“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları yer... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmesin.. Çünkü kimin kimi yiyeceğine "suyun akışı" karar verir... Afrika atasozu

Pazartesi, Mart 17, 2008

Cenazeyi Kim kaldıracak?

Bardağın Doluluk Oranı başlıklı yazımda cümlelerim şöyle son bulmuştu “Kim kimi açığa düşürmeye çalışıyor? Burnuma kötü kokular geliyor. Dilerim yanılırım ve doyurucu bir açıklama yapılır. Neler oluyor oralarda?”

Taşlar yerine oturdu. Korktuğum başıma geldi. Bugünkü duruma görünce anlıyorum ki CHP ile MHP’nin ağız birliği etmişcesine askerle dalaşması güya birilerini mağdur konumuna oturttu. O günlerde AKP’nin bu dalaşmaya derhal müdahele etmeyişi, askeri bulunması gereken konuma yerleştirmemesi beni derinden yaraladı. Bir diğer taraftan da, askerime gerçek vazifesi sonrası böyle pervasızca sataşılması içimi çok acıttı. Ama, hep başka şeyler var düşüncesine itti beni. Ne çok üzgünüm haklı çıktığıma, ne çok yaralandı ellilik kalbim, anlatılması mümkün değil.

Bugün validemle 60lı yılları konuştuk. Annemin ailesi CHPliydi. Annem ve babam da CHPliydi. Babamın babası Menderes hayranıydı. Bursa’da yapılan birçok yolda emeği vardır. Menderes asıldığında ise, sağcısı solcusu, bütün asılanlar adına, hepsi gözyaşı dökmüşler, birbirlerinin siyasi görüşüne bakmadan ağlamışlar hep birlikte. Daha sonra da dedem zaten memuriyetten ayrılmış. Sindirememiş Başbakanını asan bir Devletin memuru olmayı.

-12 Mart 2008 günü You Tube yine bir Mahkeme kararıyla kapatıldı.

-Ergenekon paldır küldür yürüyor ama birilerinden hiç ses çıkmıyor. Şu anda Ergenekon nereye kadar gidebilecek, kestiremiyorum. Dilerim, gerçekten sonuna kadar gidilir(Yok, yok, o kadar gidilebileceğini sanmıyorum; gidilebilecek olsaydı cuntacılar da yargılanırdı)

-Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan, bu milletin kesesinden aldığı maaşla, bu millete Menderes’i asmanın ne kadar doğru olduğunu destekleyici bir konuşma yaptı, hem de Kadınlar Günü’nde.

-Bu ülkede birileri seçim öncesinde seçim sistemini değiştirmemek adına işbirliği yaptı. O seçim sistemine rağmen DTP hakkında kapatma davası açıldı. Oysa, iyi değil mi meclise girmeleri? Meclise girmek, konuşmak demek değil mi?

-Bu ülkede Ergenekon davası aşamasında kimler sorguya çekildi ve “Aydın Doğan bu işin neresinde?” sorusu soruldu mu? Sorulduysa neden ve kime soruldu?

-Bu ülkede Yargıtay başsavcısı kesinleşmemiş deliller üzerinden AKP’yi kapatma davası açtı.

Cuma akşamı, iki dönemdir seçimlerde oy kullanmayan, bacakları rahatsız validem, “Bir sonraki seçimlerde beni götür, oy kullanacağım”, dedi. Oyunu AK Partiye verecekmiş. Oğlum aradı Bulgaristan’dan, Varna Üniversitesinde okur, geçen yıl ilk defa yaşı tutmuştu ama oy kullanmamıştı, önümüzdeki seçimlerde oy kullanacakmış ve oyunu AK Partiye verecekmiş. Cumartesi kızımla konuştum, iki dönemdir oy kullanmamıştı, kararını değiştirmiş ve oyunu Demokrasi diyen taraftan yana kullanacakmış.

Ben mi ne yapacağım artık? Ben ailenin en azılılarındanımdır, şanıma layık olmak adına ben de oyumu Kürt vatandaşlarıma vereceğim.

