerindedir. Bu karabasana dönen tortunun 1000 yıl sürmemesi için, başörtüsüyle ilgili bütün yasaklar kaldırılmalıdır.

Aşağıda imzası bulunan kurum ve kişiler olarak bizler darbeler tarihi ile yüzleşme inisiyatifinin toplumun çeşitli kesimleri tarafından ortaya konduğu ve darbe planlayanların yargılandığı bu süreçte 28 Şubat’ın temel taşı olan bu vahim yasağın ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz. Bizler “bu ülkede kadınların kıyafetleri yüzünden aşağılanmasını, haklarının gasp edilmesini, tacize uğramalarını istemiyoruz” diyen herkesi bu vahim yasağa karşı sesini yükseltmeye ve ‘ama’sız bir mücadeleye çağırıyoruz. Hükümeti de bu vahim yasağı hayatın her alanından kaldırması için derhal göreve davet ediyoruz. Zira yarın “denedik ama olmadı” sözünün mağdurlar indinde hiçbir değeri olmayacaktır.

Başörtülü kadınların sabırla yaşayacağı 987 yılı daha yok!

Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği (AKDER)

Etiketler:

Cuma, Şubat 26, 2010

Beni Temsil Etmiyorsunuz

Siz beni temsil etmiyorsunuz.

Her ne kadar görsel olarak size benzesem de, siyasete burnumu sokmaya bayılsam da, bahçe işleriyle uğraşmayı sevsem de, tırnaklarımı ojelesem de, saçıma bakım yakıp öyle dışarıya çıksam da, 52 yaşımda hâlâ mini giymeyi sevsem de, denize girsem de, güneşlensem de, sigara ve şarap içmeyi sevsem de, enikliğimden beri çok iyi bir okuyucu olsam da siz beni hiçbir zaman temsil etmediniz.

Ben kürtle de arkadaşlık etmekteyim; temizliğe gelen yardımcımın da bir siyasi görüşü olduğuna ve olması gerektiğine inanmaktayım; boğaz tokluğuna çalışmaya mahkum edilen özel sektördeki işçinin hakkını tekel işçisine yedirmemeye de kararlıyım; okumayıp, cahil bırakılmış komşumun kızlarının kitap okumamasına da bozuk atmaktayım; insanları insanlığına göre değil de, sınıflarına göre değerlendirmeye de karşıyım; velhasıl, sizler beni temsil edemezsiniz bayanlar!..

Ben ısrarla demokrasi isteyenim; Türkiye Cumhuriyeti halklarının eşit koşullarda yaşama hakkını da savunmayı sürdüreceğim; Türk ordusunun bu ülkenin gurur kaynağı olduğunu savunmakla beraber, hâlâ askerimin içindeki çürüklerin ayıklanmasını, ülkemin darbelerden kurtulmasını talep etmekteyim; bir gün kürt bir bayan Milli Savunma Bakanına ram olduğunu görmek istediğim bir ordu arzusundayım; bir gün ermeni bir İçişleri Bakanı görmek istiyorum; bir gün başı örtülü bir Milli Eğitim Bakanı görmek istiyorum; bu ülkede yaşayan herkesin, bu ülkeye emeği geçmiş herkesin eşit koşullarda yaşabileceği, eşit sağlık hizmetinden, eşit eğitim hakkından, eşit siyaset hakkından yararlanacağı bir Türkiye istiyorum.

Ben bir beyaz türküm ve kendi gurubuma ihanet ediyorum. Afiyet olsun efendim!






Etiketler:

Perşembe, Şubat 25, 2010

İşte Bundan Ötürü Derhal Profesyonel Ordu

Çarşamba, Şubat 24, 2010

SALON TERK ETTİREN AÇIKLAMA / VİDEO

"Yargının kapısında hak isteyeni haklamak hiç kimsenin hakkı olamaz"

Teşekkürler Sayın Kılıç. Duygularıma tercüman oldunuz.


SALON TERK ETTİREN AÇIKLAMA / VİDEO

Tekrar Denemeyin!

DARBEYE DİRENME TAAHHÜDÜ!

DARBEYE DİRENME TAAHHÜDÜ!

Genç Siviller, cuma günü beklenen bir müdahaleye

karşı şimdiden açıkça ilan ediyor: DİRENECEĞİZ!

Genç Siviller olarak, “son

zamanlarda yaşananlar”

hakkında dün akşam “Ciddi

Durum Zirvesi” yaptık ve

kararımızı verdik. Borsayı

düşünerek cuma gününü

beklemekte olanlar kadar

incelik gösteremedik, şimdiden

yayınlıyoruz. Daha önce de

bunu taahhüt etmiştik.

Gazoz kapağı açmak kadar

kolay görüyorsunuz bunu

yapmayı, ama bizden size

tavsiye: TEKRAR DENEMEYİN!

