“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları yer... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmesin.. Çünkü kimin kimi yiyeceğine "suyun akışı" karar verir... Afrika atasozu

Salı, Nisan 28, 2009

Utanç

27 Nisan tarihe bir utanç günü olarak yazıldı benim gönlümde

Bugün hala ne çok destekçisi var

Bilmezler mi ki, demokrasi olmazsa onlar da olmayacak!

12 Eylül'ün vurmadığı taraf kaldı mı?..

Etiketler:

Çarşamba, Nisan 22, 2009

Kendime Konuşmalar 48

Bir kedi ses verse Mart ayında gecenin bir yarısı uykumun arasına/ben yastığıma sarılsam/hangimiz daha mutlu görünür bizi gören olsa?


Ahrazlar gelse dile ve yüzleşse kedi ve kadın her biri kendi aleminde; kedi kadına beş çeker büyük olasılıkla!..



Kedi sabah uyandığında salına salına yürür dünyanın sahibiymişcesine. Kadınsa ya maskesini aramada, ya da kime ne külah giydireceğinin hesabında!



Ey insanoğlu! Kendini kediden üstün sanırsın şu götü boklu dünyada... Ben de en çok buna şaşarım ya!

Etiketler:

Kendime Konuşmalar 47

Açsam içimin kapılarını ve yol alsam doğumuma yeniden. Bir şans daha verilir mi bana?



Hep öğrettiler: Kol kırılır yen içinde kalır!. Bundandır yüzleşmede zorlandığım kendi geçmişimle.



Oysa bayrağı açtım artık, kimse umurumda değil/keşke daha önce bakabilseydim yüzüme. Geç olsa da bazen, insanın cesareti olmalı yüzleşmede kendiyle. Ben kırdım artık bütün kapıları, bil yol buldum orada ışıl ışıl kendime doğru. Dönmem yolumdan darağacı kurulsa da/hep beyaz gömlekle korkutacak değilsiniz ya!



Ölüm bir kere olur, korkma, hergün asılamaz insan; yürü dostum sen de kendi gerçeğine...



Kapılar durduramaz beni, üzerine kilit olmadıkça.

Etiketler:

Kendime Konuşmalar 46

Bir bir çevirdim ömrümün sayfalarını. Kimine göre bir arpa boyu yol almışım, bana göre kalmış şurada bir ateşböceğinin ışığa koşması kadar zaman.





Ben unutmuşum kendimi, çevirmişim yüzümü yalana. Ne zaman ki gördüm yüzümü, işte o zaman anladım kitabı. Kalan zaman yetecek mi keffarete?..



Ey Adem, bir göz kırpması kadar süredir okunacak kitap. Hep son nefeste aklın başına gelir de, başı kesilmiş tavuk gibi dolanırsın bir karış fasit dairede!..





Etiketler:

Salı, Nisan 21, 2009

Umur Talu, Ağzına Sağlık!

Kızlar okusun ama hepsi değil!

Vardır mutlaka bu konuda da tuttuğunuz bir taraf... Ama bir dinleyin. Şöyle bir durum var memlekette. Hesapta, herkes kızlar okusun istiyor. Fakat hakikatte durum bu kızlar okusun, ama o kızlar değil haline geliyor.

Çağdaş Yaşam, Kardelenler... kızları okutmak istiyor. Fakat karşı taraf tarafından neyle suçlanıyor: "Nedense hep Kürt kızların okutulması... okuttuğu kızlardan bazılarının PKK'ya katılmış olması... Yabancı fon ve vakıflarla temas"... Oysa okuyamamış, okutulmamış Kürt (ya da Türk) kızların köleleştirilebilmesini, 12 yaşında tarım işçileri olarak toplu halde otobüslerle ölüme gömülmesini, yoksulluğun tozu dumanına çok çok ölü veya diri bebeler doğurmasını, zoraki evlilikler, saklı tacizlerle intiharlara sürüklenmesini büyük dert etmek gerekmiyor!

Öte yanda, kimi "çağdaş" da kızların okumasını istiyor ama bütün kızların okumasını istemiyor. Kızın başının örtülü olmasını, bazen anasının örtülü olmasını dahi, kızın okumaması için laikliğin beş şartından biri görüyor. Ona burs haram, üniversite haram, kamusal alan haram! Oysa başı örtülü ya da açık, okuyan her kızın, siyasi düşüncesi ne olursa olsun, öncelikle "kişisel irade ve bağımsızlık, farklı düşüncelere de açık olabilmek" ihtimalini yüksek tuttuğunu kimse bilmek istemiyor.Esasında pek kimse, çok bağımsız düşünebilen, cemiyet ve cemaate eleştirel mesafeli durabilen pek kız da istemiyor; erkek de.