Ha, bu arada seçimi engeleyyecekler mi? Kesinlikle ellerinden geleni ardlarına koymayacaklardır. Ama, kaçınılmaz sonu görmek lazım.

Ülkem kendi gerçekleriyle yüzleşmek zorunda. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” tabelası ya oradan kalkacak, ya da bu hakkı kullanacağız. Ben bunu 1980 ihtilalinden sonra ortadan kaybolan yaşıtlarıma, Uğur Mumcu’ya, Abdi İpekçi’yle daha nice emekçiye ve Bursa Emniyet Müdürlüğü’nde neler yaşadığını asla anlatmayan ve tam sessizliğe gömülen rahmetli babama borçluyum. Borcumu da ömrüm vefa ettiğince ödeyeceğim. Kimsenin kimseyi öldürme, yok etme hakkı olamaz. Ben vatandaş olarak böyle bir oy kullanmadım, kullanmayacağım.

Zeki Sezer beyefendi ile bazı genç kuşaklar beni bir an umutlandırmıştı, belki de geç kalınmaz ve sol küllenmeden önce yeniden doğar zannetmiştim. Ama, gördüm ki, küllerinden doğmak zorunda kalacak. Şimdi düşünmek zamanı. Cenazeyi ne zaman kaldıracağız ve yeniden doğacak olan solu kimlerle doğduracağız?

Zeki Sezer beyefendiyi izledim. İyi bir hatip değil. Safını tam belli etmiyor, tam olarak nerede durduğu konusunda güven vermiyor, rüzgara göre durum alıyor.

Bana kızmayın arkadaşlar, ben sizin turnusol kağıdınızım, içinizden geliyorum.

Birsen Şahin

Etiketler:

5 Comments:

Anonymous Adsız said...

tum olup bitenler gösteriyor ki bu kapatma davası tam olduğu gibi en çok akp'nin işine yarayacak. bu sayede uluslararası ekonomik krizin türkiye'ye yansıyacak bölümünden de sıyırmış olacaklar ve ezel ebed mağduriyet rolüne iyice yapışacaklar. benim anlamadığım sizler gibi bilinçli insanlar neden demokrasi deyince akp dışında başka seçenek düşünmüyorlar. yani akp en az chp ve mhp kadar milliyetçi, militarist, kapitalizmin hizmetinde olan bir parti ve üstüne üstlük iran, malezya falan değil düpedüz türkiye tipi bir islami rejimi hayata geçirme yolunda kararlı ilerliyor. demokratlığı ilk seçildiği dönemde ab yolunda bir kaç yasa çıkarmasından ibaret başka bir demokrasi uygulaması gören var mı bilmiyorum. yoksulların, emekçilerin, alevilerin, gayrı müslimlerin, çingenelerin ve bu ülkede şu ya da bu yolla mağdur edilenlerin hangi hakları için kalem ya da parmak oynatmışlar bir örnek veren olursa bir kenara çekilip susayım. ülkedeki güç dengeleri arasında yaşanan iktidar kavgasında neden iktidarın bir başka yüzüne oy vererek yaratılan mağduriyet duygusunu yaygınlaştırıyorsunuz ki? yani her zaman bir başka alternatif yaratacak bir güç olabileceğimizi neden düşünmüyoruz? neden gerçekten emekten, özgürlükten, eşitlikten yana bir sol seçenek yaratma noktasında talebimizi daha yüksek sesle seslendirmiyoruz? neden mecliste adam gibi adamların, kadın gibi kadınların çoğalması için bağımsız seçenek ya da yeni bir sol seçenek üzerinde düşünmüyoruz da, iktidar olduğu halde sürekli mağduriyet diliyle konuşan, muhalefet olduğu halde iktidar diliyle konuşan seçenekler arasında kötünün iyisini seçiyoruz? demokrasiden yana olmak akp'ye kapatılma davası açıldı diye koştur koştur ona oy vermek mi demek? göreceksiniz bu davadan bir şey çıkmayacak ve hızla içine yuvarlanılacak yeni ekonomik krizin faturası da bu savcıya çıkarılacak, akp yeni seçimlerde çok daha güçlü bir şekilde iktidar olacak. ondan sonra hep beraber türk tipi bir islami sistem içinde gül gibi geçinip gideriz. sorum şu: akp'ye kim karşı, üç beş salak kemalist statükocu dışında; asker mi? sermaye mi? bu ülkenin hangi iktidar ortağı gücü yani daha önceki tüm darbelerde işbirliği yapmış hangi sivil ya da askeri iktidar ortağı gücün akp ile bir derdi var. demokrasi ve özgürlük diyince akp'nin akla gelmesi en hafif deyimiyle gülünç. ortalık sol deyince aklına neoliberalizmin argümanları dışında birşey gelmeyen bir dolu liboşa kesmiş durumda. tayyip bu güne kadar bu ülkede kendi siyasal görüşüne yakın partiler dışında hangi partinin kapatılma sürecinde aleyhte görüşler belirtmiş, demokratik tutum almış bir araştırın derim. üzülmeyin akp'yi kapatmayacaklar, üzülmeyin yakında fetoş da dönecek ve üzülmeyin darbe falan da olmayacak. çünkü o darbe çoktan oldu. size iyi şanslar diliyorum, çünkü hepimiz gibi sizin de artık işiniz şansa kalmış gibi görünüyor.