DİRENME TAAHHÜDÜ

Bugüne kadar Türkiye’de beş

darbe oldu, başbakanlar asıldı,


binlerce kişi işkencelerden

geçirildi, Meclis kapatıldı.


Halk Sustu.

Askerler onlarca muhtıra

yayınladı, demokrasi ayaklar

altına alındı.


Halk sustu.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde

adaylar tehdit edildi, Meclis

basıldı.


Halk Sustu.

Yargı elitleri, verdikleri

kararlarla hukuku yerle bir

etti.


Halk Sustu.

Ama artık herkes bilsin ki eski

suskun halk değiliz.


Artık bu gidişata el koyuyoruz.

Aşağıda imzası olan bizler,

modern/postmodern/geceyarısı

muhtırası biçiminde

her türlü darbe girişimine,

muhtıralara karşı

demokrasimizi korumak için

her türlü demokratik, meşru

hakkımızı sonuna kadar

kullanarak

direneceğimizi şimdiden açıkça

ilan ediyoruz.

Darbeye Karşı Direnme

Taahhüdünü imzalamak için

www.gencsiviller.net bilgi@gencsiviller.net

Etiketler:

Pazartesi, Şubat 22, 2010

ÇOCUKLARIMIZA DOKUNMA YARGI!



DANIŞTAY AT!



DARBECİ BARO TUT!



GENÇ SİVİLLER KALEDE!




Genç Siviller’in avukatı Mücteba Kılıç, İstanbul Barosu'nun başvurusu üzerine üniversitelere girişlerde eşitsizlik yaratan katsayıyı kaldıran YÖK'ün yürütmesini durdurma kararından ötürü, Danıştay Başkanı Mustafa Birden başta olmak üzere tüm daire başkanlarına ihtar çekti. Dairenin anayasanın eşitlik ilkesine aykırı hareket ettiği belirtilen ve “Yüce Divan” yargılaması için girişimde bulunulacağı ifade edilen dilekçe ile ilgili olarak Danıştay, dilekçeyi yazan Genç Siviller’in avukatı Mücteba Kılıç’ı İstanbul Barosu'na şikayet etti.


İstanbul Barosu hemen harekete geçerek, Genç Siviller’in avukatı Mücteba Kılıç’ın savunmasını istedi. Av. Mücteba Kılıç, bugün saat 11.00’de İstanbul Barosu’na giderek savunma verecek.


Danıştay şikayetinde, “Gönderilen ihtarname başlıklı yazıda; yargılama sürecini etkilemeye, hatta Danıştay meslek mensuplarını uyarmaya yönelik ifadelere yer verildiği görülmekte olup, sözü edilen yazının 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nda düzenlenmiş bulunan avukatlık hizmeti ve vekalet sözleşmesinin kapsamı ve sınırları içerisinde değerlendirilmesi mümkün değildir” dedi, yani açık açık meslekten menle korkuttu. Oysa biz biliyoruz ki, Genelkurmay 2. İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Daire Başkanlığı’nın 21.08.2009 tarihli yazısıyla Genelkurmay istihbarat Başkanlığı’na sonuç ve değerlendirme raporu hazırlanmıştı. Hiç de taraf olmadığı halde Genelkurmay davayı takibe almıştı. Ama Genelkurmay’ın müdahalesinden Danıştay tabi hiç de rahatsız olmadı, Genç Siviller’in ihtarnamesinden rahatsız oldu!


Hukuk sistemini lunaparka çevirenler yine oyunlarına başladı. Danıştay attı, Darbeci Baro da tuttu. Kalede ise Genç Siviller var!


Bizler de avukatımız Mücteba Kılıç’a destek olmak için İstanbul Barosu önünde baraj kuruyoruz! Bu golü attırmayacağız!



TARİH: 22 Şubat Pazartesi (Bugün) – 11.00


YER: İstanbul Barosu Önü – Taksim


İLETİŞİM: 0212.2518949 – 0532.2271023


www.gencsiviller.net - bilgi@gencsiviller.net

Etiketler:

Pazar, Şubat 21, 2010

"Adalet" Yargıya Bırakılamayacak Kadar Önemli ve Önceliklidir

Evet, bugün artık adaletin yargıya bırakılamayacak kadar önemli olduğunu teyid etmiş durumdayız. Vatandaşın baktığı zaman gördüğü şey; bu "hukuk" dediğimiz kemalist elitler ağzında A oluyor; demokrat insanlar ağzında Z; Anayasamızda adı geçen "hukuk devleti olduğumuz" koca bir yalana dönmüş oluyor. Çünkü aynı yasada, aynı maddelerle iki farklı hukuk tarifi yapılıyorsa, ortada "guguk" kalmıştır.

