“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları yer... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmesin.. Çünkü kimin kimi yiyeceğine "suyun akışı" karar verir... Afrika atasozu

Perşembe, Mayıs 31, 2007

Fillerden Mamutlara…

Başlığı kimseye açıklama gereği yok; hem zaten çoğumuz mürekkep yalamış insanlarız, hem de artık bugün elektronik ortamın sunduğu anında hizmet ile bilinmeyen kalmamışlığından gereksiz. Mesajım da sol olarak “döneklerden” muhatap arayanlara.

Rahmetli Mehmet dedem –annemin babası- eski İnönü’cülerdendi. Ne zaman ki İnönü çok partili sisteme ayak diremiş ve ancak Amerikan baskısı ile, artık fayda etmeyecek raddede kabule yanaşmış, o günden sonra dedem de İnönü’yü bırakmış. (Dedeme inanıyorum, çünkü “Karşı Devrim”de Prof. Çetin Yetkin de olayı doğruluyor)

Ahmet dedeme gelince –rahmetli babamın babası- o da eskiden İnönü taraftarıymış. Zaten belki de alternatifsizlikten. Demokrat parti kurulduğunda ve sanayinin önünü açacağına söz verdiğinde ve İnönü de buna direndiğinde, Ahmet dedem de İnönü’den vazgeçmiş. (Bu dedeme de inanıyorum, hem muhtelif tarihi belgelerden, hem de Şevket Süreyya Aydemir’den İkinci Adam bunu ispatlıyor)

Bendeniz bugün kırkdokuz yaşını doldurmuş ve eğitimli bir hatun kişi olarak dedelerimin eski savaş ve siyasi masallarıyla büyüdüm, her sömestrde onları ziyaret ettiğimden.

Sonra bu dedelerimin çocukları, yani annem ve babam mutlak CHPli oldular. Hele o Karaoğlan dönemi yok mu? Ne estiler, gürlediler. Ne çok sevindiler Karaoğlan’ın daha bağımsız, daha halkına dönük, daha koltuk savaşından ari bir siyaset yapacağına.

Bugün babam hayatta değil. 1996’da veda etti dünyaya. Ama biliyorum ki, yukarılarda bir yerlerde bizi izliyor. Ancak, rahmetli babam da yukarıdan izliyor ve Nokta Dergisine baskın günlükler için değil, TSK eliyle bazı STKlar arasında gizli anlaşmaların olduğunu gösteren resmi belgelerin faş edilmesi neticesinde gerçekleşti ise gazetelere yansıdığı gibi, bugün kendisinin tam zıttında yerleşen bir siyasi yelpazede siyasi görüş beyan eden kızını affedecektir.

Tutturdu bir “dönek” ve “takiyyeci” edebiyatı bizim eski sol. Yahu, ben miyim dönek? Ki, kendimi Müslüman olarak tanımlıyorum ve Ramazanda teravih namazımı da kılıyorum, kalan zamanlarda akşamları oğlumla şarap içmeyi ve yaz akşamları da bira içmeyi çok seviyorum. Oldukça da dekolte giyimliyimdir. Yaz boyu da şortla gezerim. Prof. Süleyman Ateş’in hazırladığı 12 ciltlik tefsiri de okudum –çok daha fazlasını da okudum dinim hakkında ve sonradan Müslüman olmayım, doğumdan oluşu kabul etmediğimden- Şevket Süreyya Aydemir’i de okudum, Çetin Yetkin’i de okudum, Atlan Öymen’i de okudum vs vs vs. Tanrı aşkına ben miyim dönek? Yoksa, Hacı Bektaşa en önde giden sözde sol mudur takiyye yapan ve dönek olan? Aynaya bakın artık! Sizin de, bizim de buna çok ihtiyacımız var. Siz bu aymazlıktan çıkmadıkça, “Tanklar başbakanlığa yürümeli” cümlesini kurmaya ve sarfetmeye cüret eden “sözde solcularla” aynı safta durdukça, hak ve adalet adına “türban” bir örtünme biçimidir ve bizim böyle bir derdimiz yoktur, ancak, üniformanın gerektiği ortamlarda üniformadan taviz verilemez deyip, türbanı AKP’nin elinden almadıkça ve türbanı siyasetin dışına çıkarmadıkça, bütün dinlere ve tabii ateiste özgürlük demedikçe, “önce insan” demedikçe, tıpkı solun eski felsefesi gibi, Türk de, Kürt de bizimdir demedikçe ve Devlet duvarı ardına saklandıkça erimeye ve yokolmaya mahkumsunuz. Ama, merak etmeyin, bizler o özlenen solu küllerinden yeniden doğurtmayı başarırız.

