Perşembe, Aralık 29, 2005
Çarşamba, Aralık 28, 2005
Çaresizlik
Bölündü uykum kem bir gözle
Seviştik hüzün ve ben
Kapılar açıldı önümde
Yaralı, darma dağın
Bir kedi gördüm
Bahçe duvarında
Soğuktan kıvrılmış
Ana rahmine
Dönüşsüzdür yolun
Her sabahın doğumunda
Kaçacak delik yok
Boşuna arama
12/28/2005
Birsen Şahin
http://members.lycos.co.uk/onlinesezen/viewforum.php?f=5
Salı, Aralık 27, 2005
Pazartesi, Aralık 26, 2005
Çamurdan Babam
Ayırmış iki bacağını, yere iyice yerleşmiş, sanki gelen hiç bir güç kaldıramayacakmışcasına onu olduğu yerden. Öyle de dalmış ki yaptığı işe; yer yarılsa, gök çatlasa yine de duymayacak gibi görünüyor. Zaten oturduğum tahta sırada beni de fark etmiyor. Görmüş olsa önce bir tereddüt perdesi iner gözlerine de, soran bakışları dikilir gözlerime İyi ki de görmüyor ama beni, ayırmıyor bakışlarını yaptığı işten, dikkati dağılmıyor. Bitirsin işini de ondan sonra gidip bakarım neler yaptığına. Onun keyfini bozmamak ve dikkatini dağıtmamak adına ben de elimdeki örgüye yöneliyorum. Elim örgüde, aralıyor aklım geçmişin kapılarını yine.
Ne güzel bir ilkbahar günüydü Ozan'la tanıştığımız. Erguvanlar mevsimi, henüz serin biraz. Elinde görüşünü örten kutularla üzerime doğru geliyordu. Baktım çarpacak, yana kaydım biraz. Ama, aksilik olacak ya işte, olmuştu; bütün kutular üzerime devrilmişti kaldırımda.
-Hay allah! Çok özür dilerim yaaa....Bir yeriniz acıdı mı?
-Başıma devrildiler, ama fazla hasar yok galiba, dedim gülerek.
İlk konuşmamız olmuştu bu Ozan'la. Bizim mahalleye taşınıyormuş, arkadaşlarının yanına. Hemen karşımızda Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okuyan gençler vardı, Ayhan ve Metin. Onların yanına taşınıyormuş. O da Tıp Fakültesi'ni bu yıl bitirmiş, yeni doktormuş yani. Okul bitince arkadaşları dağıldığından, ama tek başına kira ödeme gücü de olmadığından, arkadaşlarının yanına taşınma kararı almış. Zaten birlikte okumuşlar yıllarca, ama Ozan ailesinin daha fazla sıkıntı çekmesine engel olmak adına, pratisyenlikte kalma kararı almış.
Mevsim bahar ya, erguvanlar da saçlarını dökmüşler ya ortaya, ben genç, Ozan genç, kaçırır mı doğa bu fırsatı? Kaçırmadı. İlk altı ayımız ailemden gizli buluşmalarla geçti. Aşkların en güzelini yaşayabiliyormuş insan demek! Aşk olur da serde, ten buna cevap vermez mi? Verdi. Evlenme kararı aldığımızda iki aylık hamileydim. Fazla paramız yoktu. Ama şans bizimleydi. Teyzemin küçük bir dairesi vardı bizim sokakta. Küçük de ne demek; minyatür, tamamı kırkbeş metrekare kullanım alanlı bir oyuncak daire. Ama bize saray! Aşk budur işte; bir oyuncak evi saray sanırsınız, gözünüz kör olur sevdiğiniz yanınızdaysa. Karnım iyice büyümeye başlamıştı. Okula gidip gelirken utanıyordum biraz. Ama hem hocalarımdan, hem de arkadaşlarımdan çok destek alıyordum. Dersleri kaçırmıyordum ama hamilelik uyku yapıyordu arada. Bazen kantinde uyurdum arkadaşlarımın gözetiminde. İyi ki fazla sürmeyecekti artık, sonuna gelmiştim. Bu yıl mezun olacaktım Eğitim Fakültesi'nden. Derslerimi verdim mi, hazır öğretmendim.
