“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları yer... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmesin.. Çünkü kimin kimi yiyeceğine "suyun akışı" karar verir... Afrika atasozu

Pazar, Nisan 30, 2006

Dinde Zorlama Yoktur

Yararlanılan Kaynaklar : Prof. Dr Hüseyin Atay
-Kur’ana Göre Araştırmalar 1/111/1V/V. Ciltler
Muazzez İlmiye Çığ
-Kur’an İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökleri
-Hititler ve Hattuşa

Dinde Zorlama Yoktur

“Dinde zorlama yoktur” hükmüne rağmen, ısrarla yaptırımlar uygulamayı sever hale getirilmiş insanoğlu, yazık ki ilimden uzak kalan görüşleriyle birbiri üzerinde hakimiyet kurma çabasına girmektedir. İlim adamlarının söylediklerini dikkate almayıp, kendi eksik bilgileri doğrultusunda fikir beyan eden oldukça büyük bir kesim bulunmaktadır. Kaldı ki, ilim adamlarının dahi zaman zaman bir konuda farklı fikir beyan etmeleri bilinirken, onlar arasında dahi ayrılık bulunmakta iken, bu konuda eğitim almamış kişilerin adeta fetva vermelerini üzülerek izlemekteyiz. Halk hocaları dediğimiz “ulemâu’l-avâm”, halkı gerçek din adamlarından soğutmakta ve adeta, bu konuda “ilim adamı/kadını” sıfatı kazanmış kişileri neredeyse hafife almaktadır.

Lâikliği İslam düşmanlığı olarak görenlerin haklılık payı olmakla birlikte, karşı görüşte bulunanların da geniş ölçüde haklılık payı vardır. İnsanlar, bu kesimin tamamen iktidarı halinde, Cumhuriyeti değiştireceklerinden, insanlara İran benzeri yaptırımlar uygulayacaklarından endişe etmekte ve kazanılmış haklarını kaybedeceklerini düşünmektedirler. Oysa bu tür din anlayışı Kur’ana terstir. Hatta Kur’anı inkardır. Madem ki dinde zorlama yoktur; madem ki, Kur’an İslam dininin Kitabıdır; o zaman onun büyüklüğüne layık düşünce biçimi uygulanmalıdır.

Hacılar, hocalar Cumhuriyet’e ne kadar zararlı ise, Laiklik ardına sığınıp, insanlara baş açma yaptırımı uygulayan ve örtünmenin laikliğe aykırı olduğunu savunan ve bu konuda yaptırım uygulayan, yazık ki Akademik zihniyet de Cumhuriyet’e zarar vermektedir. Toplumda sağduyu sahibi, ilim yapmış insanların elbirliği ile bu açmazlara çözüm üretme zorunluluğu vardır. Zira, her iki taraf da kendince ülkesini sevmekte ve hiçbir yere gitmemektedir ve hatta gidecek başka bir Türkiye yoktur. O zaman bu kaosun önüne geçilmeli ve gerçekten Cumhuriyet’e zarar verecek sloganlardan ve militarizmden uzaklaşılmalıdır.


Kur’anda ısrarla adaletten bahsedilmektedir. Hz. Muhammed’e adalet sağlamak üzere özel emir verildiği buyurulmaktadır. Adil olmak birinin üzerinde yaptırım uygulamakla bağdaşmayacağı gibi, yazık ki günümüzde “adil olma” çok namaz kılma, oruç tutma gibi ibadetlerle ön plana çıkartılmıştır. Oysa bu sayılanlar kişisel ibadetler olup, ibadetlerine rağmen adil olamayan insanlar gözlemlemekteyiz.. Oysa, İslam’ın temel amacı insanları farzlarla, sünnetlerle gerçekte adalete yönlendirmektir.

İyi Müslüman, sebep-sonuç ikilisini iyi çözümleyebilmeli ve mantığa ters bir fikir ileri sürmemelidir. Mantıklı bir insan ne Aristo’ya, ne dünyanın ilk sümeroloğu Muazzez İlmiye Çığ hanımefendinin tarihe kazandırdığı tabletlere itiraz edebilir. Her biri de doğruluğu bilinen ve ispatlı bulgulardır. Aristo’nun mantık üzerine yazdıklarına itibar etmeyip, düşman kesilmek de cahilliktir, Muazzez İlmiye Çığ’ın tabletler kanalıyla çözümlediği, baş örtme hükmünün M.Ö. 4000 yıl önce Sümerliler’de de uygulandığı, yani Müslümanlıktan önce varolduğu ve tapınak rahibelerince kullanıldığı gerçeğine itiraz etmek de cahilliktir. Hatta Kur’an’ın mantık kitabı olduğuna, Müslümanlığın da mantık dini olduğuna itiraz kadar abesle iştigaldir.