Siz hiç iktidar isteyen bir Baykal gördünüz mü ki, hayat boyu muhalefet kalmış ve bunu hedef belirlemiş bir adamın ardına takıldınız? Bu mu solcu olmak? Yoksa, asla ve kat’a darbe değil, demokrasi, sosyal devlet, hukuk devleti, laik devlet düzeni demek yükümlülüğünüz mü olmalı? Çıkarın başlarınızı kumdan ey devekuşları!

Gelin hep birlikte demokrasi diyelim, gelin “iyi çocukların” yargılanmasının önünü açalım, gelin Mumcu’ların, Üçok’ların, Şemdinli’nin gerçeğini açığa çıkartalım, gelin darbe diyenleri yargılayalım, gelin gecenin bir yarısı emuhtıra yayınlayıp, benim gibi tansiyon hastalarının tansiyonlarını 14-19a çıkartp, felçten kılpayı döndürenleri emekli edelim. Ancaaak, unutmayın ki, bu duvararı yıktığımızda ve altında kalanların kim olduğunu gördüğümüzde, olayı bir daha örtmeye çalışmayalım. Gelin artık kendimizle yüzleşelim.

Biliyorum, bu seçimler için geç kalındı; ama, merak etmeyin, bugün AKPye oy verecek olan ben gibi “dönek”ler, genç sivillere baktığımızda, Baskın Oran hocaya baktığımızda soldan umutluyuz ve solun küllerinden doğacağına inancımız tam.

Görün artık, bizi zorla itiyorsunuz, hem de kendi geçmişinize ihanet ederek!

30 Mayıs 2007
Birsen Şahin

Etiketler:

Çarşamba, Mayıs 30, 2007

Ağaç Dar Gelince Zamana...

Deli bir rüzgarla koyuldu yola/aklına gelmedi ki gerçek yutacaktır rüzgarı. Güneş balçıkla sıvanamasa da, ah o tırtıllar yok mu omuzlarda? Yedi garibin başını masada.

Gecenin ayması gecikince darağacına, bekletmediler kelleyi sabaha.

Bir kadın ve çocukları boyun büktü çırpınışlara. Yedi düvele nam oldu sehpa/hala kanar yarası koskoca bir toplumda.


Ölüm köşebaşında bekler beni/güler yüzüme şeytanım. Hep bal börek ya konuştuğumuz yüzlerimize/sorsan ne ateşler barındırır ardında?

İki ayrı ve eksik yüz oturmuş bir masada ve dökmüş bütün bildiklerini ortaya.


Birsen Şahin
30 Mayıs 2007

Etiketler:

Pazar, Mayıs 27, 2007

27 Mayıs 1960 Yıldönümü

Milli Şef'e darbenin neresinde olduğu sorulunca verdiği cevap
"Ne içindeyiz, ne dışındayız"
Bugün ben dışındayım. Asla içinde yer almayacağım ve bu onursuzluğu taşımayacağım

Etiketler:

Cumartesi, Mayıs 26, 2007

Başka İhsan İstemem!