Mart 17, 2008 9:23 ÖS  
Blogger Birsen Şahin said...

Keşke yazdıklarımı doğru anlayabilseydin. Anlayamadığın için tepki verdiğini zannettin. Bir daha oku ne olur, ne dedim ben aslında? Anlamadıysa birinden yardım al, veya bana tek tek sorular sor ki, cevaplayayım seni.

Ben 80 ihtilalini yaşayan bir kuşaktan geliyorum. Büyük şehirlerde o dönemleri yaşayan bir kuşapın. Babası gözaltına alınmış bir evladım. Gerçekten AKP taraftarı olduğumu mu düşünüyorsun?

İnan bana, ellisinde hala bikinisiyle denize giren, akşam yemeğinde şarabını içen bir elliliğim ben. Ama, evet, iki seçimdir AKP'ye oy verdim. Birincisinde, sistemin içine dahil olmaları gerektiğine inandığım için; ki, DTP için de aynısını düşünüyorum; ikincisinde, AYMnin verdiği karar siyasi olduğu için verdim. bak, Sezer bugün ne demiş? "Oyun başladıktan sonra kale değiştirilmez"; eee, geçen seni Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ne oldu?

İkiyüzlülüğü hiç ama hiç sevmem. Çocukluk arkadaşlarım bilirler ki, bu uğruda kelle versem, asla doğru bildiklerimden vazgeçmem.

Keşke ne dediğimi mercek altına alıp inceleyebilsen. Yazık olmuş, pek birşey anlamamışsın.

Bu arada, kullandığın türkçe bana pek tanıdık geldi; "demokrasi ve özgürlük diyince akp'nin " cümlende yaptığın hata pek aşina bana : ) Türkçede bu "diyince" değil, "deyince"dir.

Neyse, boşver. Bırak benim gibi eğitimli, üç dili okuyan ve yazan, haberleri bütün dünya basınından okuyabilen biri senin gözünde cahil olsun, ne diyeyim? :)

Mart 17, 2008 9:38 ÖS  
Anonymous Adsız said...