"Çağdaşlar" ın örtü ayrımının öteki yüzü, kendini kimi cemaatçiliğin "kız okutma" seferberliğinde buluyor.Çünkü o zihniyette de birçokları, bu kez, berikinin "okutmama şartı" gördüğünü, "okutma veya burs şartı" sayıyor.

Sonra her taraftan, özellikle kadınlar yakınıyor: Siyasette kadının yeri ne kadar küçük, Meclis'te ne kadar az kadın var, hükümette kaç kadın var, Genelkurmay brifingine çağrılı gazeteciler arasında kaç kadın var ki! Biliyorum, siz de bir tarafsınız ama kendinize bir sorun: Kızları okutmak için seferber olanların dahi bazı kızları okutmamak için de seferber olabildiği bir ülkede...Günahların sadece erkekler tarafından değil, kadınlarca bile, "öteki" kızların, kadınların üstüne yıkıldığı bir ülkede...Kafasının, yüreğinin içindekinden de özlemleri ve yeteneklerinden de ziyade, başının açık veya kapalı olmasının bir kızın hayatını belirlediği, bazen tehdit ettiği, bazen kararttığı, iradesini çiğnediği, laik veya dini yasaklarla kısıtlandığı bir ülkede...Çok sayıda okumuş kadının dahi evde veya işte erkek tahakkümünü kıramadığı; okumamış, az okul görmüş, yoksulluğa ve evin idamesine sıkışmış milyonlarca kadın ve genç kızın ise, gönüllü veya zorla bin bir tahakküm altında bir hayatı kabullendiği bir ülkede... Ne bekliyordunuz ki!

"Yan tahsilimiz" de önemli bir kavram vardı: Karşıtların birliği, diye.Türkiye'de genç kızların, kadınların başındaki en önemli felaket, karşıtların çatışmasından ziyade, bizzat birçok kadının da daha keskinleştirdiği biçimde, karşıtların birliğidir.
Karşıtlar; özellikle kadınlar üstünden ayrımcılıkta, karşı taraf gibi dururken dahi, kızlara, kadınlara sahip çıkarken dahi; esasında aynı "dayatmacı, itip kakmacı, aşağılamacı" taraf haline gelirler.

Ah bir çözebilsek şu sırrı: Esasında; dayatma, ayrımcılık, küçük ve hakir görme, insandan saymama, iradesini çiğneme bakımından çok meselede bazı karşıtlar bir ve aynıdır! Çünkü çoğunun anladığı cumhuriyet esasta şefkatsizdir; çoğunun terennüm ettiği demokratlıkta ötekine pek yer yoktur!

20 Nisan 2009/Sabah

Etiketler:

Cuma, Nisan 17, 2009

Kendime Konuşmalar 45

Eksildi aşk!





Bir tir tir titrersin ki yaşayınca, ayakların yerden kesilir, boğazın yediklerinden. Bastığın toprak parçası değil, bir buluttur aslında. "Durdurun, inecek var!" deyip, yönünü gerçeğin aksine çevirmişsin gibidir yaşam. Oysa, hep aldanmışsındır aslında. Ne dünya durmuş, ne sen inebilmişsindir devrandan.





Sonra yavaş yavaş ateş alır dölyatağını, en büyük sancı orada başlar. Bütün gördüğün yüzler "o"dur sel gibi akan sokaklarda. Yine de tatmin etmez gördüklerin, haykırırsın, "hiç biri sen değil" diye...





Gün olur, hepsi geçer. O kadar geçer ki, gördüğün adam bile "o" değildir aslında. Eksilmiştir adam/ayaklarının altındaki bulut taş olmuştur yine...

Etiketler:

Kendime Konuşmalar 44

Boğaz tokluğuna Ademiyet!





Ye yiyebildiğin kadar; dağlarda ot senin, bağdan bahçeden çaldığın meyve senin. Ama, bir de yakayı ele verirsen, gör bakalım ne senin! Kaç yıl ağırlık verilir boynuna, bir tutam ot için?





Bir çocuk baklava çalsa, kaç yıl erteler gençliğini? Kaç yıl sonra iki büklüm yaşam serinletir çehresini? Hangimiz okumadık, hangimiz duymadık bunları koca koca adamların bembeyaz sayfalarında? İsyan bayraklarımız hep havada kaldı, soldu rengi mavinin.





Koca koca adamlar, papatyalara bürünmüş kadınlar oluk oluk akıttılar hazineyi, yediler saltanatı tıksırıncaya kadar da, biz kendimize bile unutturduk bu rezilliği. Hangimiz aldı bayrağı, yürüdü yollar boyunca, "hak" diye?





Geç anlıyor insan, terazide "hak" kefesinin olmadığını. Kapanıyor kendi utancına, bir daha hiç çıkmamasıya...





