“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları yer... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmesin.. Çünkü kimin kimi yiyeceğine "suyun akışı" karar verir... Afrika atasozu

Salı, Ekim 17, 2006

Aziz Nesin Aptal Mıydı?



Elbette rahmetli aptal değildi. Oldukça zekî bir adamdı bildiğiniz gibi. Ha, kimimiz sever, kimimiz sevmez; ille de siyasî bir malzeme olarak kullanır veya kullanmak ister bu rahmetli yazarımızı.

Bir an durup, düşünün bakalım, acaba niye “Türklerin yüzde altmışı aptaldır” gibi bir cümle çıktı rahmetlinin ağzından? Hatta, düşünürken, bir de bunun yanına Atatütk’ün “Türk milleti zekidir, çalışkandır” ibaresini de koyun. Çarpıştırın ikisini de, bakalım nereye varacaksınız?

İkisi de tarihe mâlolmuşlar zatlar. Biri bir tebayı millet olarak büyütmüş ve o millet uğruna, o vatanın evlatlarıyla İstiklâl Harbi yapmış ve Osmanlı İmparatorluğunun parçalarından bir vatan yaratmış; diğeri, memleketin yüzakı sayılan, hicvederek milleti kendisiyle yüzleştiren, yüzleştirirken, eğlendirirken, aslında bir diğer taraftan da aynanın soğukluğunu yüzüne vuran usta.

Bu ikisini ben günlerdir iki ayrı kefeye koydum, tartıp duruyorum. Aslında sonuçta bir de baktım ki, meğer ikisi de aynı kefedeymiş, memleketim diğer kefede kalmış. Ne tuhaftır ki, bu iki tarihe adlarını kazımış değerli iki insan, yetmiş milyonluk Türkiye kefesinden daha ağırdı tartımda. Biri ayna tutmuş, diğeri aynaya gaz vermiş.

Ne Fransa’nın “Düşünce yasağına” yerinebildik; ne Orhan Pamuk’un Türk edebiyatına katkısına sevinebildik. Arzdan arşa toz duman bir bulut Türkiye!

Fırsat bu fırsattır deyip, sanayici olmayıp, tacir olanlar açtılar bayrakları “Fransa’yı boykot için, Fransız mallarını almayalım” kampanyalarına. Oysa, evlatlarımız çalışıyor buradaki fabrikalarda. Biz böyle bir boykota topyekün uysak, bütün bu çocuklarımız işsiz kalacak. Malum, liberal ekonomi çarkları işliyor. Dünya tek kutuplu dünya değil. Küreselleşme adı altında yapılan, modern köleleştirme olan ticarî yaşama karşı çıktığınızda, önce kendi ekonominizi vuruyorsunuz. Haydi vuralım. Peki borçlar ne olacak? Öyle ya, kim yaptıysa o ödesin!

Yahu, anlamıyorum ben bu işleri. Birileri bana da anlatsa ne olur! “İrtica” dendiği anda, “Defolsunlar gitsinler” deniyor. Kürt vatandaşlarımız kafalarını kaldırdığında “Defolsunlar gitsinler” deniyor. İtalya şöyle yaptı “Defolsunlar gitsinler”, Fransa böyle yaptı “Defolsunlar gitsinler”; bilmem kim şöyle dedi “Defolsunlar gitsinler”.

Yahu, hayâl aleminde mi yüzüyorsunuz, nedir Allahaşkına?

Anlamıyorum, kimi nereye kovuyorsunuz? Gidecek neresi var?

Bunlar bizim sorunlarımızsa eğer, neden tepeden tırnağa, “ÇÖZÜM” üzerine kafa yormuyoruz da, illâ yok sayıyoruz.? Yok sayınca, bu sorunlar olmayacak mı? Çözülmüş mü olacak? Bir Nobel sevinci yaşayamadık, görüyor musunuz? Görecek gözünüz var mı? Kim kimi nereden nereye kovuyor? Kim kime, hangi sağlıklı duruşla tavır alıyor?

Fransa’nın böyle bir düşünce yasağı ardına sığınması, bizim için ne kadar güzel kullanılacak bir malzemedir! Neden bunu kullanmayız? Neden sokaklara dökülüp, Fransa’yı “DÜŞÜNCEYE SUÇ” getiren kara listede bir ülke ilân etmeyiz?

Görmüyor musunuz ki, şu anda Türkiye “MAĞDUR” duruma düşmüştür dünyada ve bu çok güzel kullanılacak bir siyasî oyundur? Dünyanın her yerinde mazluma arka çıkılmaz mı? Neden mazlumu rolünü oynamaz da Türkiye, kafasını kuma gömmede ısrar eder?

Gelelim Orhan Pamuk meselesine! Koskoca Cumhurbaşkanı, Nobel ödülü almış edebiyatçısını çocuk gibi bir küslükle değerlendiriyor.

Bir fıkra vardı, bir zamanlar duyduğum. Her kim bana bu fıkrayı anlattıysa, aklıyla bin yaşasın diyorum bu günlerde; üzülerek!

Bir Türk, bir İtalyan, bir de Fransız vatandaş ölmüş ve cehenneme gitmişler. Her biri de cehennemde, kendi ülkelerine ait kuyulara atılmışlar. Ertesi gün bir Amerikalı da ölmüş ve o da cehennemlik ilân edilmiş. Tam o da kuyusuna götürülürken, durup rehbere sormuş:
-Bunların başında niye bir tokmakçı var?
-Kim başını dışarı çıkarırsa kuyudan, tokmakçı başlarına vuruyor, kaçamasınlar diye, demiş rehber.
-Peki şurdaki kuyuda niye tokmakçı yok?, diye sormuş Amerikalı.
-Ha, orası mı? Orası Türklerin kuyusu. Tokmakçı gerekmiyor. Onlar nasılsa aralarından biri çıkmaya kalkarsa, diğerleri kendisini aşağıya indiriveriyor!

Bu olmamalı kaderimiz.

17/10/2006
Birsen Şahin





1 Comments:

Blogger Unknown said...

Evet Birsen Hanim, cok haklisiniz, ama milletin kafasi da cok karisti bu aralar. Umarim dogru yolu buluruz.

Ekim 25, 2006 3:04 ÖS  

Yorum Gönder

<< Home

Seninle gurur duyuyorum

kalbim seninle

Edith Piaf - La Vie En Rose
by bigproblem11