“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları yer... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmesin.. Çünkü kimin kimi yiyeceğine "suyun akışı" karar verir... Afrika atasozu

Perşembe, Şubat 28, 2008

Mahalle Baskısı


Salih Memecan

Etiketler:

Pazar, Şubat 24, 2008

Kanım Dondu!

Mehmet Ali Birand’ın sunduğu son 32. Gün programını kimse mi dinlemedi, izlemedi Allah aşkına? Neden kimsenin sesi çıkmamakta? Hiç mi itiraz eden yok bu ülkede böyle bir provokasyona? Bir rektörün gayet aklı başında başlayan program sonu konuşması, başörtüsü taraftarı öğrencilere dönüp, kışkırtmaya meyilli bir şekilde son buluyor. Ardından rektörü protesto eden öğrenciler, protestoları adına salon dışına çıkıyor ve konuşmalar devam ediyor. Bir kızımız söz isteyip “onlar bizim bacaklarımıza şırınga sıkarsa, biz de onların başörtüsüne kezzap atarız” diye cırtlak cırtlak bağırıyor. Kimse de bunun için özür dilemesi gerektiğine işaret etmiyor. Bu çocuk bunu söylemezdi/söyleyemezdi, eğer rektörün konuşmasının son bölümü olmasaydı.

Birkaç gün önce, sabah haberlerini izlerken, kızların bacaklarına şırınga ile kezzap veya belki de başka bir yanıcı madde sıktığı söylenen gencin haberini izliyordum. Haberin yayımını yapan kanal, alt yazı ile bunun yapanın sağlık sorunları olduğunu belirtiyor, fakat haberi sunarken hiç böyle bir şey yokmuşcasına bir yayın yapıyordu; neredeyse yanlı haber diyeceğim, haydi demeyeyim, ama yine de medyaya güvenim yok. Bir iki dakika süren haberin sonunda yine de il yöneticisinin, haber konusu şahsın sağlık sorunu olduğu söylemi verildi. Ancak, bu haber sözde ulusal basın tarafından ısrarla tek taraflı olarak verilmekte.

Belki doğrudur, adam sadece mini etkekli kızlara yapmıştır bunu; ki, haberin böyle olmadığı bildirilmekte, pantolonlu hanımlara da yapılmış aynı şey. Bu adam derhal gözaltına alındı. Olması gereken de bu. Kimse kimsenin giyimi üzerinde tasarruf hakkına sahip değildir. Böyle insanlara toplum olarak da karşı çıkmalıyız. Benim evladım da gencecik, alımlı, zaman zaman da mini etekli bir hanım, düşünmek bile istemem başına böyle bir şey gelmesini.

Ancak, haber tek taraflı sunulduğundan, o gece Maltepe Üniversitesi öğrencisi, haberleri tek tip kanaldan izlediğinden olacak, böyle çirkin bir tepki gösterdi. Tabii ki bunda söz alan rektörün kışkırtma payı çok büyük.

32. Gün bir sonraki akşam tekrar yayınlandı. Rektörün söyleminin bir kısmı kesilmişti, kızımızın ortalığı ateşe verecek söylemi kesilmişti, ama başörtüsü taraftarı öğrencilerin protesto amacıyla dışarı çıkışı kesilmemişti.

Zeki Sezer beyefendi de Sivas’ta bir konuya parmak basmıştı. Ama, bakıyorum türbanın Üniversiteye girişi konusunda kendi söylemine ters, CHP’nin kuyruğuna takılıp, Anayasa Mahkemesine gidilmesi için destek verecek. Yanlış yoldasınız sayın Sezer. Eğer AYM bu konuda 367de yaptığı gibi toplum vicdanını rahatlatmayan bir karar verecek olursa, AYM bu kararının altında kalır. AYM de bunu bildiğinden, o kararı vermeyecektir. Gelin vazgeçin bu kararınızdan, çünkü kendi siyasi hayatınızın sonunu hazırlamaktasınız. Liberal sol için bir umut olma ihtimaliniz vardı, onu yok etmek üzeresiniz.

