“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları yer... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmesin.. Çünkü kimin kimi yiyeceğine "suyun akışı" karar verir... Afrika atasozu

Cuma, Haziran 16, 2006

Irak'ı Kimler Sattı?




Bir müddet önce yazmıştım, Irak’ı işgal edenlerin kaybettiğini ve bunun için de bütün dünyayı ve hatta özellikle Avrupa’yı, bu olayı bitirmeye çağırdığını. Kendi başına bu işin altından kalkamayan ABD ve “Güneş Batmayan İmparatorluk”, bütün AB’ne seslenmişti bu savaşı bitirmek için.

Şimdi görüyoruz ki, Irak’taki ABD askerlerinden, savaşın kaybedildiğine ve her ay bin ABD askeri öldüğüne dair haber uçmuş Pentagona’a. Peki öldürülen, köpek tasmaları takılıp, çırıl çıplak dolaştırılan Irak’lılar insan değil miydi? Onlar o fotoğraflarda gösterilen hayatı yaşarken, onlar için ağlayan analar yok muydu? Kaldı ki, bu olaya ağlamak için illa ana mı olmak gerekir? Bu bir insanlık suçu değil midir?

Bugüne nasıl gelindi? Nasıl oldu da Irak’ı çok kolay lokma zanneden birileri, orayı hemen devirebileceğini zannetti? Meselenin can alıcı noktası neydi?

2001 Yılında gittiğim Irak’ta genelde küçük çaplı tüccarlar ile görüşmüştüm. Yalnız, bir şans eseri, yüzlerce tacir uşağı arasından ben ve yağ sektöründe çalışan bir arkadaşım, Bağdat’ta, eskiden bizim ülkemiz iş adamlarıyla da çalışmış(adlarını dahi hala çok iyi hatırlıyordu), yaşlı bir işadamı ile görüşme şansımız oldu.

Mohammed Hassan Al-Kazzaz, “Federation of Iraqi Industries” grubunun birinci başkan yardımcısıydı. Öyle elinizi kolunuzu sallayarak gidemezdiniz yanına. Ancak o sizi aldırabilirdi bulunduğunuz yerden; ki, biz de aynen böyle yaşadık. Dedim ya, çok şanslı iki kişiden biri oldum o yüzlerce kişi arasında. Muhterem, Saddam gibi bir adamın yönetimine rağmen, Irak’ta dolar milyarderi olarak biliniyordu.

Bizi alan siyah araba, Bağdat’ın hiç de merkezî olmayan bir yerlerinde, şehrin içinde olmakla birlikte, belli ki, daha önceden ticaret merkezi olmuş bir bölgesine götürdü. Bulunduğumuz merkezden oldukça uzak bir bölgeydi burası. Girdiğimiz bina oldukça eski bir binaydı. Sanki bize gizli iş çeviriyormuş hissi verecek denli etkilemişti beni ve meslektaşımı. Zaten binaya girerken çantalarımız ve üzerimiz arandı. Binanın üst katlarındaki zat-ı muhtereme ulaşmak için de ancak siyah giyimli adamlar eşliğinde merdivenleri çıktık. Her yere girebildiğimiz gibi elimizi kolumuzu sallayarak girilemiyordu buralara. Açık söyleyeyim, çok ender bu kadar ürktüğümü hatırlıyorum. Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar tedirgin olmamıştım.

Uzun bir görüşme oldu. Sanırım iki saate yakın kaldık. Tabii bu kadar süre içerisinde sadece iş konuşulmadı. Siyaset de konuşuldu, geleceğe dair planlar da.

Bir ara Kazaz, yakında yeni bir hükümetin işbaşına geleceğini, kendisine de o hükümette bakanlık teklif edildiğini belirtti.

Oysa Saddam gibi bir adamın yönettiği bir ülkede, bakanlar ancak askerlerden oluşuyordu. Nasıl olurdu da, bir işadamı, kurulacak yeni hükümette bakanlık teklifi alırdı? Kim kuracaktı bu hükümeti?

Sonra mı ne oldu?

Dört ay sonra ABD’de onbir eylül şoku yaşandı ve ardından da Irak’tan terörü temizleme amaçlı sözde demokrasi harekatı başladı.