Sizin de canınız sıkkın mı bu aralar tıpkı benim gibi? Eminim kafanız da allak bullaktır. Benim de kısa bir süre öncesine kadar öyleydi.

Mitinglere baktım: Bir taraftan sevindim, 1980 darbesinden beri apolitikleştirilmiş, sindirirlerek korkutulmuş insanlar meydanalara çıkıyordu. Ne güzel bir olaydı bu. Halkın haklarını araması, beğenmediği hükümete sesini duyurması ne kadar güzeldir. Özledik bunu.

Ama ben katılmadım o mitinglere. Kendi ilkelerime ihanet edemezdim. Çünkü hep aklımı karıştıran şeyler vardı. Uzun süredir hükümetin engellemediği/engelleyemediği şeyler olup durmaktaydı. En son Nokta dergisinin başına gelenleri izledim. Oturdum alt alta topladım. Ortaya çıkanı beğenmedim. Biz halk olarak yönlendirilmeden böyle bir miting düzenleyebilseydik, ben de katılırdım. Ama orada birilerinin eli vardı ki, bu hiç hoşuma gitmedi.

Ne güzel yutturuldu mitingler bazılarına, halk hareketi, AKP karşıtı, diye.

Şimdi çok çıplak kaldı kral. Öyle sırıtıyor ki!

Uzun bir süredir hazırlanan oyun tezgaha sunulmuş.

Umarım bu seçimler ağzımızı burnumuzu kırmadan gerçekleşir.

Artık biliyorum ki, hazırlanan oyun AKP iktidara gelirse korkusu değil. Hazırlanan oyun çok daha derinlerde yatıyor. Bir taraftan partiler birbirine kenetlendiriliyor, bir taraftan eskimiş siyasetçilerden medet umuluyor. Bir taraftan kendi sınırları içindeki terörü bitiremeyen Türkiye, Kuzey Irak’a sokulmaya çalışılıyor. Bir taraftan halk şeriat öcüsü ile korkutulmaya çalışılıyor, bir taraftan terörden korkutularak birilerinden medet umar hale getiriliyor; oysa, otuz yıldır kökünü kazımakta başarılı olamadığımız terörün kaynağının masaya yatırılması engelleniyor.

Kuzey Irak’a girersek, önümde iki yol görüyorum. Ya, sınırlı ve süreli göstermelik bir operasyon, gözlerimiz boyansın; ya da, ki bundan çok korkarım, benim askerim korkunç bir savaşın içine sürükleniyor, ki bu durumda da karşımızda çok uluslu bir kitle bulabiliriz. Bunun dünyadaki ortalık karıştırıcılar tarafından nasıl oynanacağını, ülkemin nasıl bir kaosun içine sürükleneceğini düşünmek bile istemiyorum. Ben ülkemi bütünlüğü ile ve mozaikleriyle çok seviyorum.

Hele artık bunamışlar akıllarını kendilerine saklasınlar, bugüne kadar gelen ülkeyi onlar yönetmişti, başka ihsan istemiyorum!

Birsen Şahin
26 Mayıs 2007

Etiketler:

Perşembe, Mayıs 24, 2007

ENKOYU Dergi


Etiketler:

Cumartesi, Mayıs 19, 2007

Lara yarışmada

Kızım torunumu yarışmaya sokmuş. Eğer torunumu güzel buluyorsanız

kod LA0968 yazıp
4133e gönderiniz lütfen

Etiketler:

Salı, Mayıs 15, 2007

Gönlü Genç Siviller De Rahatsız!




Etiketler:

Pazar, Mayıs 13, 2007

Darbe Yok, Şaşşakçıları Var!

Olayları alt alta toplamaya çalışıyorum.