Ayrıca, AYMnin beklediğiniz yönde bir karar vermesi, biliniyor ki AKP’yi daha da güçlendirecektir. Yapmayın bunu bizlere! Yapmayın bunu! Bizleri zorla AKP’ye mahkum etmeyin. Sizlere bir zaman oy veren bizlerdik. Ne olur bizleri geri kazanmaya çalışın. Siyasi partiler iktidar olmak için vardır, muhalefet olmak ve/veya eriyip yok olmak için değil.

Sözüm anlayana…

Birsen Şahin

Etiketler:

Cumartesi, Şubat 23, 2008

Kendime Konuşmalar 30




Bütün sevişmelerim yarım kaldı gençliğimde; her bir düşte yakıldı kadınlığım tepeden tırnağa… Hangisi benden başka? Ama ses yok kadından, başı hep önde. Öyle ya; kadın haz duyar mı hiç teninden dokunduğu her noktada? Orospu mu ki, çığlıklar atsın solukta?.. Kim koydu seni bu kefeye? Bak! Her birimiz tüketilmişiz daha ana karnında. Akıl başa gelince niye hala başın önünde?..

Ben yırtıyorum o gerçeği!

Bak, param parça ettim, tuzla buz oldu annemin sözleri. Benden öncesi yok muydu? Ah, vardı tabii, sanki bir moda kıvamında. Hep öykündü birileri uzun saçlı kadına, kimi de düdük taktı sözlerine ve sürükledi sokaklarda.

İki yüzümüz var dostum, biri bayramlık diğeri gecenin karanlığında; işte orada, bak orada konuşuruz seninle korka korka, ne sen beni görürsün, ne ben seni. Gün çıkınca açığa, bayramlık yüzün tanımaz beni ve taşlarsın gece konuştuğun ama yüzünü görmediğin dostu kendinden kaçarcasına.

Yazık değil mi sana?..


Birsen Şahin

Etiketler:

Kendime Konuşmalar 29


Uzadıkça uzar zaman ve sızar kan alnımın tam ortasından; yüzüme gözüme bulaşır; iner boynuma, göğüslerime. O kadar oluk oluk akar ki artık aklımın içinden, gözlerimi kör eder yolculuğu. Sanki doldurulmuş bir fıçı, bana ait değil damağımda bıraktığı tad. Bitince ne olacak? Ben olmayacak mıyım artık? Bekleyeyim bitsin, madem ki tadı bana yabancı, madem ki ben peşinden koştukça kanadım içinde, madem ki aslında bir yoklukmuş zaman, kaybettim bütün umutlarımı ben içinde; bırakayım aksın o zaman alnımın tam ortasından başladığı yolculuğunda ve süzülsün göğüslerimin üzerinden varlığın başladığı yere.

Yollarım açılmış zamana, ben kendimi bulduğumu zannetmişim içinde. Bütün söylediklerim yokluğa karışıyor zamanda; akıllar kuş olmuş, kanat çırpar gökyüzünde, onlar bile zamanın tutsağında, her ne kadar görmese de kendi tutsaklıklarını kuzeyden güneye, doğudan batıya.

Ne ben kalmışım artık, ne zaman düşününce. Öyleyse benim isyanım niye?..
Birsen Şahin

Etiketler:

Çarşamba, Şubat 20, 2008

"Hayır! Benim Babaannem Gibi Olsun"

Genç Siviller Basın Bülteni

“Hayır! Benim babaannem gibi olsun”