Devlet dediğimiz(askeriye, adliye, ilmiye=asker, yargı, üniversiteler) sistem, kurulduğu günden beri kendini garanti altına almış, kendi sayıları gerektiği kadar devlet işletmeleri kurmuş, bol keseden maaşlar dağıtmış, lojmanlar, kamplar inşa etmiş, emirlerine arabalar tahsis etmiş, çocuklarını iyi yerlerde okutmuş, bir kısmına yurt dışında burs temin etmiş; sonra da "aç bıraktığı, boğaz tokluğuna çalışmaya mahkum ettiği halkına dönüp 'bir kitap alıp okumuyorlar, cahil bizim millet, cahil' demiş ve yazık ki, ninelerimize, dedelerimize, ana-babalarımıza bunu da sindire sindire yutturmuş ceberrut bir devlettir.

Bugün isyan edenlerin hepsi, artık lojmanlarını kaybedeceklerini, devlet kasasından bedava ısınamayacaklarını, devlet kasasından araba saltanatı süremeyeceklerini, okuyan ve para kazanan halkının dünyayı gezip görmesiyle, kendisinin ne kadar anakronik kaldığının kompleksini görmekteler.

Bu halk kendi açlığı pahasına çoluğunu çocuğunu okuttu, gerekirse ticaretini kendi yaptı,
dünyaya ihracat yaptı ve çocuğunu dünyanın gelişmiş ülkelerinde okuttu; EYVAH! BİZİM ELİT ZEVAT İPİN UCUNU KAÇIRDI! Ana-babaları cahildi, şimdi bunlar onlardan daha fazla bilgiye sahip, bunları kandırmak mümkün de olmayacak. Yaaaaa, sevgili vatandaşım. İŞTE ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ YER BURASI!

Amerika'nın baskısıyla "sözde demokrasiye" adım atmış olan İnönü, geç adım attığı için de ABD Menderes'i desteklemiştir. Ancak, o da utanmadan bu milletin gözleri önünde bir darağacında hayatına son verilerek milletin gözü korkutulmuştur.

Ara ara bu kesintilerle geriletilen halk, aç kalma pahasına çoluğunu çocuğunu bu memleketin umudu kabul etmiş, ve elitistlerin korkusu gerçek olmuştur. EYVAH! HAKLARIMIZA SON VERECEKLER! korkusuyla şimdi de yaygara kopartmaktalar. Bu millet Osman Can yetiştirmiştir; Ferhat Sarıkaya, Doğan Öz ve hatta hayatı YARGININ SUSKUN KALDIĞI, GIKINI ÇIKARMADIĞI nice faili meçhullerde milletin vicdanını kanatan nice evlat yetiştirmiştir.


Adalet, simgesini temsil etmek zorundadır. hani şu elinde terazi olan, gözü kapalı figürü. Yazık ki, ANAYASA MAHKEMESİ SON YAPTIRDIĞI ADALET FİGÜRÜYLE BİLE OYNAMIŞ VE FİGÜRÜN GÖZÜNDEKİ BAĞI KALDIRMIŞTIR; YANİ TARAF OLMUŞTUR!

Milletin kendi eliyle görevlendirmedikleri, millet adına görev yaptığını iddia ediyor ve milletten birileri faili meçhuller dosyasına hapsolurken, onlar "burunlarından kıl aldırmama" havasındalar.

Balon patladı efendiler! Havanız "fısssss" diye bir ses çıkartıyor.

Etiketler:

Kendime Konuşmalar 53

(fotoğraf Losif Badalov)

Bütün satırlarım yük sırtımda/kamburum çıktı ağırlıktan ve gözlerim yeri öpüyor, yüzümde yağmurun kırbacı, utanıyorum insanlığımdan; şeytan geziniyor tenimde bütün salyaları iz bana. Bakan görür mü bende olmayan ateşi ve yandığımı her bir dilde? Yoksa yine tükürür mü dişiliğime, varlığın kendine inat/bıçak yarası okşanan pembede?..

Bütün şehir günah işliyor ve ademiyet zevk peşinde... şimdi duvak bana kaldı ama kan dökülüyor tülünden ve zaman paramparça!..

Birsen Şahin

Etiketler:

Başbakan, Bu Adamı Partinden At!


Aşağıdaki bilgiler Dünya Bülteni'nden alınmıştır




'Ergenekon 40 yıl halkı fişledi, sıra halkta'

Ak Parti'li Avni Doğan, Ergenekon'un 40 yıl boyunca ülkede halkı fişlediğini belirterek "sıra bizde" diye konuştu.

Cumartesi, 20 Şubat 2010 16:52




AK Parti Milletvekili Avni Doğan, Ergenekon'a mensup kişilerin 40 sene boyunca halkın belirli kesimlerini fişlediğini öne sürdü. Doğan "Şimdi biz onları fişliyoruz, sıra bizde" dedi.

AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, Kahramanmaraş Belediyesi Meclisi tarafından mahalle yapılan, ancak itiraz üzerine Danıştay kararı ile yeniden belde statüsüne kavuştuğu için 7 Mart'ta belediye başkanlığı seçimi yapılacak olan merkez Karacasu Beldesi'ndeki partisinin seçim bürosunu ziyaret etti.