Bundan aylar önce Amerika’dan bir Türk sesi, Türkiye’de darbe olabileceği ihtimalini dile getiriyor ve bu ihtimalin de yüzde elli dolaylarında oluğunu belirtiyordu. Okuduğum ilk anda yüreğim şöyle bir “hop” etti. Kulaklarımı ve gözlerimi dört açtım o günden beri. Ama, zaman içerisinde bir çok kimse gibi bu bana da balon haber gibi görünmeye başlamıştı. Öyle ya, ekonomik şok gibi herhangi bir beklenti içinde değildim. Ama, darbe yaşamış gençlik kuşağından gelmiş olduğum için, yüreğimin bir yarısı beni hep dürtüyor ve hatta zaman zaman içimde bir şeyler buruluyordu. Yine de demokrasiye güvenmem gerekiyordu; öyle ya, ben bu ülkenin vatandaşıydım. Üstelik, elimde başka bir ülkeye yerleşme imkanı varken de, terk edip gitmeyi düşünmemiştim. Hatta emekli edildiğimde sürüneceğimi bile bile, vatanımda kalmayı gönülden istemiştim.

Son altı aydır, sanal alemde erişebildiğim bütün gazeteleri okumaya başladım, satır aralarında hep bir şeyler var mı diye baktım. Birkaç şey hep kafama takıldı. Bu yılın Nisan ve Mayıs aylarında hep karışıklık bekler hale geldim. Önceleri bir paranoya benimkisi deyip, geçiştirmeye çalıştım; ancak, Hrant Dink’in öldürülmesi olayını hala kendi kafamda tatmin edici bir noktaya getirememiştim. İnsan yirmi yıldan fazla bir dış ticaretçi olarak çalışırsa, meseleye Türkiye’nin içinden bakmaz, dünyadan bakar. Ben de mesleki bir alışkanlıkla böyle bir gözlükle baktığımdan, görünenden fazla şeylerden şüpheleniyordum.

Sıra geldi bir gece muhtırasına. Bizim Askeri Okullarımıza Türkiye’nin birçok okulunda verilmeyen muhteşem bir eğitim verilir. E-Muhtıra ise bir amatör dil taşıyor. Yani, aldıkları eğitim ile örtüşmeyen bir dil yapısı var. Ardından yaşananlar hepimizin malumu.

Sonraki aşamaları alt alta yazıyorum

-Anayasa Mahkemesi süreci
-“Çatışma çıkar haaa” öcüsü
-Meydanların konuşmacıları
-Büyük patronların ardına saklanmış kallavi(Osmanlıda bir kavuk çeşidi) gazetecilerimizin
korkuları
-Başbakan ve Genel Kurmay Başkanı’nın baş başa görüşmesi ve bir açıklama çıkmayışı
-Seçim süreci hazırlıkları; bazı partilerin birleşme paniği
-YÖK Başkanı’na yapıldığı söylenen saldırı(?)
-En son da Anayasa Mahkemesi Başkanının açıklaması(Bu bir rejim değişikliği değildir)

Darne marbe yok, şakşakçıları var!

Benim Genel Kurmay’ım bu vatanın evlatlarından oluşmuyor mu? Darbe ihtimalinin bu vatanın önünün kesilmesi demek olduğunu bilmiyor mu? Böyle bir girişimin memleketin önünü keseceğinin farkında değil mi? Bu ihtimalin ülkemi üçüncü sınıf dünya ülkeleri kapsamına alacağını bilmiyor mu? Bugün birçok insandan daha iyi okullardan geldiklerine göre, onların da Türkiye’ye zarar vereceği ihtimali tamamen ortadan kalkmış oluyor(Emeklileri hariç olabilir).

Ancak, anlıyorum ki, hiçbir asker “Cumhurbaşkanlığını türbanlılara hediye ettiniz!” lafının altında kalmak istemiyor(Böyle bir karalama kampanyası askerimizi düşürür. Herkes aklını başına alsın). Yoksa ortada bir tehlike falan olmadığını onlar da görüyordur. Yanıldığımı hiç sanmıyorum.