Genç Siviller Başörtüsü tartışmalarıyla akıl sağlığından endişe edenlere yardım etmek için bir dizi etkinlik gerçekleştiriyor. Etkinliklerden ilki “Hayır! Benim babaannem gibi olsun”
Dünyada bilinen iki tür yasak vardır. Yararlı yasaklar ve kötü yasaklar. Örneğin bir şeker hastası için çikolata yeme yasağı ya da şehir içinde hız yapma yasağı yararlı ve iyi yasaklardandır. Diğer taraftan düşünceye konulan yasak gibi çok kötü yasaklar vardır.
Biz Türkiye’de yeni bir tür yasak keşfettik. Saçma yasaklar. Saçma yasakların en saçması da üniversitelere başörtüsüyle girme yasağıdır. Yasak bu kadar saçma olduğu için yasağın kaldırılması için yapılan öneriler de oldukça saçmadır.
Bugün “Hayır! Benim babaannem gibi olsun” diyerek, bizlerin hakiki babaannelerine, anneannelerine ait olan bu fotoğrafları her biri başımıza moda ikonu kesilen ilgililerin beğenisine sunuyoruz. Biliyorsunuz bu saçma yasağın en saçma savunmalarından biridir “ama bizim babaannelerimiz de başını örterdi ama böyle değil. Babaannelerimiz gibi örtsünler başlarını.”
Tamam o halde gelin şartları eşitleyelim. Başı açık öğrenciler de babaannelerimiz, anneannelerimiz gibi giyinsin. Ne dersiniz? Hatta benim babaannem gibi giyinsin. Bakın çeşit çeşit babaanne var. Seç, beğen, kendine rol model yap!
Baylar, bayanlar, Rektörler, Sayın Baykal, Sayın Cemil Çiçek, Anıtkabir’i komşu kapısı yapan kaygılı vatandaşlar, hepinize bir çağrımız var.
Bakın bundan 50 yıl önce Amerika’da bazı insanlar zencilerin üniversiteye girmesine karşıydılar, hatta otobüslerde onlarla yan yana oturmaya bile içleri el vermiyordu. Kendilerine göre gayet makul gerekçeleri de vardı. İyi bir şey yaptıklarını zannediyorlardı. Bir gün Rosa Parks diye bir zenci kadın, bu saçma sapanlığa isyan etti ve otobüste beyazlara ayrılmış yere oturdu, polisi çağırdılar ama kalkmadı.
Dikkat! bundan 50 yıl sonra bugünün tarihi yazılırken sizden de Rosa Parks’a otobüste yer veremeyen beyaz ırkçılar gibi bahsedilecek. Bundan 50 yıl sonra “Babaannem de örterdi ama böyle değil”, “Başörtüsü değil türbana karşıyım” saçmalıklarınıza, birbirinden mantıksız diğer tüm gerekçelerinize “fiyonk olsun, anayasa resimli olsun” önerilerinize herkes çok gülecek. Hatta yaşınız müsaade ederse siz bile kendi halinize gülebilirsiniz. “Bu hakkı verirsek yüz alırlar başka şeyler de isterler” pazarlıklarınızın tamam zenciler otobüste bizimle otursunlar ama üniversite girmesinler diyen ırkçı beyazların pazarlıklardan da hiç farkı yok.
Bu size son çağrımızdır. Bundan sonra tarihçilerin, mizahçıların elinden sizi biz bile kurtaramayız.
Genç Siviller

Etiketler:

Baktık O Densize!

Birileri liberallere kızmaya başladı. Ne oldu ki? O liberaller değil miydi bugünkü iktidara oturdukları sandalyeyi veren? İktidara gelenler değil miydi özgürlüklerin önünü açacağını söyleyen?

İki dönemdir liberaller AKP'ye oy vermekte. Hem diğer partilerden umutlarını yitirdikleri için oy verdiler, hem de bu insanların sisteme dahil edilmesi gerektiğine inandıkları için oy verdiler. Çünkü "ötekileştirmek" kutuplaşmayı beraberinde getirir ve insanların birbirini anlamasını sınırlar, sadece düşmanlıkları besler. İşte bunun için, Türkiye mevcudunun birbiriyle barışık kalmasını, tartışmayı öğrenmesini, birbirinin özgürlüklerine, yaşam hakkına saygı duymasını ve bu ortamın oluşturulmasını sağlamak için oy verdi liberaller ilk seçimlerde.

İkinci seçimlere geldiğimizde, faşizan zihniyete karşı durmak adına ve herşeye rağmen diğer partilerin herhangi bir programı olmaması gerçeğine dayanarak oy verdi liberaller. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin verdiği karar toplum vicdanını rahatlatmadığı için oy verdi liberaller.

Ancaaak, işte partileri iktidar yapan o liberaller özgürlüklerin devamını, eşitliğin toplumun geneline yayılmasını, gayri safi milli hasıladan kişi başına düşen gelirin ortalaması ile toplumun kandırılmadan, gerçekten ülkemizde en az gelir alan kesim ile, en çok gelir alan kesimin daha çıplak bir biçimde değerlendirilip, insanların açlıktan nefesinin kokmamasını, sağlık imkanlarından topyekün yararlanmasını, müslüman veya gayri müslim bütün insanların varlıklarını güven içerisinde sürdürmesini, türbanlı veya dekolte kızlarımızın eşit bir biçimde eğitim alabilmesini ve hiç bir baskı altında kalmadan yaşamlarını sürdürmesini, isteyenin içki içmesini, istemeyenin içmemesini, sokakta yatanların azaltılmasını, tinerci çocukların topluma kazandırılmasını...vs ısrarla istemekte.