sayın birsen hanım, yazınızı tekrar okudum; hayır, çok yanlış anladığımı sanmıyorum. aile bireylerinizin oyunu demokrasiden yana kullanacaklarını ve bu seçeneğin de akp olduğunu belirtmişsiniz. elbette ki akp'ye ya da herhangi bir partiye oy verebilirsiniz, bu beni ilgilendirmez. akp taraftarı olmadığınızı söylüyorsunuz ama akp'ye oy veriyorsunuz; benim itirazım bu tavra. çünkü eğer demokratik işleyişte bir sorun olduğunu düşünüyorsanız akp bu sorunların karşısında olan bir parti değil, bizzat bu sorunların bir parçası. dolayısıyla demokrasi inancınız gereği onu seçmeniz bir çelişki oluşturuyor benim gözümde. akp'nin kapatılmasından yana falan değilim, yanlış anlamayın. her tür antidemokratik girişimin, oluşumun, adımın karşısında oldum olacağım. ancak akp'nin herhangi bir antidemokratik uygulamanın hedefi olduğunu düşünmüyorum. tüm bu sürecin nereye varacağını birlikte yaşayıp göreceğiz. son cümlelerim bunun hepimiz için acı bir deneyim ve ne yazık ki dönüşü olmayacak bir deneyim olacağına duyduğum inancı ifade ediyor. siz bu görüşüme katılmayabilirsiniz tabi ki. sizin sayfanıza sonja varol'un sayfasından geldim, bu sayfayı ilk ziyaretim. sizi tanımıyorum, beni tanımıyorsunuz. size mesaj yazarken tamamen konuşma diliyle, fikir akışıma kaptırmış şekilde yazıyorum. yani diyince ve deyince arasındaki farktan haberdarım. elbette ki benim kaç dil bildiğim, hangi okulları okuduğum, türkçeyle nasıl bir mesaimin olduğu benim için önemli değil, çünkü; ben bunlardan ibaret değilim, kendimi bunlarla tanımlamıyorum. sanırım sizin için de o kadar önemli olmamalı size mesaj atan ve saygısızlık etmeyen birinin bu özellikleri. çünkü yoruma açık bir günlük hazırlamışsınız, dolayısıyla size mesaj bırakacak insanların standartlarını belirleme ve kontrol etme şansınız yok. "velev ki" ben ilk okulu zor bitirmiş, türkçeden bihaber bir gariban okurunuz olmuşum; hızla ve biraz da coşkuya kapılarak yazdığım bir yazıdaki bir kelime hatasından yola çıkıp öğretmenlik yapmanız aslında tam da karşısında olduğunuz o "kemalist kadınların" tavrına benziyor. oysa dikkat ederseniz ben mesajımda sizinle ortak bir safta olduğumuzu uman, belirleyen şeyler söylemeye çalışmışım. en çok üzüldüğüm konulardan biri şu; eğer sizin ve benim gibi insanlar birbiriyle konuşamayacaksa, ortak dertlerini ortak bir dille seslendiremeyecekse kimse kimseyle konuşamaz bu ülkede. yazımın hiçbir yerinde size cahillik gibi bir nitelik isnat etmiş değilim, sanırım sizin de benim yazdıklarımı yeniden okumanız gerekiyor. salt size değil hiç kimseye böyle bir imada bulunacak yetkinlikte görmem kendimi: hayatta en iyi bildiğim şey haddimdir. saygılar.

Mart 17, 2008 10:19 ÖS  
Blogger Birsen Şahin said...

isimsiz dost,

Haklısın, belki hem haddimi aştım, hem de maksadımı aştım. Kastım bir kıyaslamaya gitmek ve insanları birbirinden ayrıştırarak ötekileştirmek kesinlikle değildi. Böyle sonuca sebep olduğum için çok özür dilerim. Ancak, samimiyetimle söyleyeyim ki, benim gibi insanlara -ki, bizzat çok yaşadım- "cahil, kafası çalışmayan, ilerisini göremeyen, vs vs" yaftaları yapıştırıldığından, belki de ben kanayan bir yaramı sizin üzerinizden açığa çıkarttım.

Görüşlerinize ve görüşlerime gelince; size cevap yazacağım, ancak şu anda tv24te bir program izliyorum, ve siyaset ilgi alanım, sosyoloji de öyle. Onun için size cevabımı ancak program bittikten sonra vereceğim. İlginizi çeker de okursanız memnun olurum.

Mart 17, 2008 10:39 ÖS  
Blogger Birsen Şahin said...

Değerli isimsiz,

Evet, izlediğim program şu anda bitme aşamasında, temenniler bölümünde, yarım kulakla onların vedasını dinlerken, size yoğunlaşmaya karar verdim. Umarım zaman bulup, döner ve okursunuz. Çünkü sizin de olası eleştirilerinizi almak isterim.