Birsen Şahin
13 Mayıs 2007

Etiketler:

Sevgili Anneciğim




Hiç bu kadar açmadım ben yüreğimi sana. Ama bugün dökeceğim bütün taşları eteğimden!

Kah beni sindirmeye çalışmalarında isyanlarımı göğüsledin, kah eline bir sopa alıp sırtımda kırdın. Hepsinin sonucu bir nefrete dönüşmeliydi sonunda, değil mi? Hayır! Hayır anneciğim, dönüşmedi. Hani beni büyütürken o dimdik duruşun var ya, hani kocan sana dayak atarken o gözlerinin isyanı var ya, hani çocuklarını kendi doğrularına göre yetiştirme inadın var ya, hani o kız evlat, erkek evlat ayırmadan, ısrarla her ikisinin de okuması için yırtınmaların var ya anne, işte ben onu gördüm senden, bana dayak atarken bile o müdanasızlık vardı senin gözlerinde.

Artık seni affettim annem. İnan affettim. Benim kuşağımın büyük bir kesimi ebeveyn dayağı yiyerek büyüdü. Biliyorum, bunları sana okuduğumda, “haksızlık etmişsin bana, o kadar da dövmedim ben seni” diyeceksin gözlerin dolu dolu, geçmişe pişmanlıklar yamayarak. Ben seni her halükarda affettim anne. Değil mi ki cinselliğini bile otuzlu yaşlardan sonra yaşayabildiğini itiraf ettin, değil mi ki çocuğuna söz dinletmenin döverek olduğu bilinciyle yetiştirildiğini ve bunun büyük bir yanlış olduğunu itiraf ettin, değil mi ki eğitimim için ve mesleğim için ailenden ve çevrenden gelen her türlü baskıyı göğüsledin, değil mi ki alkolik bir kocaya rağmen benim gibi bir evlat yetiştirmek için canını dişine taktın, barıştım seninle annem.

Ne çok şey öğretmişsin ki bana; doğurmadığım çocuklar büyüttüm, okula gönderdim, yüksek okula gönderdim ve meslek sahibi olmalarını sağladım; boşanmış erkek kardeşimin iki çocuğunu üzerime geçirip, evlat sahibi olamamanın ezikliğini bir kenara koyup, mevcut iki evlada hayat sundum; sen çok iyi bir annelik etmişsin bana çünkü bu gücü hep senden aldım annem.

Sayende ve ısrarınla yaşadığım hayatta öğrendim ki, anneler günü kutlanmalı, nasıl olsa sadece parası olanlar pahalı hediyeler alabildiğine göre ve bu da küçük bir kesim olduğuna göre, ben bütçem yettiğince sana hediye alacağım anneciğim; büyük hediyeler almayacağım. Ama, biliyorum ki, o küçücük hediyeler, bir yerlerde çalışan annelerin evine ekmek götürmesini sağlıyor. İşte böyle düşünen evlat senin eserin annem! Ve, ben seninle gururlanıyorum.

Biliyorum, kızım da bana bir hediye alacak her yıl yaptığı gibi. Bu uçuk bir şey olmayacak. Benim zaten ihtiyacım olan ve ötelemiş olduğum bir şey olacak. Benim kızımın bana aldığı hediyeyi üreten fabrikadaki işçi de yavrularına ekmek götürecek bu sayede. Ona katkıda bulunmuş olacağız.

Ne çok şey öğretmişsin bana!Ben seni çok seviyorum anneciğim.

Kızın

Birsen Şahin
13 Mayıs 2007

Etiketler:

Perşembe, Mayıs 10, 2007

İlk "Dönek" Benim

Mevcut siyasi yelpazeye bakıyorum; bütün partiler sağda, memleketimde tek sol parti kalmamış seçime giderken. Sol olduğunu yutturmaya çalışan CHP ise, diğer sağ partilerin olmadığı kadar sağda. Muhtıranın ardına sığınmış, I Mayıs mitingine sahip çıkmamış, Anayasa Mahkemesine tokat göstermiş, insanların fikri hürriyeti olmadığı savunarak bugüne dek gelmiş geçmiş bütün partilerin sağına yerleşmiş durumda.