Etiketler:

Kendime Konuşmalar 43

Ne menem varlıklarız biz? Hayvan ile insanı karşılaştırıyorum/bir eksik, bir fazla...Ne kalmış geriye?









Bir adamı yaftalarız biz/söylemedikleriyle, içinden bile geçirmedikleriyle/ürkek bir güvercinin kanadına bindi diye. Naftalin kokulu sandıkları deşer, bir bir dökeriz ortaya kendi kusmuklarımızı ve bularız bir güvercini kendi pisliğimizle.









İşin tuhafı, bir müddet sonra kendimiz de inanırız mitimize. İşte o zaman talan olur ortalık/ne Adem kalır geriye, ne güvercin. Kanadı kırık bir özgürlük, gözleri faltaşı gibi açılmış korkudan, habire ses vermeye çalışır, yüreklerimizdeki hapisten.







Kolay mı çıkması kan gölünden? Kiminin ayakkabısındaki delik kalmıştır, kiminin de Pere-Lachaise'deki dörtbin kiloluk adı geriye...







Hiç utanmaz, bir de yürürüz yollar, yollar boyu, gırtlağımızı parçalarcasına "seni unutmayacağız" hikayeleriyle. Kimi kandırdık biz? Aslan Kral, tükürme yüzüme...

Etiketler:

Perşembe, Nisan 16, 2009

Kendime Konuşmalar 42

Hep yarına bıraktık sevgilerimizi. Hep yarına bıraktık düşlerimizi. Taaa ki bir gün, yarın kalmadığını görünceye dek. Oysa bugünmüş hepsi, "an"mış hepsi; olmazmış yarına düş. Kim engelledi bizi?







İlk aşkımıza söyleyemediğimiz heyecanımız, ilk öpüşün itiraf edilemeyen tadı ve memelerimizi ilk sıkıştırdığında bir erkek, yerinden fırlayacakmış gibi atıveren kalbimiz? Hangimiz anlatabildik gizli gizli merdivenaltı sevişmelerimizi?







Annelerimizin koluna girip, kurum kurum kurulup, kadınlar kahvehanesi gibi evlerde, kim göz süzecekti gelecek ciciannesine? Ya almazlarsa sonra? "Orospu o, herkese elletti heryerini" derlerse korkusu...







Hangisinin yüreğini yarıp baktık, ne kadar ağıt yaktıklarına yaşanmamışlıklara? Yoksa yarsaydık, oradan bile kin kokulu bir zifir mi akardı kendi hemcinsine? Yoksa onlar da bizler gibi geniş geniş zamanlara mı sığındılar acaba? Bir gün, bir gün olur...diye diye.







Yok. Belki bundandır sevgi sunamayışımız çocuklarımıza. Kendileri olmalarına kıyamet kopartışımız bundandır hep/kendi düşümüzü yaşatmaya bile darağacı kurmalarımız!







Yok çocuğum! Ben buna başkaldırıyorum. Git seviş bir erkekle, öpsün seni al dudaklarından ve sen bütün dünyaları devir bir öpüşte!







Etiketler:

Kendime Konuşmalar 41

Çoğumuz yakınken uzak birbirimize... En yakınımızdaki en uzak kalır bazen kendi içimizde. Sırdaşım, toprağım, eşim, dostum olan bir yabandır bir anımda. Ne büyük ve ne uzak dünyalar yaratırız şu küçücük dünyamızda birbirimize! Yatağımın yarısı evvel, ben ahir, dalarız kendi alemimize.







Elin sırtıma değse, irkilirim ve sanki kan sızar dokunduğun yerden/ iğrenirim kendimden ve ikiyüzlülüğümden biteviye. Ama, nasıl anlatsam sana bütün gerçeği? En dürüst dilimle ve yakmadan canını, dökebilir miyim acaba bütün gerçeği?







Denemeliydim belki de... Her yerim karıncalanırdı denediğimde ve apaçık ağzım bir ses vermezdi kendime bile. Geçmiş/hesaba çekmeden yaşamayı beceremediğimiz zaman! Ancak musalla taşı elini uzattığında kendimize itiraf edebildiğimiz gerçek...







Ah zaman! Bu kadar acımasız olmak zorunda mıydın?







Bak, yine yok cesaretim, şimdi bile zamana yüklüyorum ikiyüzlülüğümü. Herşey bugün gibi akıp gittikçe gözümün önünden, hangi birinize anlatayım günahlarımı? Ya siz, siz anlatabildiniz mi bana kendinizi? Siz de benim gibi yüreğinizin ardına mı sakladınız duygularınızı, kendi gözünüze bile görünmesinler diye?







"Çok zaman oldu görüşmeyeli. Araşalım" dediğimiz biz değil miydik dostlarımıza, adımlarımızla birlikte bir çizik atan?