İyi bir müslümanın Ümre ziyareti bedeli ile fakir çocuk okutması veya gerçek din kitaplarının ücretsiz dağıtımı yapması hatta ve hatta bir İslam alimine Kur’anın doğru anlaşılması için kitap hazırlatması, kendisinin ümreden edineceği sevaptan daha büyük bir sevap kazanmasını sağlayacağı gibi, mantığa da uygundur. İşte, Kur’a’ın mantık kitabı olduğu ve İslam dininin mantık dini olduğunu buradan da anlayabiliriz.

Kuran’ın emir ve yasakları insanın hür iradesine hitap eder. İnsan onlara uyup uymamayı kendisi belirleyecektir.

İslamda ilim ve inanç çatışması yoktur. İlim adamı ile siyaset adamı çatışması vardır. Bu çatışmalar neticesinde topluma bazı yaptırımlar uygulanmakta, diğer taraftan da Kur’an doğru anlaşılmayıp, hacı-hoca yorumlarıyla yola çıkıldığından, toplumda gerginlikler yaşanmaktadır. Bu gerginliği durdurması gerekenler yine din adamlarıdır. Ama hacı-hoca efendiler değil, bu konuda dünya çapında kürsü sahibi olan yetişmiş değerli profesörlerimizdir. Bu yetişmiş beyinler bu topluma doğruları anlatmayı başarabildiklerinde ancak bu toplumdaki gereksiz gerginlikler yok olacak, Cumhuriyetimiz zarar görmeyecektir. Ancak, bu değerli beyinlerin doğru bilgileri ulaştırma gayreti bizatihi hacı-hoca kesimince kandırılmış olan halkımız tarafından engellenmektedir. Yazık ki, bu bizim karnımızın en zayıf taraflarından biridir.

Gönül, bu vatanı ne kadar kanla kurduğumuzu hiç birimizin unutmamasını diler.

Birsen Şahin
30/04/2006

Ellerimde Gözyaşım



Ellerimde Gözyaşım

Kanatlanmış baharım
Süzülür rotadan ayrılmadan
Delip geçer tenimi
Her yolculukta, kanarım
Bir nefesliktir ömrü
Delinmiş aklımın
Her bahar ardından
Ellerimde gözyaşım
Kan kokar…


Birsen Şahin
30/04/2006

Salı, Nisan 25, 2006

Bir Anıdır Unutulmayan...


Chi Coltrane

http://www.chicoltrane.com/

http://www.wtpromotions.com/chicoltrane/discography.html


Başlığı tıklayarak şarkıyı indirebilirsiniz


You Were My Friend
© Written by Chi Coltrane (1972)
You came in my home and took from me

All that I had to give
I thought that we would be good friends
For as long as we should live
I had some past experience with
People just like you
But I never thought you were that kind
So what was I to do
You were my friend, you were my friend
How can you stand and lie to me
And look me in the face
I wish I knew what strange disease
Could make you act that way
All the things we did together
I've known you for so long
I always did believe in you
How could I be so wrong?
You were my friend, you were my friend
How could you let me down?
You were my friend
I guess for the sake of all we had
I should try to understand
But it just doesn't make much sense to me
To trust in you again
I wish we could forget it all
But I don't think that we can
Oh, why did this ever happen to us
My best and dearest friend
You were my friend, you were my friend
How could you let me down?
You were my friend...
Well, I guess that friendships
All come to an end.


Pazar, Nisan 23, 2006

Düş Karası Sevdam




Düş Karası Sevdam

Düş karası sevdam
Bıraktığın ardından, giderken
Başın önünde utancından/mı?


Acı bedenimi yaladı
Uykusuz sabahlarda, yokluğunda
Titredim buzulunda yatağımın


Her nefes bin umuttu
Avucunda tutuğun, varlığında
Her ses bir şarkı


Gözyaşım ılıktı
Avundum yokluğunda, sürünüp
Bu lâl şehirde


Aynalarda aksim
Bir hilkat garibesi kesildi
Yarınlara küskün


Güneş doğmuş, körüm
Titrerim ben hala
Yatağımın ayazında

Düş karası sevdam
Üşür hayallerim karanlıkta
Ay buza düştükçe

Birsen Şahin
23/04/2006

Çarşamba, Nisan 19, 2006

Dikkat!!!

Bu sayfada yayınlamakta olduğum resimlerin büyük bir bölümünü internette dolaşımım esnasında buldum. Eğer bu resimlerin yayınlanmasında herhangi bir yasal sakınca görüyorsanız, lütfen e-posta adresime bilgi veriniz. Derhal sayfamdan kaldıracağımdan emin olabilirsiniz.

Ayırdığınız zaman için teşekkür ederim.
birsen58@gmail.com

Pazar, Nisan 02, 2006

Biz Ne Yapıyoruz?




