Mektup
Biliyorum, bu vatan hiç kolay kazanılmadı. Kimbilir sen ve arkadaşların ne acılar çektiniz, ne zor günler geçirdiniz, hatta belki aranızda ne anlaşmazlıklar çıktı; okumaktayız Ata'm. Bazen gözlerim dolar senin hakkında okurken; bazen de hırsımdan tırnaklarımı kemirdiğim günler olmuştur, hani kurduğun mecliste de tilkilerle olan savaşında. O gün de bitmemişti Ata'm, bugün de bitmedi. Ne tilkiler dolaşmakta hala yurdumda.
Bazen korkuyorum Ata'm! Çok korkuyorum! Acaba bıraktığın emanetin kıymetini bilemeyip, yok mu edeceğiz?
Yıllarca halkım cahil bırakılmak uğruna, ekmek parasına çalıştırıldı; ki, kitap alıp, okumasın, bilinçlenmesin, diye. Sonuç kötü oldu Ata'm. Hem de çok kötü. Bazen aynı gruplar dahi birbirini yemekte. Eminim sen de yaşamışsındır bunu zamanında. Ama bir fark var aramızda Ata'm. Sen koskoca imparatorluk izlerini yıkma savaşı verdin, o alışkanlıkları bir çırpıda yok etmek kolay değildi; çok, hem de pek çok güç bir savaştı seninki. Oysa ben, benim zamanımı hiç anlamıyorum Ata'm. Çünkü biz Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşamadık, bu kuşak o kuşak değil. Ama bak, yine de birbirimizi yemedeyiz.
Keşke gelsem yanına. Biraz kalsam yanında. Umut alsam senden, destek alsam. Sonra dönsem yine buraya. Daha bir başı dik, daha bir umut dolu dönsem.
Öyle garip şeylerle uğraşıyor ki memleketim, inanasım gelmiyor. Birileri başı açık namaz kıldı diye, bir bardak suda fırtınalar kopartılmakta. Oysa bu o kadar önemsiz bir şey ki. Anlamıyorum bunları Ata'm. İnan anlamıyorum.
Biliyor musun Ata'm? Ağlıyorum ben şu anda. Yanımda olmanı çok isterdim, başımı okşamanı isterdim; ağlama çocuğum, geçecek, hepsi geçecek birgün, demeni isterdim bana.
Bu başı açık namaz kılmanın Kur'ana ters olmadığını ifade ettim, baş örtüsünün tamamen geleneksel bir yaşam biçimi olduğunu ifade ettim. Bunları söyledim çünkü, gerçekten yedi yılımı verdim ben islamı öğrenmek için. Sonuçta geldiğim nokta bugünkü putperestlik değil ama, bugünün çok ötesinde bir yer. Biliyorum ki, bu konuda yetişmiş birçok ilim adamı da o gerçekleri açıklayamıyor, aforoz edilme korkusuyla. Bazı açıklama yapanlar da, popülerliklerini korumak ve/veya siyasal yaşamlarında kaybetmemek adına açıklamada bulunuyorlar. Bu konu hakkında olan yazışmalarımda bir şeraitçı ilan edilmediğim kaldı.
Bu nasıl bir düşüncedir Ata'm? Senin yolunda yürüyen, senin can ve kan vererek kurduğun vatana göğsünü siper etmekten bir an bile çekinmeyen, senin önünde ömrünün her gününde saygıyla eğilmiş ve son nefesine dek de eğilecek olan ben, bir tefsir okurken, yazın soğuk birasını içen, canı istediğinde ramazanda oruç tutan ama istemediğinde, midesi rahatsızlandığında tutmayan ben, bugünkü yaşam koşullarına son derece uyumlu ben, nasıl olur da şeriatçı gibi görünürüm?
Bunlar gücüme gidiyor Ata'm. Gücüme gidiyor insanların bilip bilmeden birilerini yaftalamaları.
Affet beni Ata'm. Bir an işte düşmüştü omuzlarım, bir an eğilmişti başım. Ama atlattım şu anda. Değil mi ki, yanımda olduğunu biliyorum; değil mi ki, bıraktığın yolda yürümeye, her ne olursa olsun azimliyim; değil mi ki, her zaman çağdaş yaşam biçimini ön koşul kabul ettim ve senin açtığın yolda dimdik yürümekteyim, taşırım ben bu yükü. Bak! Topladım işte kendimi. Affet bir an çaresizliğe düştüğüm için, bir an çocuklaştığım için.
Rahat uyu Ata'm. Ben ve benim gibi evlatların var. Elbet çıkış yolunu bulacağız. Elbet birgün farklılıkları sindireceğiz. Elbet birgün demokrasiyi öğreneceğiz. Çağdaşlığın temellerini atacağız. Bugünkü emperyal demokrasinin yolunu keseceğiz ve insanlığın hak ettiği, insanca yaşamın gereği olan, fikir özgürlüğünü benimseyeceğiz, insanların farklı farklı olduklarını öğreneceğiz, onları yargılamadan önce tanımaya çalışacağız. Birlik ve bütünlük içinde yaşamayı öğreneceğiz. Biz içeride birbirimizi yersek, dışarıda yedi düvelin bizi yemeye hazır beklediğini öğreneceğiz.
Ama, yine de Ata'm, beni de çağır yanına. Fazla uzamasın bu ayrılık. Seni çok özledim.
Birsen Şahin
1 Comments:
Wonderful and informative web site. I used information from that site its great. » »
Yorum Gönder
<< Home