MHP çizgisini koruyor, görüntü itibariyle –solun aksine- askeri vesayeti de kesinlikle savunmuyor. Bir de arada çığırtkanlar var, onlara zaten sözüm yok, yalpalayan insanların bir güvence vereceğine zaten itimadım yok.

Mitinglerde yürüyen bazı kesime bakıyorum, neredeyse ellerine kılıç geçtiğinde türbanlıların tamamının kellesini kesecek. Kesinlikle sözüm bu kalabalığın tamamına değil; ADD’de konuşlanmış ve demokrasiyi, insan haklarını, eşit ve hakça paylaşımı hiç dikkate almadan başı çekmeye çalışanlara sözüm, onun için de mitinglere sadece baktım, orada olmayı çok istedim, ama olamazdım, çünkü samimiyet yoktu. Başka bir el var orada. Ben Tuncay Özkan’la, Emin Çölaşan’la ve daha sayamayacağım bir sürü isimle aynı tarafta olamam. Ben, her şeye rağmen insan demeyen bir zihniyetin yanında olamam. Ben, devlet için millet diyen bir zihniyetin yanında olamam. Solun gereğidir bu.

Önümüzdeki seçimlerde sadece sağ yarışacak, bunun içerisinde hiç sol olmayacak. Mevcut sağ partilerin içinde demokrasi diyen, halk diyen, insanları ayrımcılığa sürüklemeyin diyen, ülkemizi içe kapatmayın, çünkü içe kapanma dünyanın gelişmiş ülkelerinden soyutlanmadır diyen tek parti AK Parti. Ne yazık! Çünkü ne son krizi yönetebildi, ne yaptıklarının tümünü onaylıyorum. Bir çok seçmen insanlık adına, özgürlükler adına bir kez daha AK partiye mahkum ediliyor, ben dahil!

Oral Çalışlar/Barış Doster’in birlikte hazırladığı “Sol Geleceği Tartışıyor” adlı kitabında okuduğum İshak Alaton’un söyledikleri geldi aklıma “Çağdaş solcu olmak galiba göründüğü kadar kolay değil…Köklü bir zihinsel devrim gerekecek…Dönek olmayı göze almak kaçınılmaz olacak… Biz içi boş sloganların rahatına alışmışız…İyisi mi, biz yine öyle devam edelim…Nasıl olsa marijinalleşmişiz, Meclis’ten dışarı düşmüşüz, öyle kalsın! Önemli olan değişmeyelim, dönek demesinler bize…Böyle düşünen sevgili dogmatik solcu dostlarıma son bir mesajım var. O da Friedrich Nietzsche’den alıntıdır.”Hiçbir zaman fikir değiştirmeyen iki tür insan vardır…Ölüler ve deliler…Solcu dostlarıma sevgilerimle.”

Oysa aynı kitapta yine Alaton solun yok olmaması gerektiğini ve varlığının bir denge olduğunu da savunuyor.

İlk “dönek” benim. Haydi taşlayın beni benim solcularım, taşlayın içinizden birini, daha çok parçalayalım “sol”umuzu! Ya da, utandırın beni, aramızdaki farkın elli yıl olmadığını ispat edin ve gerçekten dünyanın nerede olduğunu görün artık! Açın artık şu gözlerinizi! Çıkarın artık kumdan şu başlarınızı!

Ortada irtica tehlikesi falan yok. Bizde irtica taraftarı hiçbir zaman %7-8leri geçmemiştir. Zaten olsaydı bile, merak etmeyin vesayeti altında yaşadığımız kitle onlara haddini bildirirdi. Ki, bunu dahi onaylamıyorum, çünkü biz bildirirdik.

