“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları yer... Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmesin.. Çünkü kimin kimi yiyeceğine "suyun akışı" karar verir... Afrika atasozu

Salı, Eylül 27, 2005

Hazan




Savruluyor rüzgarda

Kızıl zaman

Hazan

Arz-ı endam eyledi

Yatağımın ateşi

Zamanı mühürledi

Söylenecekler sustu

Ürperiyorum boşlukta

Yarım asırlık kelebeğim

Hazanı karşılamada

Çıkmaz sokak

Önümde...

27/09/2005
Birsen Şahin

Yarına Düş


Hasat edilmiş düşleri

Sam yeli savurur

Kimbilir hangi katmanda

Akar çağlayan

Kadim ruhlardan yadigar

Bereketini şeytan toplamada

Asma bahçesi kurumuş

Umutlar yarına düş


13/09/2005
Birsen Şahin

Oğlum


Burnumda tütüyorsun huysuz yakışıklım

Bebeğim


Bebeğimin bebeği gelecek

Biriciğim


Kızımla alış verişte

Pazar, Eylül 25, 2005

Hüzün


İşte geldiler yine
Tekmili birden
Sardılar her yanımı
Etimi kemiriyorlar sanki
Ağzımı kemirdiler
Gözlerimi oyuyorlar şimdi
Yanmış, kor olmuş tenim
Biraz sonra
Eser kalmayacak benden geriye
Ama
Yabancı değilim bu duyguya
Daha önce de olmuştu
Yaşam pınarım bırakıp gittiğinde beni
Ürperdim
Devrildim
Ağır-aksak
Topal
Sürdürmeye çalıştım
Bezginler köyünde nefesimi
Ama
Başa çıkamadım işte
Bak yine geldiler
Ne zaman sevinsem
Bir an derin nefes alsam
Gözlerim parlasa azıcık
Sürmez fazla
Mor acılarda kavrulurum
Uçlarım kanar kırmızı
EyHüzün!
Bırak!
Düş artı yakamdan!

Birsen şahin
03/06/2005

Elimde Fırça



Bursa/Cumalıkızık Evleri

Bulutkadın


Yayılmış sere serpe
Mor buluta
Küpeleri yakut, kirpiği mor
Güneşe veda şenliğinde
Bulutkadın
Yağıyor
Erguvan döküyor teninde
Mor günde
Pembe güllü
Mor bulutkadın
İriste yağmur
Balıkçı teknesine düşüyor
Bereketi
Gökkuşağı belinde
Giyinmiş renkleri
Sere serpe uzanmış
Bulutkadın
Gökkuşağı süzülüyor
Bulutbedende
Mor çoğalmalara
Kirpikleri öpüşüyor
Gökkuşağının cilvesiyle
Bulutkadın ağlıyor
Gökkuşağında çiftleşmelere

Vicdan kayır
05/09/2005

Perşembe, Eylül 22, 2005

Eksik Etek


Karanlık basmış düşümü
Limon gibi sıkmakta
Toplu iğneler savrulmuş
Ayağım kanamakta
Yüzüm öne eğdirilmiş
Geceler cinsimi tanımlamada

13/09/2005
Birsen Şahin

Warburger



Ben yemiyorum, onlar daha fazla para kazanıp, bir yerleri de işgal etme gücüne ulaşamasın, diye.

Çarşamba, Eylül 21, 2005

Babil'in Asma Bahçeleri/Anı

Bir uçak dolusu insan. Çoğu Türkiye'den olmakla birlikte, bir kısmı da yabancı ülkelerden. Tacir uşaklarıyız hepimiz, malımızı satmaya gidiyoruz Bağdat'a. İlk gelişim bu benim. Zaten daha önce ne kadar gelen olabildi ki? Çok azdır eminim. Saddam diktatör ya; kolayına sokmaz öyle herkesi memleketine. Zaten İstanbul'dan özel bir THY uçağıyla gidiyoruz, öyle seyrü sefer yok özgür özgür.