Burada bir konuşma yapan Doğan, “''Onun için biz desteğinizi istiyoruz. Türkiye'nin Ak Parti'ye 10 sene daha ihtiyacı var. Her yerde, Karacasu'da ihtiyacı var. Türkiye'de ihtiyacı var. Eğer biz birazcık tökezlersek bu Ergenekoncular falan bu defa çok kötü intikam alır halktan. Bu memlekette kimin kızının başı örtülü, hepsini fişlemişler. Kimin çocuğu İmam Hatip'e gidiyor hepsini fişlemişler. Kim muhafazakar, kim Ramazan'da oruç tutuyor hepsini fişlemişler. Eee şimdi biz onları fişliyoruz. 40 sene onlar bu halka yaptı, inşallah sıra bizde. Yapmaya çalıştığımız bu arkadaşlar'' dedi.

Hükümet olarak iradeleri dışında kimsenin hiçbir şeyi kendilerine yaptırımayacağını söyleyen Doğan, şöyle konuştu: “Ben bir müteahhitle aynı masaya oturup bir çay içmedim. Eğer siyasetçiler, vekiller, belediye başkanları, zenginlerden yardım almaya başlamışsa iş bitmiş. Bizi konuşturmasınlar. Bizi konuştururlarsa laf bitmez. Yahu hükümet biziz. Yapılan her şeyi biz yaparız. Bizim istemediğimiz şeyi de kimse yapamaz".


Etiketler:

Cumartesi, Şubat 20, 2010

Nah Darbe Yaparsınız!



free glitter text and family website at FamilyLobby.com













Bülent Arınç’ın evinin önünde bir araba dolusu albay yakalandı. Ne arıyorsunuz burada diye soranlar, ‘bilgisayar yazıcısına kartuş almak için buradayız’ cevabını aldılar. Önce ‘kartuşçu’nun krokisinin çizili olduğu kağıdı yutmaya çalıştılar. Yutamayınca ve yutturamayınca da sızıntı yapan bir albayı takip ettiklerini söylediler.




Ağızda biraz ıslanmış olsa da çizgileri kaybolmamış kroki devletin yetkilendirdiği hakimin yolunu yine devletin suç envanterinin tutulduğu Kozmik Odaya çıkardı.




General İlker Başbuğ’un internete düşen ses kaydında hakimin odaya girmesine kendisinin izin verdiğini yoksa hakimin ‘nah gireceğini’ öğrendik.




Evet bir zamanlar öyleydi.




Sizin müsaade ettiğiniz kadar demokrasi,




Sizin müsaade ettiğiniz kadar özgürlük, hak, hukuk.




Başbuğ’un cümleleriyle tarif edersek tam olarak NAH CUMHURİYETİ’nde yaşıyorduk.




Şimdi devir değişti.




Aile terbiyemiz el vermese de o üç harfli kelimeyi kullanma sırası artık bize geçti.




General Başbuğ, Zamanı geldiğinde ne yapacağınızı iyi bildiğini söylüyor. Biz şartların olgunlaşması ve zamanın gelmesiyle neyin kastedildiğini çok iyi biliyoruz. Kenan Evren’de 12 Eylül için bir yıl şartların olgunlaşmasını beklediğini söylemişti.




Artık ne kadar bekleseniz boş.




Biz varken NAH darbe yaparsınız.




Başka kapıya DEH

Etiketler:

Cuma, Şubat 19, 2010

Teoman, Seninle Gurur Duyuyorum Oğlum

Yorumsuz!

Ah Dilim, Vah Dilim

-Başbuğ: Açıklarım haaa

-Baykal: Tetikçi Hakim ve Savcılar

-Yargıtay Başkanı: İhsas-ı rey'i kimseden öğrenecek değiliz

-HSYK: Adalet Bakanı kurulmuş bir zemberek gibi konuşuyor

Vatandaş ne kadar masumane konuşuyor bunlarla kıyaslanınca : )))))))))))))))

Etiketler:

Perşembe, Şubat 18, 2010

Gençsiviller'den "Batsın Bu Juristokrasi"


BATSIN BU JURiSTOKRASi!


Hukuk mu üstün, hukukçu mu? Dün kimin üstün olduğunu, HSYK'nın verdiği kararla tekrar öğrenmiş olduk.

Bu ülkede ne zaman birşeyler açığa çıkacak olsa, ne zaman umutlansak birileri yine düğmeye basıyor demekten de artık fena halde canımız sıkıldı.

Koca koca kurul üyesi hakim-savcıların, suçluların peşini bırakmayan genç savcılarla neden bir türlü yıldızlarının barışmadığını anlayabiliyoruz.

Tıpkı Ferhat Sarıkaya'nın da Şemdinli'de sorgulanmaya teşebbüs bile edilemeyecek insanları, iddianameyi koyması sonucunda, meslekten men edilmesini anlayabildiğimiz gibi...