Mevcut hükümet bizlere gerek televizyonlardan gerekse meydanlardan bu kriterleri dikkate alacağını ve yaşamı iyileştireceği sözünü verdi. Bundan ötürüdür ki; kimse, sözünü tutmasını istediği ve eleştirdiği için "densiz" ilan edilemez. Bir liberale yapılan "densiz" yakıştırması, diğer liberalin de kendisini aynı kefeye koymasını getirir beraberinde. Ki, bu liberallerin çoğu eski solculardır.

Daha önceki bir yazımda solun küllerinden yeniden doğacağını yazmıştım. Görülüyor ki ilk ayak izlerinin sesleri gelmeye başlamış. Zeki Sezer beyefendi Sivas'ta gerçeği itiraf etmeye başlamış. Ne tuhaf, liberalleri densiz ilan edenler ile sol gazete ve basın ve nerede durduğu belli olmayan ve hükümetin üzerinde durduğu konuları omission uygulayarak istediği gibi toplum mühendisliği yapan sözde ulusal basından bu konuda pek bir açıklama yok. Sanki hiç duymamışlar.

Zeki Sezer beyefendi ilk defa doğruları dile getirmeye başladı. Bu alkışlanacak bir duruş. Çünkü çağdaş solun ayak izleri bunlar. Sol bu çizgiyi benimser ve "vatan elden gidiyor", "laiklik tehlikede", "türbanlılar şeriat getirecek" edebiyatını bırakıp, Mehmet Altan beyefendinin dile getirdiği Türkiye'de aç yaşayan insanları, fikir özgürlüğünü, Üniversitelerin dedikodu değil bilim yuvası olması gerektiğini, Türkiye'nin trafik kazalarında yüzkarası olmaktan çıkıp, gelişmiş ülkeler seviyesinde bulunması sağlar, insanların ceplerini düşünmek zorunda kalmadan, güven içinde yaşamasını sağlayacak gelişmelerin uygulamaya geçilmesi gerektiğini dikkate alırsa ve bunları parti programına koyup, buna göre oy isterse, bu ülkede sol yeniden doğar.

Onun için Mehmet Altan gibi liberaller densiz değil, ancak ve ancak ülkesinin gelişmiş ülkeler arasında yeri olmasını isteyen ve bunun için bıkmadan usanmadan eleştiri yapan ve ısrarla dile getiren insanlardır.

Ama, kendi başkanlarının Sivas'ta söylediklerinden aklı karışıp, bunun lafını bile etmeyen insanlar solcu veya ilerici değil, ancak elli yıl öncesinde yaşayan ve orada kalmış, kafaları kuma gömülü devekuşlarıdır.


Ama, umutluyum, ilk ayakizlerini duyuyorum ben.

Birsen Şahin

Etiketler:

Pazartesi, Şubat 18, 2008

Özgürlük İçin

SÖZ KONUSU ÖZGÜRLÜKSE HİÇBİR ŞEY TEFERRUAT DEĞİLDİR
BİZ HENÜZ ÖZGÜR OLMADIK...

Üniversite kapısı sert bir şekilde yüzümüze kapatıldığı günden bu yana yaşadığımız acılar bizebir şey öğretti: Gerçek sorunumuz insanların hayatlarına, görünüşlerine, sözlerine,düşüncelerine müdahale edebilme hakkını kendinde gören yasakçı zihniyettir.