İndik; havaalanına mı desem? Kuş uçmaz, kervan geçmez, hatta inin ve cinin top oynadığı bir çöl limanına mı desem? Nasıl da anlaşılıyor buranın dikta rejimi ile yönetildiği hemen; bir bilseniz. Bekletiliyoruz, ne için bekletildiğimizi bilmeden. Onlarca insan şaşkın bakıyoruz birbirimize. Birileri bir açıklama yapsa, biz de anlayacağız ne için bekletildiğimizi, ama açıklama yapması gereken fuar düzenleyiciler hababam koşuşturmakta ve anlamadığımız arapça konuşmakta, asker elbiseli zayıf adamlara. Ben diyeyim bir buçuk saat, siz deyin iki saat bekletildik bir kapalı mekanda, su yok içmeye, değil ki tuvalete gitmeye. Zaten tuvaletlerde çeşmeler kırık. Kan ter içinde kontrollerden sonra çıkıyoruz havaalanı diye adlandırılan bir kafes binadan. Şükür kü dışarıya çıktığımızda müşterilerimiz bizleri karşılamaya gelmişler. Müşterileri olmayanlar taksilere binecekler, eğer beklemeye tahammülleri kalmadıysa, ya da kuzu kuzu bekleyecekler fuar düzenleyicisinin kiraladığı otobüslere yerleşmelerini katılımcıların.

Gece çökmüş meğer biz havaalanından çıkıncaya kadar, onun için karanlıkta pek bir şey anlamıyoruz geçtiğimiz yerlerden. Tek dikkatimi çeken, kimsenin trafik kurallarından haberi yok burada, trafik lambalarının renkleri var ama bu vatandaşların onların renklerinin ne anlama geldiğinden haberi yok; kornayı basan geçiyor. Geçiş üstünlüğünü hız ve korna sesi belirliyor anlayacağınız. Otel eskilerden kalma, hele adı bayağı bir eskilerden, bizden üstelik; Hotel Harun El Reşid. Belli ki geçmişine yaraşır bir otelmiş bir zamanlar. Sanki şehrin dışında gibisiniz, ama aslında biraz yürüyünce olmadığınızı anlıyorsunuz.

İlk uyandığımız gün dikkatimizi çeken, geleneksel yemeklerin ağırlığının bütün otele yayılmışlığıydı. Bizi şaşırtan bir ikinci konu da, 100 dolar bozduran her arkadaşın bir sonrakine: -Aman 100 dolar bozdurmaya kalkma, koyacak çanta bulamazsın, 20 dolar bozdur yeter, demesi oldu. Ben sonrakilerden olduğum için kendimi şanslı saydım, 20 dolar karşılığı Irak parasını elime alınca.

Fuar alanının düzenlenmesi, müşterilerin ziyaretleri derken bir haftadan fazlası geçmişti. Gece yorgun odama geldiğimde, ağır Irak yemeklerinden artık gına gelmişti bana. Nasıl da canım peynir ekmek çekiyordu, yanında biraz da meyve. Hele bir de kimseye muhtaç olmadani kendi başıma hazırlamak bunları. Bu dürtüyle otelden çıkıp, ışıkların yoğun görüldüğü sol tarafa döndüm ve yürümeye başladım. Ekmek ararken önce peynir buldum. Onlar kendi dillerinden başka yabancı dil bilmiyordu, ben de onların dilini; ama ne güzel anlaşmıştık işte. Meyvelerimi de almayı becerdim. Biraz daha yürüdüm, ekmek de bulurum amacıyla. Sonunda bir fırın çıktı karşıma. Yapacak başka bir şey yoktu, daldım içeri ve ekmeği elime aldım. Konuşamayacağımızı anladığım için de ne kadar bozuk param varsa, hepsini avcuma koyup, uzattım. Fırıncı bir şey söylüyor, ben herhalde yetmedi deyip, biraz daha para koyuyorum avcuma. Yine almıyor parayı. Ben yine biraz daha para koyuyorum avcuma ve yine uzatıyorum avcumu, istediği kadarını alsın, diye. Bir türlü anlaşamıyorduk. Ben ekmeğin bu kadar pahalı olabileceğini yutmuyor, kazıklandığımı düşünüyordum. Fırıncı yanıma geldi, paraları avucumun içine kıstırdı, elimdeki ekmeği de elimle birlikte göğsüme yasladı ve gülümsedi. Hiç unutmayacağım o sevgili fırıncıyı.