Mezun olduktan sonra daha kolay geçmeye başlamıştı günlerim. Artık fazla yorulmuyordum. Evimin işini yapıyor, bebeğe bir şeyler hazırlıyor ve tembellik ediyordum evimde. Bol bol da okuyordum. Bu Ozan'la en temel ortak noktamızdı. Zaten evimizin antresini boydan boya kitaplık yapmıştık ikimizin kitapları bir araya gelince. Doğuma sayılı günler kalmıştı. İkimiz de çok heyecanlıydık. Ozan'ın ailesi de gelmişti Samsun'dan. Ama bizim evimiz çok küçük olduğundan annemler ağırlıyorlardı onları. Her iki aile de ilk torunları geleceğinden bizden fazla heyecanlıydılar adeta. Doğumda hepsi birden bulunmak istiyorlardı.
Doğum günü geldiğinde ben babamın arabasında önde, arkada annemle Ozan'ın annesi ve babası cümbür cemaat hastanenin yolunu tuttuk. Ozan da kardeşimin motosikletini almıştı, taksi tutmaya bütçemiz elvermediğinden ve bütün parasını da zaten sevgili eşine, yani bana ve bebeğimize yatırdığından. Ne benim ailemden, ne kendi ailesinden yardım kabul etmezdi. Hatta kız annelerinin canı durmaz; annemin de durmadığından, Ozan'dan saklamaya çalışırdık annemin yardımlarını. Ama tutamazdım kendimi, söylerdim. Ondan gizli hiç bir şeyim olmaması adına.
Ozan hastaneye hiç gelemedi. Sarhoş bir sürücünün araba kullanmakta ısrarı, oğlumun babasını hiç tanımamasına sebep oldu.
Hay allah, yine karıştırdım işte. Bir düz, bir ters olacaktı. Bırakmalıyım bu örgüyü elimden. Böyle zamanlarda öremiyorum. Bir pazar günü oğlumu alıp dışarı çıkardığımda kendimi elimdeki işe veya kitaba veremiyorum. Beş yıl uzun bir zaman dilimi olsa da, geçmiyor yarası. Oğlum el sallıyor bana çamurlu elleriyle. Kalkıp küçük Ozan'ımın yanına gidiyorum.
-Ooooooh! Ne güzel olmuş oğlum. Bu ev, bu teyze, bu amca, bu da çocuk. Aferin benim aslan oğluma, deyip bir öpücük konduruyorum çamurlu yanaklarına.
-Hayır. Bu evimiz, bu sen, bu ben, bu da çamurdan babam anneciğim, diyor oğlum.
Pazartesi, Aralık 19, 2005
Cumartesi, Aralık 17, 2005
Affet Anne
Kırık bir yerlerim
Tam neresi olduğunu nasıl söyleyeyim
Ben de bilmiyorum ki aslında anne
Kimbilir, belki de okşamadığın
Öpüp, koklamadığın bir yerlerimdir
Sızım sızım sızlayan
O sızılardır benim kırık yerlerim
Hatırlıyor musun anne?
Otuzlu yaşlarımdan sonra bir gün
Nasıl da saldırmıştım sana
Zorla memişlerini sıkmıştım
Ellerinin engellemesine aldırmayarak
Nasıl da zorla öpmüştüm anne?
Bugün ellilere merdiven dayadığımda bile
Hala bir şeylerin eksikliğinin
Yüreğimdeki yarasını
Görebilecek cesaretin var mı anne?
Sevgi gösterileri zannettiğin şeylerin
Aslında benim gıdam olduğunu anladın mı?
Niçin hala geçmişimden kurtulamadığımın
Sürekli bir iç hesaplaşmada olduğumun
Bu yaşımda bile çocuk kaldığımın
Hala korkular yaşadığımın
Hala dolana dolana sevgi aradığımın
Farkında mısın anne?