Biz karşı koymadıkça, bu acımasız Juristokrasi, daha kaç savcıyı kurban edecek?
Yaptığı hukuksuzluklarla iştahı iyice kabaran jüristokratlara daha kaç Ferhat Sarıkaya gerekecek!

Tüm bunların "Bir Daha Asla" olmasına tahammülü olmayan biz, herkesi HSYK, Yargıtay ve Adalet Bakanlığı'na, yüzlerce faks çekerek tepkisini göstermeye davet ediyoruz.



Yalnızca Genç Siviller, 1.000 adet ekteki dökümandan faks olarak gönderiyor...

FAKS NUMARALARI

HSYK: 0312-425 1610

Yargıtay: 0312-419 3370

Adalet Bakanlığı: 0312-425 9814

Etiketler:

Sayın Kazan, Unuttunuz mu?

İstanbul - Eski İstanbul Barosu Başkanı avukat Turgut Kazan, yaptığı yazılı açıklamada, İstanbul Barosu'nun, Dink duruşmasını izlemek üzere 5 Fransız avukatın İstanbul'a geleceğini bildiren ve kendilerine ilgi gösterilmesini isteyen Paris Barosu Başkanı'nın mektubuna ''Çağ dışı, akıl dışı ve inanılmaz'' bir yanıt verdiğini savundu.

İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın'ın, Türkiye'de yargının bağımsız olduğunu öne çıkarıp böyle bir izlemenin ''Tavsiye/telkin'' ve ''İçişlerine müdahale'' niteliği taşıdığını belirttiğini hatırlatan Kazan, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
''Ben 8 yıl İstanbul Barosu Başkanlığı yapmış bir avukat olarak bu yanıttan utanç duyduğumu açıklamayı görev sayıyorum. Özellikle Türkiye'de yargının bağımsız olduğu yalanını kabul etmiyorum, ayıplıyorum. Ve duruşmayı izlemeyi 'içişlerine müdahale' sayma ilkesini reddediyorum. Gösterilen tutum nedeniyle Paris Barosu Başkanı'ndan ve Paris Barosu üyesi 5 meslektaşımızdan özür dileyerek, İstanbul Barosu'nu kınıyorum.''

21 Nisan 2009

Etiketler:

17 Şubat 2010'u Hiç Unutmayacağım

-1970-1980 Yılları arasında Türkiye gayri safi milli hasılası%49 oranında büyüme kaydetti; DARBE OLDU

-Özal ile birlikte 1982-1990 yılları arasında milli gelir %66 arttı ve birileri DEMİREL'i pompaladı

-1995-1998 Yılları arasında Türkiye, sadece 3 yılda %23,4 büyüdü. Allah korusun, on yıl içinde %100 büyüme tehlikesi vardı ve hemen 28 ŞUBAT süreci yaşandı

-2001-2008 Yılları arasında Türkiye %49,6 oranında büyüdü, sonuç KAPATMA DAVASI

2009-2010 EYVAH! Türkiye krizi atlattı ve bütün dünyayla barışık biir şekilde zenginleşmeye
ve demokratikleşmeye koşuyor; sonuç CÜPPELİ MOLLALAR İŞBAŞINDA!

17 Şubat 2010'u hiç unutmayacağım, çocuklarım şükür farkında, hatta 78 yaşındaki validem bile anladı, torunumun da anlaması için elimden geleni yapacağım!

Etiketler:

Cumartesi, Şubat 13, 2010

Bir Genel Kurmay Başkanı...

-Öyle gemilere çıkıp, ağzından çıkanı kulağı duymayan bir biçimde kükremez; çünkü, karşısındaki onun patronudur, halkıdır, işverenidir; hem de düşmana karşı korumak ve kollamakla mükellef olduğu analardır; ona asker doğuran analardır.

-Öyle bilip bilmeden "bu boru" diye sallamaz. Önce konu hakkında kendisi rencide edilmeyecek biçimde bilgi sahibi olur. Kendisini yanıltanlar olduysa da, bunun hesabını vermelerini sağlar.

-Islak imza komedyası yaşatmaz. O kişi eğer halk nezdinde şaibeli durumdaysa, görevinden alır ve yargılanmasını sağlar, korumaz. Koruması gereken bu halktır.

-"O ıslak imza şimdi bize de gelecek" gibi bir cümle kurmaz! "Sizinki" ve "bizimki" gibi farklı kurumlar mı var? Siz başka bir ülkede mi yaşıyorsunuz? Yoksa, sizinki Türkiye Cumhuriyeti de, bizimki "negro" cumhuriyeti mi? Ne demek istiyorsun paşa? Memleketi iki parçaya ayırdın da, haberimiz mi yok?