Bir gün fuar alanına yardımcılarımız bırakıp, Bağdat'ı gezmeye çıkıyoruz. Yorgun bağdat. Savaşlardan yorulmuş, talandan yorulmuş, ama insanının gözünde hala umut var. Bağdat'ın bir yanı yıkık dökük, bir yanı sanki saray. Ama çok fazla gitmeniz gerekmiyor bu ikisine şahit olmanız için. Bir ara yoldasınız, yıkık dökük, bir caddeye çıkıyorsunuz, en pahalı kumaşlar vitrinlerde, vitrinler sanki İstanbul. Fakat ana yollar çok geniş. Hele bir ana arter var ki, tam göbeğinde Saddam'ın bir heykeli; bir eli bir yönü gösteriyor, diğer eli başka bir yönü. Rehberimiz de bunun esprisini hazırlamış ekliyor hemen: -İşte siz Bağdat'a buradan girer, buradan da gidersiniz demiş Saddam, buradaki Amerika'ya kafa tutuşu anlamamamız mümkün değil tabii.

Seyahat bitti. Geldik çıkışa. Girerken bizim bavullarımızı değil sadece evraklarımızı kontrol eden memurlar birden aslan kesildirler, ne çıkartıyoruz Bağdat'tan diye. Benim bavullarım geçerken, birden makyaj bavuluma el konuldu ve apar topar alındı banttan; ben neye uğradığımın şaşkınlığı ve kızgınlığı içinde peşlerinden koştururken.

Bir odaya alındım, iki kadın memurun bulunduğu. Makyaj bavulum kilitli olduğundan, benden anahtar talep etme gereğini duymayan görevli bayan bavulumu zorlayarak açma peşinde. Kolay mı bir kadın için buna dayanmak? Ben de dayanamadım tabii. Bir hışımla kaptım elinden makyaj bavulumu, gözlerimi yuvalarından uğratarak ve kendi dilimde iyice bir kalaylayarak. Neyse; açtım. Benim küçük şişe asetonummuş kıyameti kopartan madde. Memur bana gözlerini açarak soruyor, asetonu nereden bulduğumu, nereden satın aldığımı, bağdat'ta kimin bunu sattığını. Öyle bir hışımla çekip alıyorum ki o küçücük şişe asetonu hatunun elinden, o da şaşalıyor. Ben bağırınıyorum:

-Girerken aklınız neredeydi? Uyuyor muydunuz?...............(bunlar da benim dilimin kemiğinin olmadığı zamanlardaki söylediklerim).

Uçağa bindiğimde dönüp arkama bakmıyorum. Sadece bir diktatörün yönettiği ülkede yaşamak istemediğimi biliyorum artık. Bir de tabii, kimsenin bunu haketmediğini.

Birsen Şahin
Mayıs 2001'de yaşanmnış bir anımdır.

Babil'in Asma Bahçeleri

Otuziki zambağın pembe kılıflarının pervasızlığında
Saldırırım tüm çıplaklığıyla dünyaya
Oysa var mı ki duyan?
Bilirim yoktur ama, gel de anlat bana...
Adem oğlu pervasızlığı da aşmış
Gitmiş Babil'in Asma Bahçelerine
Çöreklenmiş malıymışcasına
Sahibini arayan yok...
Bir ben miyim yüreği yanık?
Bir ben miyim pervasız?
Bir ben miyim asi?
Duyun sesimi ey adem zencileri!
İşler zaman bir gün tersine!

Birsen Şahin
06/06/2005

Bağdat'ın Orta Yeri


BAĞDAT’IN ORTA YERİ

Umutsuzluk kamplarında yaşanmışlıklarım
Diktatör bir şaşkın döneminde
Yine de talandan kurtulan çok
Tarihin şahidi
Şimdi dönüp bakıyorum yaşanmışlıklarıma
Demokrasi sirki kurulmuş
Bağdat'ın orta yerinde
İnsanlar ürkek
Kimi evini kaybetmiş, kimi yarısını
Hatta bazen de geleceğini
Bakıyor şaşkın pencereden
Gözleri yok.....

Birsen Şahin
25/05/2005

Salı, Eylül 20, 2005

Geceye Vurgun...