16/06/2006
Birsen Şahin

Çarşamba, Haziran 07, 2006

Bakü-Ceyhan

Cezayir'de Yaşanan Oyun ve Türkiye

2001 Yılı bahar dönemi Cezayir’de düzenlenmiş olan ticari bir fuara iştirak etmiştim. Çok ülkeden katılımcı olmakla birlikte, daha önceden de Cezayir’e birkaç seyahatte bulunduğumdan ve aradaki farkı görecek kadar bu ülke gerçekleri ve ticareti hakkında fikir sahibi olduğumdan, çok bariz Amerikan iştirakini görmek kafamda bir sürü soru işaretinin doğmasına yol açmıştı. 2001 Yılına kadar Amerika’nın Cezayir gibi bir ülkenin fuarına bu denli yaygın iştirakine ilk kez şahit olmuştum. Daha önce Cezayir ABD için, iç savaş olan ve halkı son derece alım gücünden yoksun bir ülkeydi, bir de tabii ki Fransız etkisi kolay silinecek gibi görünmediğinden, o güne dek bu ülkede çok fazla Amerikalı tacir ve/veya sanayici görmek mümkün değildi.

Fuarın ilk günleri gayet güzel geçmekte iken, bir anda o zamanın T.C. Büyükelçisi tarafından, bir gün otelde tutulduk, çünkü FIS(İslami Selamet Partisi) , büyük bir harekete geçmişti. Sayın Büyükelçimiz de haklı olarak kendi vatandaşlarının hayatının tehlikede olmasını istemiyordu.

Sizler de burada izlediniz televizyonlardan Cezayir’de o dönemin kargaşalarını. Kötü günlerdi ve kötü şeyler oldu. Ancak, sizin burada televizyonlardan izlediğiniz boyutta olmadığı gibi, Cezayir’deki bu partinin amacı şeriat getirmek falan da değildi. Ayaklanma İslami bir partidendi, fakat ayaklanmanın amacı televizyonlarınızda izlediğiniz gibi orduya bir başkaldırı değildi. Bizler tacir ve sanayici temsilcileri olarak Cezayir halkı ile yakın ilişkiler içerisindeydik. Hatta, büyük bir kısmımız Fransızca da bilmediğimizden, orada işsiz Üniversiteli gençler arasından İngilizce bilen tercümanlar kiraladığımızdan, bu genç Üniversitelilerden ülkenin içinde bulunduğu durumu çok daha yakından, doğrudan kendi halkından öğrenebiliyorduk.

Cezayir’in GSMHnın %65ini petrol gelirleri oluşturmakta. Eh, yıllarca neden bu kadar kaynadığı ortaya çıktı, değil mi? Oysa, Cezayir’li gençlerin sokaklarda hep işsiz dolaştığını ve bunun dünyaya karşı bunun utancını taşıdıklarını yüzlerinden okursunuz. Gencecik, okuyup da mühendis olmuş, eğitimci olmuş nice genç hep ya Fransa’ya göç etmenin peşindeydi, ya da ABD’ye. Yine bu gençler içten içe biliyorlardı ki, aslında onların bu duruma gelmesinin müsebbibi de bu iki ülkeydi. Yazık ki, kısa dönem için yapabilecekleri fazla bir şey yoktu.

Bu denli büyük bir petrol ülkesinin üzerinde Fransa ve ABD’nin oynadığı oyunlar sonucu bu ülke her türlü kargaşayı yaşadı. Fransa orduyu desteklerken, ABD FIS(İslami Selamet Partisi)ni desteklediklerinden, bu ülkenin vatandaşları açlık sınırın altında yaşadı, bu ülkenin gençleri bu iki maşanın çıkarları ve emperyal duyguları uğruna can verdi.

Veeeeeee……. Gelelim bize;

Son bir aylık süreci bir daha gözden geçirin ülkemizde, bir de meseleyi Susurluk olayından beri tekrar şöyle bir gözlerinizin önünde dans ettirin, bunun üzerine de çok yakın bir gelecekte Türkiye’nin dünya üzerindeki doğal gaz köprüsü olma konumu getirin.

Başka söze ne hacet?

Birsen Şahin
07/06/2006

Pazartesi, Haziran 05, 2006

Irak Anılarım

Moh. Mehdi Saleh(Irak Ticaret Bakanı-2001), Kürşat Tüzmen(O zaman Müsteşar), ben ve elemanım Mayıs, 2001-Savaş Öncesi




Irak Ticaret Fuarı 2001(Sola doğru, ayakta pembe bluzluyum, yüzüm arkaya dönük)



















Kürşat Tüzmen, Moh. Mehdi Saleh ve ben (Irak, 2001 Mayıs-Savaş öncesi)

Irak'ta Yenilen ABD ve İngiltere'nin Feryadı!!!




Eski NATO Genel Sekreteri ve eski İngiltere Savunma Bakanı George Robertson, Washington Post gazetesinde "Irak, Avrupa'nın da işi" başlıklı bir makale yazıyor ve dünyanın da bu makaleyi dikkate almasını istiyor. Sanırım dünyada bir çok devlet de, tıpkı benim yaptığım gibi “Hadiyin ordan!” demiştir bu habere.