-Geçmişte ordunun yaptığı darbeleri, cinayetleri, akim kalan darbelerini, ordunun içinde de her kurumda olabildiği gibi çürük elmalar olduğunu bilir ve halkına güven verir, bu kişileri orada ba-rın-dır-ma-ya-ca-ğı-nı söyler ve bunun ardında durur.

-Yargıyı etkileyen genelkurmay başkanları olduğunu bilen bu halkı rahatlarır ve geçenlerde konuşan amirali ikaz eder.

-"Parlamento, referandum yoluyla, demokratik süreçleri işleterek üniter yapıyı değiştirmeye karar verirse "Türk silahlı kuvvetlerinin bunun yanında olmayacağını söylüyorsun. Sen başka bir ülkenin Genelkurmay Başkanı mısın? Ya da genelkurmay başka bir ülke mi? Kimin adına konuştun? Ben vatandaşım. Benim adıma konuşamazsın! Silah zoruyla yaptırdığınız yasalardan mı kuvvet alıyorsun? Bak, adıyla müsemma "silah zoruyla yasa", o da önünde sonunda değişecek ve demokratik bir Anayasa olacak. Benim adıma konuşma paşa! Sana verdiğim görevi yap! Ve, lütfen, onu da iyi yap. Çünkü günden güne "Eyvah, benim ordum nereye savruluyor? Acaba beni düşmana karşı koruyabilecek yeteneğe sahip mi?" diye endişelenmeye başlıyorum.

-"Açıklarım haaa" öcüsüyle bizi korkutmaya kalkışmaz, çünkü korkmuyoruz.

-Taraf gazetesini üstü örtülü olarak tehdit etmez, çünkü doğru olduğunu savunmada; "vay şerefsiz", "alçakları tanıyalım" gibi başlıklar atmadan sadece ellerine geçen bilgi be belgeyi yayınladı, savcı da gereğini yaptı. Biz de böyle habercilik istiyoruz. Genelkurmay halkın geldiği noktayı görür ve başını kuma gömmez.

Bak paşa, Büyükanıt "sözde muhtıra" verdi, ağzının payını ilk seçimlerde aldı. Biz sizin ikide bir dövebileceğinizi zannettiğiniz maymunlar değiliz! Yeter artık! Siz ne derseniz o olmaz, biz ne dersek o olur! Bunu kabul edin ve bize silah elinizde kükremeyin! Sıkıldık artık. Çok fazla yüz göz olundu. Bari susun, sizden beklediğimiz gibi içinizdeki çürükleri ayıklayın ve biz de hakettiğiniz saygıyı gösterelim.

Ha, bunu da askere gözdağı gibi alma; orası bizim evlatlarımızı gerekirse şehit olmaya gönderdiğimiz ocağımız, biz haddini bilmeyen gözdağı veririz, işini yapana değil.


Bu afra tafraların kendini "devlet adamı" gibi görmenden kaynaklanıyor, biliyoruz. Ordumuzun eğitim sisteminde askerin kendini herkesten üstün görmesi gerektiği gibi bir kompleks olduğunu biliyoruz; ama, bunun böyle olması, bizim de bunu onayladığımız anlamına gelmiyor, çünkü biz vermedik size o payeyi, siz kendi kendinize verdiniz.

Poliste şaibeli olanlar kendi kurumu tarafından derhal gözaltına alınıyor, bu da onlara güvenimizi arttırıyor. Bu da sana örnek olsun paşa.

Bir şeyi anlayın artık, biz ana-babalarımız değiliz, geçti o devirler. Beni birileri öldürse ne olur, ben bunu kendim için yapmıyorum ki, bizim gençliğimizi zaten yediniz, çocuklarımızın bizden daha uygar bir ülkede yaşaması için yapıyoruz ve bu uğurda gözümüzü bir an bile kırpmayız. Haberin ola!

Gerçekten bıktık artık ikide bir afralı tafralı konuşmanızdan. "Ağır ol da molla desinler"!

Etiketler:

Perşembe, Şubat 11, 2010

İpekçi, Mumcu, Öz ve Dink ailelerinden ortak çağrı: Cinayetlerin ardındaki yapıyı ortaya çıkarın






Ölen sağcıların aileleri nerede? Onları da bekliyoruz. Ölüm hep aynıdır, ölümün siyaseti olmaz!

Etiketler:

Çarşamba, Şubat 10, 2010

Danıştay! Bu Ne?






Etiketler:

Katili Tanıyoruz


Etiketler:

Salı, Şubat 09, 2010

Kör




Gecenin karanlığını sevdim, kimsenin kimseyi el/lemediği.


Kendi üzerine kapanan gecede bir ben vardım, bir de bendekiler.


Yürüdüğüm her adımda üzerime giydiklerim dökülür gecenin karasında tenimden ve bir, bir tek ben kalırım geride ve bendekiler.


Ne zehir zemberek söz kalır kulaklarımda ne bir vesika tenimde.


Pür-i paktır gözlerim...kör.