Düşlerim karanlığa vurgun
Kabir azabı
Arz-ı endam eylemiş
Karanlıklar prensi
Geceye vurgun
Bir güvercin beklemede
Aklımın bir köşesi
Yarin kokusu dindirir
Tendeki ateşi
Bekliyorum Gittiğin yerden dönmeni...

20/09/2005
Birsen Şahin

Pazartesi, Eylül 19, 2005

Kırmızı


Kırmızı baktım uyandığımda dünyaya,
Saldım kendimi o kızıl deryaya.
Bir rüya mı, ayrıştıramadım;
Kırmızın yanına hiç bir şey yakıştıramadım.
Ah! Yaşlı yüreğim hala umut var sende;
Oysa bak, yolumda eksik hem al, hem pembe.
Yine de uslanmıyor iste yürek;
İlle kırmızı ister; ne baklava, ne börek!

27/08/2005
Birsen Şahin

Pazar, Eylül 18, 2005

Gece Şiirleri1




Yatağın bir ucunda ben
Diğerinde sen
Aramızda ekvator
Ekvatorun altı üstü paraleller
Birbirine dokunmayan
Birbirini görmeyen
Soğuk
Ürpertiyor bir yatakta seni ve beni
Ne senin beni saracak gücün var
Ne benim seni ısıtacak harım
Haydi
Sabahı beklemeyelim
Uzamasın
Sabahlar da geceye gebe nasılsa
Paraleller kesmez birbirini
Yatak Yaklaştırmaz birbirine yalnızlıkları


Birsen şahin

22/05/2005

İnce Bir Sızı




İnce bir sızı duyarsın
Hayatında var olan biri
Senden öte yola çıkınca
Yüreğin kuytularda bir yerlerde
Kanar sarı sarı
Durduramazsın
Akmalıdır zamanıdır
Yarın unutulacak nasıl olsa
O da bilir unutulacağını
Sen de
Ama tazedir henüz cerahat
Sarıdır, dokunamazsın
Çok mu önemliydi giden
Kimbilir, belki de değil aslında
Önemli olsaydı eğer
Zaten çekip gitmezdi
Ya da sen koyvermezdin belki
Nerde incitmiştiniz birbirinizi
Anlatamadıklarınızda mı
Dinleyemediklerinizde mi
Kim bilir
Belki çok da önemi yok artık
Olsaydı
Çarpıp gitmezdi kapıları
Ya da sen göndermezdin
Dil yaresi denir
Hani o en çok acıtana
Öpülesi dil, zehirli dil
Ne çok uç barındırır içinde
Usançlar mıydı uzaklaştıran
Aşırı yakınlıklar mı yoksa
Hani şu bireyselliği ortadan kaldıran
Ne fark eder ki artık
Giden gitmiştir nasılsa
Sen de istemezsin dönmesini
O da gelmez geri
Bırak gitsin dönmesin
Sen otur düşün
Dersini çıkar bu gidişin
Bir gün rastlarsan bir yerde
Bir merhaba diyecek Nefesin olsun
O da yaklaşırsa sana
Belki o gün
Anlatacak çok şey bulursunuz birbirinize

Birsen Şahin
18/05/2005





















H a z ı r - l ı k l ı - S ü l ü k . . .


Bir sülük patlayınca

Hazır sülük geledür;

Sülükten çok ne vardır

Patlamakla biter mi . . .

Sevgili minik kuşum; seni sevmek tek işim. Bu kadar... K.S.
http://www.ucnokta.com/ - http://www.donquichotte.biz/ - http://www.sihirlitur.com/belgesel/kus_saraylari - http://www.insanvebilim.com/ - www.gultekincaymaz.com/tb.htm - www.parapsikolojidernegi.org/

Kenan Sinanoğlu

Sülük şifadır Emdiği kara kandır

Nerede eski aktarlar

Onları yine kavanozda satalar

Belki onun içindir şimdi

Her yönden çürüdü şu insanlar

Bir sülük kanmayınca

Yardıma gelir arkadaşlar

Tıka basa emince

Açılır yine başka damarlar

Kan tükenir, sülük tükenmez

Ayten Suvak

http://www.ucnokta.com/

Sülük mahkukat yararlıdır bazen;

Pis kanı emer de deriden,

Yararlı iş de yapmış olur böylece.

Ya iki bacaklı sülüklere ne demeli?

Onlara nasıl söylemeli?

