Çamurdan Babam
Ayırmış iki bacağını, yere iyice yerleşmiş, sanki gelen hiç bir güç kaldıramayacakmışcasına onu olduğu yerden. Öyle de dalmış ki yaptığı işe; yer yarılsa, gök çatlasa yine de duymayacak gibi görünüyor. Zaten oturduğum tahta sırada beni de fark etmiyor. Görmüş olsa önce bir tereddüt perdesi iner gözlerine de, soran bakışları dikilir gözlerime İyi ki de görmüyor ama beni, ayırmıyor bakışlarını yaptığı işten, dikkati dağılmıyor. Bitirsin işini de ondan sonra gidip bakarım neler yaptığına. Onun keyfini bozmamak ve dikkatini dağıtmamak adına ben de elimdeki örgüye yöneliyorum. Elim örgüde, aralıyor aklım geçmişin kapılarını yine.
Ne güzel bir ilkbahar günüydü Ozan'la tanıştığımız. Erguvanlar mevsimi, henüz serin biraz. Elinde görüşünü örten kutularla üzerime doğru geliyordu. Baktım çarpacak, yana kaydım biraz. Ama, aksilik olacak ya işte, olmuştu; bütün kutular üzerime devrilmişti kaldırımda.
-Hay allah! Çok özür dilerim yaaa....Bir yeriniz acıdı mı?
-Başıma devrildiler, ama fazla hasar yok galiba, dedim gülerek.
İlk konuşmamız olmuştu bu Ozan'la. Bizim mahalleye taşınıyormuş, arkadaşlarının yanına. Hemen karşımızda Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okuyan gençler vardı, Ayhan ve Metin. Onların yanına taşınıyormuş. O da Tıp Fakültesi'ni bu yıl bitirmiş, yeni doktormuş yani. Okul bitince arkadaşları dağıldığından, ama tek başına kira ödeme gücü de olmadığından, arkadaşlarının yanına taşınma kararı almış. Zaten birlikte okumuşlar yıllarca, ama Ozan ailesinin daha fazla sıkıntı çekmesine engel olmak adına, pratisyenlikte kalma kararı almış.
Mevsim bahar ya, erguvanlar da saçlarını dökmüşler ya ortaya, ben genç, Ozan genç, kaçırır mı doğa bu fırsatı? Kaçırmadı. İlk altı ayımız ailemden gizli buluşmalarla geçti. Aşkların en güzelini yaşayabiliyormuş insan demek! Aşk olur da serde, ten buna cevap vermez mi? Verdi. Evlenme kararı aldığımızda iki aylık hamileydim. Fazla paramız yoktu. Ama şans bizimleydi. Teyzemin küçük bir dairesi vardı bizim sokakta. Küçük de ne demek; minyatür, tamamı kırkbeş metrekare kullanım alanlı bir oyuncak daire. Ama bize saray! Aşk budur işte; bir oyuncak evi saray sanırsınız, gözünüz kör olur sevdiğiniz yanınızdaysa. Karnım iyice büyümeye başlamıştı. Okula gidip gelirken utanıyordum biraz. Ama hem hocalarımdan, hem de arkadaşlarımdan çok destek alıyordum. Dersleri kaçırmıyordum ama hamilelik uyku yapıyordu arada. Bazen kantinde uyurdum arkadaşlarımın gözetiminde. İyi ki fazla sürmeyecekti artık, sonuna gelmiştim. Bu yıl mezun olacaktım Eğitim Fakültesi'nden. Derslerimi verdim mi, hazır öğretmendim.
Mezun olduktan sonra daha kolay geçmeye başlamıştı günlerim. Artık fazla yorulmuyordum. Evimin işini yapıyor, bebeğe bir şeyler hazırlıyor ve tembellik ediyordum evimde. Bol bol da okuyordum. Bu Ozan'la en temel ortak noktamızdı. Zaten evimizin antresini boydan boya kitaplık yapmıştık ikimizin kitapları bir araya gelince. Doğuma sayılı günler kalmıştı. İkimiz de çok heyecanlıydık. Ozan'ın ailesi de gelmişti Samsun'dan. Ama bizim evimiz çok küçük olduğundan annemler ağırlıyorlardı onları. Her iki aile de ilk torunları geleceğinden bizden fazla heyecanlıydılar adeta. Doğumda hepsi birden bulunmak istiyorlardı.
Doğum günü geldiğinde ben babamın arabasında önde, arkada annemle Ozan'ın annesi ve babası cümbür cemaat hastanenin yolunu tuttuk. Ozan da kardeşimin motosikletini almıştı, taksi tutmaya bütçemiz elvermediğinden ve bütün parasını da zaten sevgili eşine, yani bana ve bebeğimize yatırdığından. Ne benim ailemden, ne kendi ailesinden yardım kabul etmezdi. Hatta kız annelerinin canı durmaz; annemin de durmadığından, Ozan'dan saklamaya çalışırdık annemin yardımlarını. Ama tutamazdım kendimi, söylerdim. Ondan gizli hiç bir şeyim olmaması adına.
Ozan hastaneye hiç gelemedi. Sarhoş bir sürücünün araba kullanmakta ısrarı, oğlumun babasını hiç tanımamasına sebep oldu.
Hay allah, yine karıştırdım işte. Bir düz, bir ters olacaktı. Bırakmalıyım bu örgüyü elimden. Böyle zamanlarda öremiyorum. Bir pazar günü oğlumu alıp dışarı çıkardığımda kendimi elimdeki işe veya kitaba veremiyorum. Beş yıl uzun bir zaman dilimi olsa da, geçmiyor yarası. Oğlum el sallıyor bana çamurlu elleriyle. Kalkıp küçük Ozan'ımın yanına gidiyorum.
-Ooooooh! Ne güzel olmuş oğlum. Bu ev, bu teyze, bu amca, bu da çocuk. Aferin benim aslan oğluma, deyip bir öpücük konduruyorum çamurlu yanaklarına.
-Hayır. Bu evimiz, bu sen, bu ben, bu da çamurdan babam anneciğim, diyor oğlum.
1 Comments:
Where did you find it? Interesting read » »
Yorum Gönder
<< Home