Ben geçen seçimlerde AK Partiye oy verdim, mevcut yelpaze değişmediği sürece yine aynısını yapacağım. Görün artık, siz değişip çağa ayak uydurmadıkça benim gibilerin oylarının tamamı demokrasi, insan hakları diyen farklı mecralara kayıyor. Ben siyasi parti üyesi değilim, onun için çok kolay konuşurum. Sizler zor durumdasınız, bir kısmınız üyesiniz, söylediklerimi sindirmeniz kolay değil, biliyorum. Ama, unutmayın ki, işte o oy verenlerden biriyim ben ve bir solcuyum, siz ne derseniz deyin!

Türbanı siyasetin elinden almak sizin elinizde, insanlığı savunmak sizin elinizde, fikir özgürlüklerini savunmak, insanların kimliklerini koruyarak varlıklarını sürdürebilmek sizin elinizde. Bu güzelim ülkemizi kamplara bölmemek sizin elinizde. Küreselleşen bir dünyada “Ne AB, ne ABD, tam bağımsız Türkiye” sloganının çocukların bile güleceği bir yalan olduğunu görüp, küreselleşmenin içinde yerel değerler nasıl korunur göstermek sizin elinizde. Çünkü, bu saatten sonra kimse bir daha içe kapanıp, Türkiye’nin şu 300 ailesinin bizi kazıklamasına izin vermeyi desteklemez.

Çok zor bir değişim süreci yaşayacağız biz solcular. “Dönek” adlandırılacağız, biliyorum. Ben ilk kurban olmaya hazırım. Kırkdokuz yıl yaşadım bu dünyada ve çok güzel yaşadım; bundan sonra tek isteğim, çocuklarıma ve torunuma güzel bir gelecek ve çağdaş, insan haklarına önem veren, insanların zenginlikten hakça paylaşım sağlayabileceği, insanca yaşanabilen bir Türkiye bırakmak.

Birsen Şahin
10 Mayıs 2007

Demokrasi Bana Süngü Zoruyla Gelecekse...

Gençliğimi hatırladım bugün. Hani şu seksenli yılların öncesini. Solcuydum ben, bugün de öyleyim. O zaman da solcularla aramda kavga vardı, bugün de var. O zaman da sorunun bende değil, onlarda olduğunu düşünürdüm, bugün de aynısını düşünüyorum. O zaman farklı ülkede büyümüş ve birkaç ülke gezmiş bir gencin gözlüğüyle bakıyordum dünyaya; bugün ise, dünyanın yarısına yakınını gezmiş, emekli bir dış ticaretçi penceresiyle bakıyorum. O zaman anlıyorum aramızdaki farkı –kulakları çınlayasıca arkadaşım Mim Nuri “Bayan çok ileridesin, biraz geri sar makarayı, bu memlekette oraya gelmeye daha otuz yıl var” derdi bana, yazık ki IQsu çok yüksek olan o arkadaşım dahi yanılmış, elli yılmış ülkemle aramızdaki fark.

O zamanların solunda parka giymek modaydı, ben de hiç yakıştırmazdım genç bir kıza o çirkin giysiyi ve hiç giymedim. Hele bir de kirliliğine bakmadan, sözüm ona gururla taşımalarını anlayamazdım. Asla hor görmedim bunu, sadece yirmi yaşın tertemiz beyniyle, niye insanların ısrarla kirliliği bu denli çok sevmelerini anlayamazdım.

Burjuva denen sınıfta bulunduğum için pırlanta yüzüklerim de vardı, çok pahalı pabuçlar ve kürk de giyerdim, bizim sol bunu da anlamazdı. Ben genç bir kızdım, bir insandım ve insan her şeyin en güzeline layıktır. Yine de beni aralarına alırlardı çünkü samimiyetimden son derece emindiler.