Yarardan çok zarar getirdiklerini?

Birsen Şahin

Küresel sülük!

Korku ve güvenlik paranoyası üstünde at koşturanların, işi, sizi ve ülkenizi bilgisayar kayıtlarında "esir" almaya kadar götüreceğine dair. *** Bir süre önce, Nikaragua'nın ardından Meksika hükümeti de "acayip bir şey" keşfetmişti. Bir ABD firması, bu ülkelerin vatandaşlarının her tür kayıtlarını, belgelerini toplamıştı. Ortaya çıktı ki, Brezilya, Kolombiya, Venezüella, Kosta Rika, Guatemala, Honduras, El Salvador, Arjantin'de de benzer iş yapılmıştı. Nikaragua soruşturma açtı. Meksika, o firmanın üstüne gitmeye başladı. Ama, açığa çıkan Latin operasyonunun ardından, Avrupa'yı da kuşku kapladı: Başka hangi ülkelerin vatandaşlarının kayıtları böyle ele geçiriliyor, satın alınıyor ve satılıyordu? *** Firmanın adı ChoicePoint'ti... Ve bu kayıt derleme işini kendi kafasına göre yapmıyor, ABD Adalet Bakanlığı ile yaptığı ve ayrıntıları gizlenen 70 milyon dolarlık bir anlaşmayla yürütüyordu. Hala da yürütüyor. Ayrıca, ABD içinde de herkesin kayıtlarını derlemiş, bunları kişisel dosyalar haline getirmiş, bir yandan FBI gibi devlet birimleriyle çalışırken, bir yandan da piyasaya sunmuştu. 1997'de kurulan firma, ABD'nin en hızlı büyüyen şirketleri arasına girmiş, bir yılda kârı yüzde 58 artmıştı. Bir hesaba göre, firmanın dünyanın çeşitli yerlerinden topladığı 17 milyar adet kaydın bilgisayar ölçeklerindeki hacmi "200 terabayt"ı bulmuştu. Dünyanın en büyük kütüphane ve arşivlerinden "Library of Congress"in 18 milyon kitabının hacmi sadece "20 terabayt"ken. *** ChoicePoint ilk karanlık şöhretini, 2000'de Bush'un kılpayı kazandığı seçimlerde yaptı. Şimdiki Başkan'ın kardeşi Jeb Bush'un vali olduğu ve seçimin kaderinin çizildiği Florida eyaleti, seçmen listeleri için bu firmayla anlaşmıştı. Firma, sözde hatalı seçmen kayıtlarını, suçlarından ötürü oy kullanamayacağı halde yazılı olanları tespit edecekti. Sonradan anlaşıldı ki, firmanın listelerden sildirdiği, oy kullanmasına engel olduğu binlerce kişinin büyük çoğunluğu siyahlar, İspanyol asıllılardı ve yine çoğunluğu Demokrat Gore'a oy verecekti. Binlerce kişi haksız yere silinmişti. Bu sayede, bugün dünyaya hükmeden Bush, sadece 537 oy farkla kazandı. *** Şimdilik şu netleşti: Bu firma, başta ABD, çeşitli ülke vatandaşlarının tüm nüfus kayıtlarını, telefon ve adreslerini, seçmen listelerini, ehliyet verilerini, şirket bilgilerini, suç dökümlerini, iş durumlarını, tapu dosyalarını, hatta hatta fiziksel tasvirlerini bile derliyor, dosyalıyor, ilişkilendiriyor ve başta ABD devleti (belki başka devletler, mesela İsrail de!), pazarlıyor. Ayrıca, bu muhteris, vahşi, vicdansız ekonomik düzenin bir yamyamı olarak... Özel şirketlere, "şunu çalıştır, bunu kov, o hırsızdır, bu yalancı" türünden, mahkeme kayıtlarına bile dayanmayabilen raporlar satarak, insanların hayatlarıyla oynayabiliyor. Ve başka ülkelerin içişlerine, insanların özel hayatlarına yapışmış bu sülüklük, "teknoloji mucizesi" olarak borsada büyük prim yapıyor. Dünyanızın bir hali de bu. Merak ise şu: Sülükler, "yükselen piyasa, stratejik ortak, ebedi müttefik" Türkiye'yi ihmal etmiş olabilir mi?