1. Laik bir Devlette "Diyanet İşleri Başkanlığı" olur mu?
2. Liak bir Devlette Diyanet İşleri Başkanlığı ve memurlarına pay ayrılır mı?
3. Laik bir Devlette Devlet vatandaşlarının dinlerine farklı mesafelerde durabilir mi?
4. Laik bir Devlette din öğrenme mecburiyeti ve taraflı baskısı olabilir mi?

Bu sorularımın cevabını bana sayın savcım verebilsin, ben de cevabını vereyim

5. Demokratik, laik, sosyal hukuk devletinde sayın savcım bana nasıl düşünmem gerektiğini, nasıl giyinmem gerektiğini ve neye biat etmem gerektiğini takdir hakkına sahip midir?

Sahiptir diyen beri gelsin, onu çürütmeye hazırım.

6. Demokratik, laik, sosyal hukuk devletinde DTP'yi kapatabilir misiniz?

7. Demokratik, laik, sosyal hukuk devletinde AK partiyi kapatabilir misiniz?

8. Bu kapatmaları alkışlayan totaliter zihniyetleri demokratik yapıyla nasıl bağdaştırarak açıklayabilirsiniz?

9.Demokratik, laik, sosyal hukuk devletinde bir milletcekilinin, başbakanın, meclis başkanının yargılanmasını mı isteyebilirsiniz? Yoksa, parti programına bakmadan, söylemlerden partinin tamamını mı kapatmaya gidersiniz?

Eğer parti programlarında yanlış bir düzlemde oturuyorlarsa ve siz de bu devletin savcısı olarak buna 2002den beri müssaade ettiyseniz, ben de size sorarım, bugüne dek aklınız neredeudi? diye. ya da iddialarınızı kişiler bazında tutar ve T.C. mevcut ceza yasaları gereği bireyleri yargılarsınız.

10. http://www.milliyet.com.tr/2008/03/17/iddianame.pdf?ver=85

İşte malum metin bu. Bakın bakalım, ceza yasasının hangi maddesine istinaden bir savcı "kanunda belirlenmemiş suçlardan dahi(yani, kanun tarafından belirlenmemiş suçlar-kanunda suç sayılmayan fiiller)" ile o kişilerin suçlu olduğunu iddia edebilir?

Yani, ben mahkemeye çıkacağım, mahkeme beni suçsuz sayacak ama bunlar parti kapatma davasında AYM tarafından suç kabul edilmesi gereken fiiller olacak: O zaman ben size sormaz mıyım, yahu, bir dakika, benimle alay mı ediyorsunuz? Birşey ceza yasasında ya suçtur, ya değildir, demeyecek miyim?

11. Gerek T.C. devletinde ve gerekse uluslararası hukukta savcılar iddianamelerini doğru bulgulara ve kanıtlara oturtmak zorundalardır. Devletin savcısı, işte gazete küpürleri, işte beyanatları deyip, bir dava dilekçesine mesnet sayıp, fal bakamazlar. Koskoca T.C.'ne yakışmaz bu. ABD'nin Irak'a sözde demokrasi götürme davası değildir bu.

Bahsettiğim metni okudukça şaşkınlığım artmakta, henüz tamamlamadım. Okudukça, olayın hukuki değil, siyasi bir süreç olduğunu görüyorum. Olası etkilerini incelediği ve düşündüğümde de, önümde hiç hoş olmayan bir perde açılıyor ve bu da bendenizi "hayır, önce demokrasi, ondan sonra ama...lar" fikrine ulaştırıyor.

Eğer bu saydıklarımdan sonra beni hala AKP'li zannediyorsanız, size diyecek gerçekten birşeyim yok. Ben akpli değilim, liberal bir sosyal demokratım. Ama, faşizmi yansıtan "Devlet için millet" zihniyetini asla ve asla benimsemem mümkün değil. benim için geçerli tek kural "millet için devlet" kuralıdır ve buna oy vermek adına bugün akpye veririm, oyumu, yarın dtpye, asla bağnaz bir bakışla bakmam siyasete.

Umarım kendimi ifade edebilmişimdir.

Mart 18, 2008 2:49 ÖÖ  

Yorum Gönder

<< Home

Seninle gurur duyuyorum

kalbim seninle

Edith Piaf - La Vie En Rose
by bigproblem11