Şimdi sen benim çocuğum oldun
Çocukların hepsi asiymiş anne
Yetmişbeş yaşında olsalar bile
Üstelik çocuklar bunu görmezmiş
Artık ben de sana
Bana davrandığın gibi davranıyorum anne
Kurtuluş olsun diye ama
Çocuklarım için parçalıyorum kendimi
Farkında mısın anne?
Tabii ki farkındasın
Yırtınıyorsun hatta bazen
Onlar için harcıyorum diye kendimi
Geldik, gidiyoruz işte anne
Gördün mü?
Hiç birimize mekan değil bu acun
Bana veremediklerini çocuklarıma vermedeyim
Senin öcünü almak için
İyi evlat olamadım, affet anne...
12/17/2005
Birsen şahin
Cumartesi, Aralık 10, 2005
Salı, Aralık 06, 2005
Aşağıdakiler, Doğan Cüceloğlu'nun bir yazısına istinaden yazılmıştır.
Birey olmayı beceremeyen topluluklar, Ulus bilinci gelişmiş medeni insan olmayı da berecemiyorlar. Eğer bireyi kendisinin ne kadar önemli olduğunu, kendisinin de bu yaklaşık 7 milyarlık dünyada, o zincirin halkalarından biri olduğunu, bu yedi milyarlık halkaya katkısı bulunduğunu öğretemezseniz, o insan kendisinin farkında olmadan yaşar.
Bazen bir çok arkadaşım şahit olmuştur ki, ben kendimi narsist addederim. Bu bencilliğimden değildir, sadece Birsen'in önemli olduğundan yola çıktığımdandır. Birsen kendisine önem verir, Birsen kendisini sever. Zaten sevdiği içindir hayvan beslemesi, zaten sevdiği içindir 19 yaşından beri bir sürü çocuk bakmışlığı, okutmuşluğu. Bencil olsaydı bunları yapmazdı, tek başına yaşam sürerdi. Bütün sıkıntılarına rağmen ben, kendimi sevmeyi, vermenin hazzının aynasında gördüm. Buradaki arkadaşlarımın da vermenin hazzını yaşayan bireyler olmuşluğu, kendilerini sevmeleri değil midir ortak paydalarımızdan biri?
Bu durumda sayın Cüceloğlu'nun söylediklerinin bir kısmına katılmıyorum; hani, saf köylünün, Anadolulunun, okumuştan daha az korkulacak biri olduğu hususu. Zira, her şeyin ötesinde Anadolu insanı tarihte atışmalarıyla, söyleşmeleriyle, sazıyla, bilgiye değer vermesiyle bilinirdi. Oysa, bugünkü Anadolu'mda bu yok ki!!! Cüceloğlu'nun hakkını tamamen yemiyorum, kesinlikle haklılık payı olduğu yer var, ama o kadar çooooooooook eskide kaldı ki! Yazık ki!!! Ben artık bütün dünyada iki kesimden korkar oldum dostlarım. Hem de gerçekten korkar oldum. Bir kısmı köyde yaşayan ''Çarıklı erkan-ı harb'' dediğimiz kesim; bir kısmı da ''Enteller''; dikkat ediniz lütfen entellektüeller, entelijansiya demedim, hani, zevahiri kurtarmak için kendisine entelijansiya kılıfı giydirip, ''Entel/Dantel'' poz atanlar.
12/05/2005
Birsen şahin
Mum Alevi
Mumlarla donattım odamı
Seni her bekleyişimde
Alevlerin titreyişinde
Kalbim gümbür gümbür
Gelip gelmeyeceğinin
Kızgın demirlerinde
Söndü umutlarım
Her bahar...
Artık yakmıyorum mumları
Hepsi süs şimdi odamda
Senin hayalinin yanında
Avutuyorum böylece kendimi
Yakmadığım için mumları
Gelmemişliğine...
Birsen Şahin
05/Aralık/2005