Bazı erkek arkadaşlarım maçtan sonra yanımıza gelirlerdi ter içinde. O arkadaşlarıma deodorant kullanmayı kabul ettirdim, ki bu çocuklar o zamanların sivri solcularıydı. Benim burnumun direğini kırmaya hakları olmadığını öğrettim onlara.

Kız arkadaşlarımı hatırlıyorum. Yüzler asık, kaşlar çatık, kadın kimliğini reddederek “yoldaş” havalarında. Oysa içimiz kıpır kıpırdı, kanımız kaynıyordu. Yaşıtımız erkeklerle kikirdemekten daha güzel bir şey olabilir miydi o çağda? Onlar ise bunu reddedip, “bacı” edebiyatıyla bütün fırtınalarını içlerine gömdüler ve bugün de kendi vücuduyla barışık olamayan bir toplum var ortada.

Birileri de bir müddettir soruyor, neden böyle saldırgan, yarına umutla bakamayan bir toplum oluştu? Biz nerede hata yaptık? diye. Salak mıdır bunlar nedir Allah aşkına? Unuttunuz mu seksen darbesiyle bütün öğrencilerin ve bütün emekçilerin umutlarını kaybettiğini? İçimize kapandığımızı ve kendi yarınlarımızdan korktuğumuzu?

Bir de ortalarda salakça bir soru daha dolaşıyor; sol neden başarılı olamıyor? diye. Hatırlarsanız bir zamanlar sol, insanlara -ayırt etmeden- umut vaat ediyordu, sesimizi duyurmanın platformlarını oluşturuyordu, zenginliğin hakça bölüşülmesini istiyordu, işçi babalarımız “artık değerin” sadece cepleri dolu olanların cebine girmesini değil, kendilerinin cebine girmesini istiyordu; bu yolda binlerce insan perişan oldu. Kimisi işkenceye uğradı, kimisi ortadan yok oldu. Kim/ler yapmıştı bunu acaba?

Şimdi birileri çıkmış memleketimin pazarlığını yapıyor. Benim arkadaşlarım yine aynı oyuna geliyor. İçim kan ağlıyor! Demokrasi bana süngü zoruyla gelecekse, kalsın, ben istemiyorum…

Birsen Şahin
06 Mayıs 2007

Etiketler:

Pazartesi, Mayıs 07, 2007

Yakın Geşmişe Bir Bakış

http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=23281

Yakın tarihimizde neler olmuştu?

Etiketler:

Cuma, Mayıs 04, 2007

Kendime Konuşmalar 7


Ah şu sırtımın kamburu yok mu? Hep o kahretmedi mi beni? Hep ertelemelerim dolup taştı omzumda/yarına düşlerim!.. Cesaretim boya küpüne düştü, çıkaramadım/yoksa ben mi küpteyim de, adını cesaret koyduğum gerçeğim mi beni sorgulamada.?

Her baharımda kursağımda kalmadı mı sevişmelerim? Elimle itilmiş yarınlarım kanamakta ve hesaba çekeceği günü zorlamada. Hangimiz suçluyduk? Ben mi? Yoksa kafamın içindeki karabasanlar mı? Karabasanlar kanat takıp ötelerden kondu sırtıma/zavallı!..

Kaybolurum pişmanlığımda/sürgün duygularım…


Birsen Şahin
04 Mayıs 2007

Etiketler:

Çarşamba, Mayıs 02, 2007

Çok sevindim

Arkadaşlar, "Mitomani" adlı şiirim Anafilya 2007 Mayıs sayısında yayınlandı. Bildiğiniz gibi bu dergide herhangi bir edebiyat eseri yayınlanması bir kuruldan geçmektedir. Şiirimin değer bulunuşu beni yüreklendirdi.

http://www.anafilya.org/go.php?go=7d75470010ca0&arama=ok

Seninle gurur duyuyorum

kalbim seninle

Edith Piaf - La Vie En Rose
by bigproblem11