İşte böyle geçiyor zaman, hep düne dair günah çıkartarak son nefeste.

Etiketler:

Kendime Konuşmalar 40

Her biriniz iz bıraktınız bana yürüdüğünüz yollarda. Eğildim, topladım ardınızdan bütün gölgelerinizi, bütün akıntılarınızı, bütün kirlerinizi. Topladıklarım çiçek açtı avucumda. Şaşırdınız mı? Bunca pislikten nasıl olur da çiçek açtığına? Şaşırmayın! Sizin atıklarınızın hepsi yüreğinizin terleriydi aslında, damla damla çoğalan benim yaşamımda.





Yoldaşım, sırdaşım, otuz küsür yıllık yandaşım; bak, sen bile döndün yüzünü aleme. Ağır geldi yüzüm sana/acı tat vermiyor Adem'e... Kim isterdi ki, muhtaç olsun bir diğerine? Aklıma gelir miydi, bir adım öte geçemeyeceğim dünde kalan zamandan? Gelmedi/ben de bundan ötürü küskün değilim zaten sana.





Sadece küçük bir sitem benimki ve bir hatırlatma "insan eti ağır olur" bab'ında!





Yine de sarıldım sana, çünkü senin bu yüzün gösterdi bana, ben de aynısını yapmışımdır bir zamanlar sana veya bir başkasına...





İşte bunun için toplarım ben sizin bıraktıklarınızı eğilip bir bir ardınızda ve her bir döküntünüz bir çiçek açar artık avucumda!


Etiketler:

Kendime Konuşmalar 39

Devran eski devran, döner kendi bildiğince; oysa, yalandır zamanın tüm değirmeni... Hangimiz bir diğerinin ellerine bıraktık yüreğimizi?



"Ah sevgili karıcığım, vah sevgili kocacığım" inlemeleri altında, nasıl da tükürdük birbirimizin yüzlerine, canhıraş sevişmelerin inlemelerini!



Bir damla mürekkep prangaladı bizi birbirimize. Ne ben gerçeğim, ne sen tek yalan. Aldattım seni, hem de dibine kadar! Sadece üç hafta yaşadı yüreğimin çarpıntısı, sonrası hep sırıtan bir yılan. Anlamadım sanma; sen de benden farklı değildin, eve getirdiğin kokularda. Yemedim; yemiş gibi göründüm, karın tokluğuna ve bedeli haftada bir gece aşk oyununa. Söylemedim sana oğlunun bile kimden olduğunu bilemediğimi, sense bildin "bu çocuk sizin tarafa benziyor galiba" teraneleri saklambacında.



İşte böyle dostum! Ne sen sordun bana, ne ben cüret ettim sana gerçeği anlatmaya; ve biz, bir yuva kurduğumuz yalanını yutturduk kendimize.



Şimdi ne yapacağız? Sonbahar geldi, çocuk başımızı beklemede...

Etiketler:

Kendime Konuşmalar 38

Kimse konuşmadı, sustu zaman


Ve lal oldu börtü böcek!


Geçmişim ve geleceğim çarpıştı yaşama inat/kim tınladı benim içimde akan kanı? Gözleri kördü sanki bel bel bakarken kendilerinden öteye. Oysa tin isyan bayrağını çekmişti görebilene.





Hep böyle değil miyiz biz aslında? Çarpışırken doğumumuz ölümümüzle, kim parmağını kaldırır "diyeceğim var, durun ey ahali!" diye. Dünle yarın arasında beyhude yaşar bedenler, yaşama parmak atarcasına. Hiç birimiz de "nanik" yapmayı beceremeyiz düzene/bedeli ağır, bazen işkence.





Birgün bir yiğit evlat ölür al kanlar içinde parmakların ardında, hastanemiz yalan söyler, "burada ölmüştür" diye...





Utanmayız! Bakarız yine de birbirimizin yüzüne/ellerimizi ovuşturarak/ ölen bizimki değil, diye.


Vurulunca can evinden dölümüz, o zaman diş bileriz bütün o yapay gerçeğe/ne çare...kimse konuşmaz, susar zaman ve lal olur börtü böcek, yüreği olanları paralarcasına...





Birsen Şahin

Etiketler:

Anafilya'dan "YANSIMALAR" Seçkisi

Seçkiye giren eserlerim :

Mitomani (şiir dalında)
Parktaki Tahta Bank (Öykü dalında)








Etiketler:

Çarşamba, Nisan 15, 2009

Ameliyat Oldum

Evdeyim ve yatıyorum.
Ameliyatım iyi geçti.

Etiketler:

Seninle gurur duyuyorum

kalbim seninle

Edith Piaf - La Vie En Rose
by bigproblem11