Sabahın cehennemine uyanmak istemeyen bir divaneyim, döner dururum pervane misali kendime...


Birsen Şahin

9 Şubat 2010

Etiketler:

Cuma, Şubat 05, 2010

Tekel İşçileri Sendikacıların Kurbanı

Tekel İşçilerini desteklemiyorum. Neyin peşindeler anlamakta zorluk çekiyorum. Bizler işsiz kalırken, işçilerimiz boğaz tokluğuna çalışırken ve işlerinden olurken, hiçbiri ses çıkarmadı. "Devlet arpalıktır" düşüncesi bitsin istiyorum.

- Tekel'de varlık satışı yapılırken sigara fabrikalarında çalışan yaklaşık 4 bin işçinin tazminatlarının ödenerek iş akitlerinin feshedileceği önceden biliniyor muydu? Evet.

- İsteyen işçilerin devlette bir tür sözleşmeli çalışma statüsü olan 4c kapsamında istihdam edilmesi söz konusu muydu? Evet.

- Sendika temsilcileri kendi özel şartlarını, iç seçim kaygılarını gerekçe göstererek bu işçilerin bir süre daha kamuda tutulmasını istedi mi? Evet.

- Tekel'i satın alan yabancı grup, en az 1000 işçi ile yola devam etmek istedi mi? Evet.

- Nitelikli işçilere, 20 bin lira işe başlama ödeneği, kira yardımı, ücret zammı ve 3 yıl iş garantisi teklif edildi mi? Evet.

- 3 bin 900 civarında işçi, özel sektörün teklifinden haberdar edildi mi? Orası kuşkulu.

- Sendika yöneticileri, sözleşmelerinin feshedileceği belli olan işçilerin tütün depolarında geçici olarak istihdam edilmesini isteyip, bu sırada 4c şartlarında iyileştirme müzakeresi yaptı mı? Evet.

-Tekel işçilerine, meslek kazandırma eğitimi, yeni iş kurma desteği önerildi mi? Evet. Kabul eden çıktı mı? Hayır!

- Çok yakında 2.500 Tekel işçisi daha 4c kapsamına girecek mi? Evet.

- Yapılacak özelleştirmeler ve farklı kamu işletmelerinin satışı sonrası yaklaşık 170 bin işçi daha kamuda kalmak için başvuracak mı? Evet.

- Bugünkü işsizlik şartlarında 20-80 bin lira arasında tazminat alan, yeni iş kurmasına yardımcı olunan veya kamuda 11 ay süreyle 750-950 TL ücret teklif edilen işçiler var mı? Evet. İşçiler bu öneriyi beğeniyor mu? Hayır!

Bilgiler Sabah Gazetesi yazarı Okan Müderrisoğlu'ndan alınmıştır.

Etiketler:

Perşembe, Şubat 04, 2010

Ayıp!

Osman Durmuş!

Adının yanına ne yazmam gerektiğini bilemiyorum, lugattaki hiçbir kelimeyi adının yanına yakıştıramadım. Sebebi, siyaseti bırakıp, islam aleminin peygamberine yapılan yakıştırman.

Bundan daha büyük feveranım ise bir kadına uygun bulduğun üslup. Siyasetini Emine Erdoğan hanımefendinin başörtüsü üzerinden yapmaya kalkışman. Bir kadının bedeni üzerinden, bir kadının giyim tarzı üzerinden ölçümleme yaparak, olayı siyasi galibeyete taşımaya kalkışman. Türkçede yeterli kelime hazinesi kalmadı mı ki, bir kadının üzerinden siyaset yapma gereği hissettin. Bu kadar mı zıvanadan çıkabilir bir insan? Hem de bir hekim?

Hiç ama him kimse, bir kadın üzerinden kendi kimliğini teyide kalkışmasın. Bu hiç kimsenin haddine değildir. Hele bir erkeğin haddi HİÇ değildir. Kadınlar bunu kendi aralarında çözecektir.

Yazıklar olsun! Hiç yakışmadı bir dönemin bakanlık yapmış hekimine!

Beyler, orası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Orada ne söylerseniz söyleyin siyasete dair, orada nasıl isterseniz öyle bağırışın, hatta kavgayı onaylamamama rağmen, sonunda el sıkışabiliniyorsa, ona dahi bu denli itirazım olmaz; ancak, ASLA ve KAT'A BİR KADIN ÜZERİNDEN SİYASET YAPAMAZSINIZ! AKLINIZDAN BİLE GEÇİRMEYİN

Etiketler:

Gata'da Bir Çarşaflı

Yukarıdaki fotoğrafın üzerine tıklayın ve GATA'da bir Somali'li çarşaflı kadını (16ncı resmi tıkla) hastasını ziyaret esnasında görün. O Somalili; demek bizde sadece kendi vatndaşlarımıza yasak var. Hele bir de kocası Başbakan veya Dışişleri Bakanıysa(aynı hakaretler Sayın Cumhurbaşkanımıza da yapılmıştı Dışişleri bakanlığı döneminde).