George Robertson yazısında, Irak patlarsa, ABD’den önce AB ülkelerine zarar vereceğini belirtmiş. Neymiş, İslamcı teröristler Irak’ta başarılı olurlarsa, sadece ABD bundan zarar görmez, AB ülkeleri de zarar görürmüş ve hiç kimse için uzun bir süre güvenlik olmazmış. Irak’ta İslamcı terörist mi var, yoksa masum Irak halkı kendini mi savunmaya çalışmakta?

Irak’ın Saddam gibi bir sorunu vardı. Bu gerçeği kimse yadsıyamaz. Ancak, Saddam’ı devirmek varken, NATO’dan onay almadan Irak’ı yerle bir edip, halkının boynuna tasmalar geçirip, çıplak dolaştıran İngiltere ve ABD’nin askerleri, siyasilerini nasıl yanılttılar da, bu savaşın içine soktularsa(ki; kanımca zaten bu işi asker değil, siyasiler pisletti aç gözlülüklerinden ötürü), bu pisliği de kendileri temizlemek zorundalar. Çünkü ortada İslamcı Terörist falan yok Irak’ta. Irak halkı canını dişine takmış, varlığının, özgürlüğünün ve kendi vatanında köle olmamanın savaşını vermekte. Irak kurtuluşu için mücadele etmekte.

Irak’ı durultmak hiç de öyle zor değil. Irak’ı durultmak için öncelikle ABD ve İngiltere orada yaptığı insan katliamından yargılanmalı; orada NATO askeri güvencesinde seçim olmalı. Seçimler ABD eliyle kukla hükümetler iktidara getirtilerek geçiştirilmemeli.

Irak’ta yaşayan Türkmenlerin bulunduğu bölgelerde, ABD güdümlü bazıları tarafından, kütüphaneler, Tapu Müdürlükleri ve Nüfus Müdürlükleri yakıldığına göre, doğru kayıtlara ulaşabilmek için, Türkiye’den ve eski Osmanlı arşivlerinden bilgiler alınmalı; Irak’ın petrolü ve toprakları, orada yaşamış ve yaşamakta olanların ortak çıkarları için kullanılmalı. Ayrıca, ABD ve İngiltere askerlerinin masum Irak halkını katlinden doğan tazminatlar ödenmeli; bugün ruh hastası haline getirilmiş masum Irak haklı psikolojik destek almalı ve bunun bedeli de işgalciler tarafından karşılanmalı; bugüne dek savaş dolayısıyla yıkılan, yakılan, talan edilen mal varlıkları yerine getirilmeli ancak ve ancak ondan sonra NATO Irak açmazı konusunda göreve çağırılmalı.

Irak’ı bu duruma getirenler önce yaptıklarının bedelini ödemeli. Tıpkı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yok sayıp, Rum tarafını hesapsız kitapsız ve apar topar AB’ne alan AB gibi. Her iki büyük güç de kendi menfaatleri doğrultusunda, kendi ceplerini ve değerlerini ilgilendiren konularda sorgusuz sualsiz, adilane olmayan yöntemlerle hareket etmişlerdir. Bu konularda kimsenin görüşüne başvurulmamıştır. O zaman bu grupların dönüp de dünyadan yardım isteme hakları da yoktur, Kıbrıs Rum tarafına Türkiye’nin limanlarını açtırma talebi hakları da yoktur!

Dünyada güçler el değiştirecektir. ABD bundan sonra dünyanın süper gücü olamayacaktır, AB de yaşlı ve ekonomisi günden güne daralmakta olan bir birlik olduğundan geleceği umut vermemektedir. Şapkalarını önlerine koyup, iyi düşünsünler. Bir Rusya, bir Çin, bir Hindistan ve bölgemizde bir Türkiye, bir İran gelişmeye aday ülkelerdir. Bundan sonra gerek ABD, gerekse AB daha danışarak, toplu kararlara riayet ederek hareket etmek zorundalar. Ama, önce pisliklerini kendi başlarına temizlesinler. Irak’ı bu hale getirip yardım isteme hakkına sahip olmadıkları gibi, bu halde bırakıp gitme hakkına da sahip değildirler. Zaten kıyamet de buradan kopuyor ya! ABD Irak gibi bir ülkeye yenildi.
















Birsen Şahin
05/06/2006

Seninle gurur duyuyorum

kalbim seninle

Edith Piaf - La Vie En Rose
by bigproblem11