“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları yer... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmesin.. Çünkü kimin kimi yiyeceğine "suyun akışı" karar verir... Afrika atasozu

Çarşamba, Ocak 04, 2006

Entelijansiya ve Entel-Dantel sohbetler

Yakın geçmişe bir dönüp, Profesör Mina Urgan’ı hatırlatmak isterim. Bilimsel nice eser vermişliğinin yanında, ne güzel mesajlar veren eserleri de olmuştur. Beni onun kitaplarında en çok etkileyen konu, kitaplarının birinde, Türkiye tarihinin incelenmesinde, yazılı eserin azlığından yakınması olmuştur. Kayıt bulamamaktan muzdarip olmuşluğunu dile getirirken de, ister kasap olsunlar, ister bakkal olsunlar, ister edebiyatçı olsunlar, mutlaka yazmalarını tavsiyesi olmuştur. Belki her yazılan eser değerini bulmayacaktır. Bırakın zamana. Zaman, yazdığınız eserin yerini buluşturacaktır, değeriyle. Bir bakkal, bir kasap deyip geçmeyin; bir düşünün, bundan otuz veya kırk hatta ve hatta yüz yıl önce bir kasabın bir eser yazıp bırakmışlığını bu günlere. Neler vermezdi ki bu eser o günlerden bizlere bu güne? Neleri, hangi gerçekleri, duyguları taşırdı? Bir düşünün.

Hangi meslekten olursa olsunlar, eser bırakmalıdır insanlar gelecek kuşaklara. O dönemin alışkanlıklarını, dugularını, gelenek ve göreneklerini miras bırakmalıdırlar. Duygunun aktarımı kadar değerli bir şey bulabilir misiniz yaşamınızda? Her şiirimizde, her öykümüzde duygu aktarımı yok mudur aslında?

Entelijansiyayı oluşturmak için toplumların, hangi meslekten olurlarsa olsunlar yazmaları gereklidir. Yüzlerce yıllık birikim gerektirir entelijansiyayı oluşturmak. Oluşturamadığınız toplumlarda ise, entelektüel görüntü sunan, dar bakışlı insanlar bulursunuz, her şeyi bildiğini zannedip, her konuda fikir yürüten. Bugün bizim de televizyonlarımızda gördüğümüz görüntülerdir bunlar. Kaldı ki, sadece televizyonlarımızda değil, dolaşın sanal alemi, hele de edebiyat sitelerini; yüzleşin gerçeklerinizle, neler yapmaktasınız, neler yapmaktayız? Sonra da, bugünkü gibi saçımızı başımı yolarız, bu insanların nereden çıktığını anlamaya çalışarak. Oysa, bizlerizdir. Bazen bir diğerimizi horgören, ötekileştiren.

Tabii ki, bütün bu saydıklarımın yanında, savaşlar da bir toplumun yazılı eser bırakmasında geciktirmelere sebebiyet vermişlerdir. Geçen yıl ‘Çanakkale’ hakkında yapılan filme gitmek için can atmışlığım, filmden sonra yaralanmama sebep olmuştu. Fimden sonra neredeyse zavallı Anzaklara acıyacaktım. Bu da kısmen, o dönemde yeterli yazılı kanıt, hikaye bırakılmamışlığından olagelmiştir. Demek ki onlar bizden daha fazla yazılı kanıt bırakmıştır geriye. Oysa en çok yazılı belge bizde olmalıydı o dönemden, emperyalizmin o denli büyük yok etme propogandasından ve can almasından sonra. İyi ki değerli yazarımız Turgut Özakman ‘Şu Çılgın Türkler’i yazdı da, biraz olsun yazılı kanıt bırakabileceğiz gelecek kuşaklarımıza.

Benim hazırlamakta olduğum ‘Parktaki Tahta Bank’ da bu tür bir eser, 2000’li yılların başlarında, bir mahalleden geçen olaylardan bir demet, umarım, bundan elli yıl sonra , gelecek kuşaklara, bu yıllardaki yaşam biçimimizi ifade eden bir eser bırakmışlığın onurun yaşarım.

Emperyal baskılar altındaki düşüncelerden kurtulup, ‘olması gerekenler’ üzerinde fikir yürütürken, ‘olanlar’ın da unutulmaması, entelijansiyanın gelecek kuşaklara olan borcudur. İşte, entel-dantel sohbetlerden burada ayrılmaktayız, entelijansiya olarak. Çevremizdeki, kimin karısıyla, kimin kocası ne yapmış; kim ne giymiş; kim ne almış sohbetlerinden uzaklaştığımız oranda, içinde bulunduğumuz topluma bir şeyler katarız ki, o zaman entel-dantel sohbetler de eksilir içimizde.

Birsen Şahin

Seninle gurur duyuyorum

kalbim seninle

Edith Piaf - La Vie En Rose
by bigproblem11