Başını örttüğü için ayrımcılığa uğrayan kadınlar olarak tüm samimiyetimizle açıklıyoruz ki;üniversitelere başımızı örterek girmekle mutlu olmayacağız. Ta ki:

Kürtlerin ve ötekileştirilenlerin kendilerini bu ülkenin asli unsuru hissetmesi için gerekenhukuki ve psikolojik ortam oluşturulmadan,

Acımasızca işlenen cinayetlerin gerçek sorumlularına ulaşılmadan,

301 davalarını bitirecek düzenleme yapılmadan,Azınlık vakıflarının üzerinde pişkince oturanların rahatı bozulmadan,

Alevilerin ibadetini kültürel aktivite, ibadet evlerini de kültür merkezi olarak görmekte ısraretmekten vazgeçilmeden,

Üniversitelerden sudan sebeplerle atılan arkadaşlarımız geri dönmeden,Yasakçı zihniyet bize ne zaman, nerelerde ve nasıl örtüneceğimizi dayatmaktan vazgeçmeden,

Üniversitelerin bilimsel özgürlüğünün önündeki en büyük engel YÖK kaldırılmadan…

Kısacası;

12 Eylül darbe anayasasını esamesi okunmayacak şekilde ortadan kaldırıp yeni, sivilbir anayasaya yapılmadan mutlu olamayacağız.

Birimizin diğerimiz için tehlike olduğu korkusunu yayıp bizi birbirimize düşürerek bu adaletsizdüzenini devam ettiren yasakçı zihniyet tamamen ortadan kalkmadan hiçbir özgürlük tam özgürlük değildir.

Özgürlüklerin kısıtlanmasının ne demek olduğunu bilen insanlar olarak, bundan sonra da hertürlü ayrımcılığın, hak ihlalinin, baskının, dayatmanın karşısında olacağız.

Unutulmamalı ki; “Gökler ve yer adaletle ayakta durur.” (Hz. Muhammed)

Etiketler:

Eteğimdeki Taşlar


Bir başımayım. Başka hiç kimse yok çevremde. Ne güzel hayat böyle taşları sektirirken denize ve denizin karşı gelmesi taşın hızına ve ısrarla ellerini kaldırması gökyüzüne, sanki engellemek istermişcesine itmenin direncini. Hiç bir şey yok aklımda, sadece çocukça bir sevincin mutluluğu. Ne ekmek, ne su, ne gam, ne tasa… Gelmeseler hiç yanıma…kıymasalar düşlerime/düşlerine ve eğmeseler başlarını kendi yasalarına. Dünyamı zindan etmeseler bana/kendilerine. Kurallar kazanmasa yaşamı ve insanoğlunun kendi yarattığı zebanileri almasa canlarını ve bir kuru kemik torbasıymışcasına fırlatıp atmasa, savurmasa rüzgarda oradan oraya gençliğini.

Eteğimde biriktirdiğim bütün taşlar saçıldı orta yere, kavgaya tutuştu hepsi birdiğeriyle, koşullandırılmış akılların okları eriminde…
Birsen Şahin

Etiketler:

Çarşamba, Şubat 13, 2008

Yaşam Hakkına Saygı!.. Lütfen arkadaşlar, lütfen!


Cuma, Şubat 08, 2008

Okumadan Bilenlere


Hani bazen gına gelir ya insana; işte ben de o durumdayım artık.


MADDE 42. – Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.
Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.
Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.
İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır.
Özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak, kanunla düzenlenir.
Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır.
Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez.
Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tâbi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır.

Kimsenin kılık kıyafetine sınır getirilmemiş bir Anayasa maddesi Anayasa Mahkemesi eliyle yorum yapılarak, farklı mana yükletelince ve Üniversitelerin kendi iç yönergeleriyle Üniversitede kılık kıyafet sınırlaması gelenek haline getirilince, gerçekte belki de Şeriat taraftarı erkek öğrencinin Üniversitede okumasına engel olunmayıp, kız öğrenci türban taşıdığı için bu haktan mahrum edildi.

AKP ve MHP bir meseleyi çözmeye kalkışıp, son derece zararlı bir yola girdi. Bugüne kadar kılık kıyafet serbest olmasına rağmen, yeni hazırlanmakta olan kanunla aksine sınır getirilmekte ve Anayasa gibi temek kanunlar metnine bir kadının başını nasıl örtmesi gereği taşınmakta(Ki, muhtemelen AYM bunu iptal edecek daha önceki hatalı yorumuna ters düştüğünden ve AKP'nin oyu daha da artacak -maalesef). Bu yanlıştır. Bu yanlıştan dönülmesi gerekmektedir. Umarım bu konuda akil adamlar devreye girer. Bugünkü türban sorunu hükümetin değil, Üniversitelerin çözmesi gereken bir durumdur ve çözmelidirler. Hiçbir öğrenci kılık kıyafetinden dolayı öğrenim hakkından mahrum edilemez ve edilmemeli, tıpkı tedavi hakkından mahrum edilmediği ve tıpkı vergi ödeme mecburiyetinden muaf tutulmadığı gibi.

