Hesaplaşma
http://img101.imageshack.us/img101/278/baba2es7.jpg
İçinizi deşer misiniz bazen? Yarıp da çıkartır mısınız bütün anıları içinizde gizlediğiniz? Hesaplaşır mısınız kendinizle? Yüzleşir misiniz geçmişinizle? Var mı bunu yapacak cesaretiniz? Hatta bunu cümle alemle paylaşacak kadar yiğit misiniz? Utanmadan, sıkılmadan yüzleşebilir misiniz artısıyla eksisiyle yaşamınızın? Yapamayız1 Utanırız, sıkılırız, cesaret edemeyiz. Oysa, hepimizinki bir diğerininkine benziyordur az çok. Ne yani, dünyada altıbuçuk milyardan fazla insan var da, altıbuçuk milyardan fazla olan yaşamlar çok mu farklı zannedersiniz birbirinden? Al beni, vur sana; sadece biraz cesaret meselesi deşebilmek gizlerimizi. Çoğunlukla kendimize bile gizlediğimiz yaşanmışlıklarımızı.
Ne çok isterdim babamın şu anda hayatta olmasını ve bu yüzleşmeyi onunla yapabilmeyi.
Bugün sen gideli tam on yıl oldu baba. Tam on yıl! Dile kolay. Bazen kısacık bir zaman dilimi gibi olsa da, kendi görüntümü hatırladıkça, aslında eskimişliğime baktıkça yani, uzun bir zaman dilimi olduğunu kavrarım, insana göre. Yoksa varoluşun içerisinde aradığımda bu on yılı , tabii ki bir andır sadece.
Her ölüm yıldönümünde deliler gibi güzel bir anı bulup çıkartmaya çalışırım gözlerimin önüne. Her yıl aynı terane. Her yıl da böyle isyanla noktalarım bu güzel olması gereken anımsama saatlerini. Yine aynısı oldu.
Ufacığım, daha okula bile başlamamışım. Köye, anneannemlere gitmişiz. Orada birkaç gün bırakmışsın bizi. Hafta sonu tatilin olunca da görmeye gelmişsin. “Gel kızım” diyorsun bana. Ben ürkek, çekingen, boynumu büküyor ve gelmek istemiyorum sana. Oysa, biliyor musun, içim yırtılıyor sana koşup, boynuna sarılabilmek için..
Akşam yemekten sonra, kucağına alıyorsun beni, saymayı öğretmeye çalışıyorsun. Ben yine ürküyorum. Ağlamaya başlıyorum. Neden ve neyle ürküttün ben küçücük yaşımda ki, “babam” diye sarılması gerek yaşlarında bir çocuğun, bu denli uzaktım sana? Bu denli yabancıydım? Keşke bugün yaşıyor olsan da, bütün bu sorularımın cevabını alabilsem. Yüzleşebilsek gerçeklerimizle. Anımsayabilmeyi ve ortaya çıkartabilmeyi bu ürküyü çok isterdim. Allah cezasını versin! Bir şey yok işte aklımda o minicik yaşlarımdan. Hiç! Hiç bir şey yok!
Beni okula ilk sen mi yazdırdın, yoksa annem mi bilmiyorum. O dönemi de kopuk geçmişimin. Ama, aklıma düşen bir kare var. Seni geçiriyoruz. Daha altı yaşımdayım. Bursa Havaalanından el sallıyorum sana. Daha biraz önce sarılışmışız. Kardeşime daha çok sarılmışsın benden. O erkek ya, tohumun, sanki ben annemin baba evinden gelmişim gibi. Oysa, ben de senden olmadım mı baba?
Yine de iki gözü iki çeşme el sallıyorum işte sana. İçimde bir şeyler kopuyor, yalnızlık, çaresizlik yaşıyorum. Korkuyorum çocuk aklımla. Babasız kalmaktan korkuyorum. Neydi bu? Bir yerlerde, benim anımsayamadığım bir zaman diliminde sevmiş miydin beni? Okşamış mıydın başımı ki, bana bu duyguyu yaşatabildin? Öyle herhalde. Bu andan sonra tam bir yıl sürdü seni tekrar görüşüm. Dört yıl boyunca, senede bir ay görebildim seni. Uzak diyarlarda ekmek parası hayalleri peşindeydin(mi?). Şimdiki aklımla süzdüğüm şeylerle baktığımda, kendince sevmişsin bizi. Hem kendinin, hem de bizim daha iyi bir hayatımız olsun diye gittin, biliyorum artık. Ama biliyor musun, o sürede daha da yabancılaştım ben sana.
Dört yılın sonunda bizi de aldın götürdün. Mutluydum yeni bir yaşama başlamaktan. Ama, seninle yüzleşmelerim hep hüsran oldu.
Ne büyük çatışmalar yaşadık seninle. Asi çocuğun ben oldum. Oysa, bütün asiliğim bağımsızlık uğrunaydı. Kendi ayaklarımın üzerinde durabilme uğrunaydı. Hayallerimi gerçekleştirebilme uğrunaydı.
Yaşadığın sürece hiç anlaşamadık. İlk yirmi yıl sen dövdün beni. Ama, yirmi yıl sonra bana, bir babaya el kaldırmanın, iç parçalayan acısını yaşattın. Bunun için asla affedemiyorum işte seni. Bana bunu yaşatmamalıydın baba; yaşatmamalıydın! Ben de herkesin çocukları gibi babamdan biraz çekinmeli, biraz saygı duymalıydım “babalığa”.
Seneye de başka bir konuda yüzleşelim, olur mu baba?
26/09/2006
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home