Artık kafanızı kuma gömmeyin. Ben bir beyaz Türküm ve dekolteyim. Ancak yapılanları savunamam, çünkü ben hümanistim.

Aynı şekilde kürt vatandaşlarımıza, alevi vatandaşlarımıza, başka bir ülke asıllı herhangi bir Tük yurttaşına yapılan haksızlıkları da midem kaldırmıyor. Kimse aidiyetinden, görüşünden, inançlarından ötürü bu ülkenin ötekisi olamaz. Hepimiz asli unsuruz, kurucu unsuruz. Aksini söylemek kimsenin haddine değil. Bu ülkeyi bizim dedelerimiz kurdu, hep birlikte kurudu. Ayıp yahu!

Kendini aydın zanneden, kılık kıyafette batılı, zihnen doğulu ve faşist, baskıcı, ırkçı kafalardan bıktım, usandım.

Ben kızımın nasıl yaşamak istiyorsa, hayatını öyle idame ettirmesini istiyorum. Çocuklarımın arkadaşlarını karakterine göre seçmesini istiyorum, kılık kıyafetine göre değil. Ve, hepsi bizim çocuklarımız.

Yazın denize giren, güneşlenen, şarabını içen, kitabını okuyan, arada namaz kılan bir emekli olarak olanlara isyan ediyorum. Çok yazık ki, bağıranların da sadece sosyal faşistler olduğunu gözlemliyorum. Kendini sol zanneden biçareler. Oysa Türkiyede hiçbir zaman sol olmadı ki! Solcu olmak bir modaydı sadece ve o bile dünyadan modası geçmiş bir modaydı. İkinci dünya savaşı dönemi Almanya modasıydı. Türkiye hiçbir zaman 1960ların dünyadaki solunu yakalayamadı.

Şimdi yakalayabilmiş bazı solcuları da sözüm ona "yalaka" diye yaftalıyorlar. Yaftalayanlar kimler? Hür teşebbüsten hoşlanmayanlar. Ne sağlar hür teşebbüs? Türkiye'nin dünyaya entegre olmasını, daha çok uluslararası şirketin yatırım yapmasını, daha çok insanın daha iyi koşullarda çalışmasını, daha iyi eğitim almasını vs vs vs, saymakla bitmez.

"Sözde" 1923 zindeliği ne sağlar? Devletin ticaret yapmasını, torpili olanın devlet kapısında iş bulmasını, bulamayanın aç kalmasını, eski usul tarla sürmeyi, ihracat yapamamayı, dolayısıyla birçok özel sektör fabrikasının kapanmasını, yetersiz altyapıyı, yetersiz sanayileşmeyi, sanayinin arpalıklaşmasını...

İşte sizin zindeliğiniz bu, dünyaya at gözlüğüyle bakanlar.

Biz artık dünyaya entegre olmuş, dünyanın heryerine mal satabilen, yurt dışından yabancı yatırımcı çeken, devletin ticaretten elini çektiği, kimsenin torpille bir yerlere gelmek zorunda kalmadığı, devlet işçisinin 1000 tl veya daha fazla maaşla çalışıp, özel sektör işçisinin 500 tlya zor işbulduğu bir memleket istemiyoruz. Daha çok işyeri, daha çok iş, daha iyi eğitim, daha iyi sağlık, daha çok gezmek, daha iyi yaşamak istiyoruz. Ve bunun için de mecburen özel sektörü destekliyoruz. Unutmayın ki, iyi yerleşmiş özel teşebbüs ayakta kalabilmek, varlığını sürdürebilmek adına, malını satabilmek uğruna eşşek gibi herkesin alım gücünü yükseltmek zorunda. Yoksa yaptığı malı alacak kimse bulamaz.

Nereden nereye geldim? Aslında hepsi birbirine bağlı, biri diğerinden ayrı değil. Çünkü benim tek isteğim ceberrut bir sistemi devirip, insan haklarına uygun, gelişmiş, bireyin haklarını devlete karşı koruyabilen bir ülkede yaşamak ve çocuklarımın, torunumun da böyle bir ülkede hayatlarını sürdürebilmesi.

Etiketler:

Pazartesi, Şubat 01, 2010

Demokrasi Şehitleri




Utancımız!

Tetikçilerin ardındakileri ortaya çıkartmadıkça birbirimizin yüzüne bakamayacağız. Yaptığımız herşey sahte olacak. Hep "mış gibi..." sürecek günlerimiz.

Devlet "Devlet" olmak istiyorsa, tetikçilerin ardındakini ortaya çıkartır. Yoksa biz de o devlete "mış gibi..." vatandaşlar oluruz.























































Etiketler:

Seninle gurur duyuyorum

kalbim seninle

Edith Piaf - La Vie En Rose
by bigproblem11