Türbana gelince, mevcut örtünme biçimi tamamen tesettür modacıları tarafından yaratılmış bir modadir, bir akımdır. Bizim ülkemizde kullanılan biçim de bir başka müslüman ülkesinde görünmemektedir. Bugün böyle kullanılmakta, fakat on, belki yirmi yıl sonra nasıl bir akımın moda olacağı bugünden bilinmez pek tabii ki.

Zekeriya Beyaz hocayı hiç sevmem, hem de hiç. Ancak, dün gece çok doğru bir laf etti; örtünmenin bugün bu hal almasının suçlusu Diyanet İşleri Başkanlığıdır, işini doğru yapmamıştır, dedi ve çok bilim adamımızın söylemeye cesaret edemediği bir açılım getirdi.

Yedi yıl didik didik İslamı araştırdım. Sonuç; Kuran tefsiri okurken yaz ise, soğuk biramı içiyorum, kış ise, kahvemin yanında likörümü koyuyorum. Biliyorum ki, ben o Tefsiri okurken, ilim yapıyorum, tıpkı matematik ilmi gibi. Ancak, ibadet ediyorsam, o zaman başıma bir şal örtüyorum. O da öyle umacı gibi heryerimi örtmek biçiminde değil. Çünkü Kuranı araştırırken, ben tarih de araştırdım. Biliyorum ki, baş örtme dört beşbin yıl öncesinden gelen bir gelenek. Onun için zaten rahibeler de sıkıkıkıya örtünür. Yani, örtünme sadece bize has değil. Ayrıca, Kuran ve İslam çok geniş ve evrensel bir kitap ve dindir, onun için de Kuran ayetleri son derece muğlaktır, kesinlik yoktur. Bundan ötürü, bazı okuyanlar, gerek Kuranı öyle anladıklarından ve gerekse bazı alimlerden fikir aldıklarından, örtünmeyi bugün sorun teşkil eden biçimde algılamıştır.

Ne ben günahkarım, ne o kişi günahkar. Bu, tamamen kişisel bir tasarruftur. Kişisel bir tasarruf olduğundan da, kim nasıl gezmek ve yaşamak istiyorsa, öyle gezmeli ve yaşamalıdır, buna eğitim almak da dahil. Üniversitelerde ilk zamanlar tepki olacaktır; ancak, bir müddet sonra herşey yoluna girer. Burada önemli olan, gerek Üniversite yönetiminin, gerek Hukukun ve gerekse kolluk kuvvetlerinin, hiç bir tarafın diğer bir tarafa baskı uygulamamasını sağlamak ve bunu kalıcı kılmak.

Sokakta bir sürü insan türbanı ile gezdi, seçimlerde oy kullandı şeriat gelmedi de, bunlar okuyunca ve memuriyet katlarında yer alınca mı şeriat gelecek? Kaldı ki MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir maddesi Anayasımızda var oldukça ve değiştirilemezliği korundukça, bize şeriat gelmez, gelemez, ancak Allah korusun bir devrimle olur; ki, bu da mümkün değil, çünkü bizim tarihizde aşırı uçlar hiç bir zaman %7yi geçmemiştir.

Yazık ki, burada tek mağdur olanlar kadın cinsidir. Zira, erkeklere hiçbir sınırlama yok. Umarım o yürüyüşleri yapan hemcinslerim bu gerçeği görür ve mevcut yürüyüş ve protestolarını doğru bir zemine oturtup, baskıdan korunma güvencesi talep eder; ki, gerçekten de önemli olan budur.

Ben türbanlı değilim yukarıda az çok anlattığım gibi; hatta oldukça dekolte bir kadının. Ama, insanların kişisel özgürlüklerini destekliyorum. Keşke hep birlikte düşünce suçuna karşı yürüsek ve şu 301 için el birliği edebilsek.

Birsen Şahin
8 Şubat 2008

Etiketler:

Cumartesi, Şubat 02, 2008

Üniversitede Özgürlük

Seninle gurur duyuyorum

kalbim seninle

Edith Piaf - La Vie En Rose
by bigproblem11