Demokrasiye geçiş sürecinde ve demokrasinin gelişmesinde Sivil Toplum Örgütlerinin yeri tartışılmazdır. Hatta, demokrasi sürecinin olmazsa olmazlarıdır. Demokrasinin yerleşmesi için bu yolda temel unsurdur. Aksi takdirde, otokrasi bildiğini olur. Ülkemizin neden sürekli belirli aralıklarla askeri darbelere maruz kaldığının yanıtı da sivil toplumun yönetime katılamamasından yatmaktadır.

Sivil Toplum Örgütleri, Devlet ve Vatandaş arasında köprü oluşturması gereken ve vatandaşın yönetime katkısının bulunduğu kurumlardır. Eğitim seviyesi yükselmiş toplumlarda, yaygın olarak sivil toplum örgütleri olmakla birlikte, bir konuda birden çok sivil toplum örgütleri kurmanın gereksizliği de bilindiğinden, farklı farklı alanlarda ses getirmek amacıyla sivil toplum örgütleri oluşturulmakta ve vatandaşın bu örgütler aracılığıyla yönetimdeki hükümetin yaptıklarında etkinliği belirleyici olmaktadır. Yine benzeri ülkelerde bir vatandaş birden fazla Sivil Toplum Örgütü kanalıyla belirleyiciliğini sağlamak üzere varlığını duyurmaktadır.

Sivil Toplum Örgütlerinin varlığının bir sebebi de, vatandaşın politize olmasını sağlamak ve bu konuda bilgi sahibi olmasını sağlamaktır. Thomas Paine’e göre, doğa insanı toplumsal bir varlık olarak yaratmış ve onu toplum içinde varlığını sürdürebilmesi için gerekli yetilerle donatmıştır. Görülüyor ki, bir arada yaşamanın insan için gerekliliği tartışılmazdır.

Bu yukarıdan anlatılanlardan hareketle, kendi ülkemize döndüğümüzde sınırları belirlenmiş ve adına Türkiye dediğimiz toprak parçası, gözümüzden sakındığımız memleketimiz, bir çoğumuzun ortak yaşama alanıdır.

Oysa gerek görsel, gerek yazılı medya ve gerekse internet yazarlarını incelediğimizde, yukarıda ifade edilen bütün doğrular sanki yokmuşcasına hareket edilmekte ve her bir fikir sahibi kendisini ve/veya kendi gibileri ülkemizin yegane sahibi yerine koyup ve hatta Sivil Toplum Örgütlerinin de üzerlerine çıkarak, karşı fikirli bir vatandaşına neredeyse yaşam hakkı tanımamaktadır.

Politize olmak demokrasi yolunda ilerleyen bir ülkenin olmazsa olmaz koşuludur. Vatandaş politize oldukça, yönetenler de bu sese kulak vermek zorundalar ki, iktidar ve muktedir olabilsinler. Ancak, politize olan vatandaş iktidarda olanı eleştirirken kendisine yapılmasını istemediği çirkinlikleri ve aşağılamaları da göz önünde bulundurmalı ve eleştirilerini yerli yerinde ve etik değerlere uygun yapmak zorundadır. Unutulmamalı ki, iktidarlar gelip geçicidir. Bugün sevmediğimiz bir iktidar yarın muhalefet olabilecektir. Bizim oy verdiğimiz bir iktidar hükümet etmeye başladığında, farklı görüşler tarafından yine etik olmayan bir dille eleştiri oklarına maruz kaldığında, yine bugünkü hoş olmayan durumlar yaşanacaktır.

Bugünkü koşullarda ise, çevre ülkelerin kiminde insanlık dışı ve tamamen petrol kavgasına dayalı bir savaş sürmekte, bir başka yerde ise yine yakın bir komşu ülkeye saldırı hedefleri açıklanmakta, bir diğer taraftan da gelecek onlu yıllarda su savaşlarının başlayacağı hesabıyla, komşu ülkelerde kargaşalar çıkartılması ve bunların parçalanması, Orta-Doğu’nun tamamen istikrarsızlaştırılarak, ülkemizin de bu kaos içine sürüklenmesi hesapları sürdürülmektedir. Yani, bugün dünyada jandarmalığa soyunmuş demokrasi havarisi görüntüsündeki kan emiciler, gerek çevremizde ve gerekse içimizde, altımızı günden güne oymaktalar.

Biz ne yapıyoruz? Kan emicilerin işlerini kolaylaştırmak mı bizim görevimiz?

Yoksa, bu kadar muhteşem bir genç nüfusa sahip cennet vatanımızın gelişmesi ve gençlerimizin yarının Türkiye’sine hazır yetişmeleri için üzerimize düşenleri yerine getirmek amacıyla, hangi iktidar olursa olsun, doğruları gösterip bunlar üzerine diretip, gelişen ülkemizde belirleyici olmak mı?

Birsen Şahin
02/04/2006

Seninle gurur duyuyorum

kalbim seninle

Edith Piaf - La Vie En Rose
by bigproblem11