Umur Talu

KAFADAR

Aydın kafadarın

Elinde kelimeler

Ayıklar saklı aklı

Cümleyle dize gelir

Akıl tarlası büyük

Akıllı olmayan sülük

Aklına ol bahçevan

Hem ayıkla, hem çok ek

Herkesi iyi anla

Dostuz biz sanalda

Olduğun gibi kabul

Yokmudur burada da

Kim manidir ki bize

Bakarsın ellerine

Dil susar, göz dinler

Bu ışıklı delikte

Olcay Yanmaz

Sümüklüm...

Helal sana sülük...

Sümüğün ne de bereketliymiş...

Bir tarafında yaldızın...

Bir tarafında kaygan bedeninle...

Oldun bir kahraman...

Hamamın göbetaşına kuruldun...

Liberal bayrağını astın...

Oryantalin alasını oynadın ...

Kalayın da alasını yedin...

Emdin emdin emdin...

Cinsiyetin yokmuşçasına...

Bazen Bir ağacın dalında...

Bir çiçeğin tohumunda...

Naralar attın, günlerce...

Sümüklüm...

Sempatik yaratığım...

Yaldızlı sümüklü bebeğim...

Hadi artık finalini de yap ...

Bitir şu işi..

Vicdan Kayır Topaktaş

Freedomhouse Sülüğü






http://www.freedom.gov/Video%20coverage.htm ziyaret edile ve freedomhouse.com sitesi ile karıştırılmaya!!!



Sülük şekillendirmede
Yeni dünya düzenini
Adı Freedom House
Projeler sunmada
Orta-Doğu'da gözleri
Amaç Mezopotamya
Bu uğurda feda olmalı
Kan revan Orta-Doğu
Ne Lübnan, ne Suriye
Kalmalı oralarda
Irak zaten ortada
Günden güne olmalı
Adım adım bölünmeli
Ulus devlet yok olmalı
Ama kendi ulus kalmalı
Buna sessiz kalan sülükler
Yarın parçalanmayı bekler
Nükleer güç el değiştirdi
Baş sülük bundan delirdi
Şimdi kendi zora düştü
Bir Katerina başa üşüştü
Orta-Doğu'da kan durmaz
Orası parçalanmadan olmaz
Buna 'dur' diyecek güç var
Koca bir haritayı paylaşmaktalar
Sovyetlerden Endonezya'ya
Yeni yeni palazlanmakatalar
Tek kutuplu kalınmaz artık
Olmasın dünyanın sonu karanlık
Amin!!!

12/09/2005
Birsen Şahin


Freedom House is a clear voice for democracy and freedom around the world. Founded over sixty years ago by Eleanor Roosevelt, Wendell Willkie, and other Americans concerned with the mounting threats to peace and democracy, Freedom House has been a vigorous proponent of democratic values and a steadfast opponent of dictatorships of the far left and the far right. Non-partisan and broad-based, Freedom House is led by a Board of Trustees composed of leading Democrats, Republicans, and independents; business and labor leaders; former senior government officials; scholars; writers; and journalists. All are united in the view that American leadership in international affairs is essential to the cause of human rights and freedom. Over the years, Freedom House has been at the center of the struggle for freedom. It was an outspoken advocate of the Marshall Plan and NATO in the 1940s, of the U.S. civil rights movement in the 1950s and 1960s, of the Vietnam boat people in the 1970s, of Poland's Solidarity movement and the Filipino democratic opposition in the 1980s, and of the many democracies that have emerged around the world in the 1990s. Freedom House has vigorously opposed dictatorships in Central America and Chile, apartheid in South Africa, the suppression of the Prague Spring, the Soviet invasion of Afghanistan, genocide in Bosnia and Rwanda, and the brutal violation of human rights in Cuba, Burma, China, and Iraq. It has championed the rights of democratic activists, religious believers, trade unionists, journalists, and proponents of free markets. In 1997, a consolidation took place whereby the international democratization training programs of the National Forum Foundation were incorporated into Freedom House. Today, Freedom House is a leading advocate of the world's young democracies, which are coping with the debilitating legacy of statism, dictatorship, and political repression. It conducts an array of U.S. and overseas research, advocacy, education, and training initiatives that promote human rights, democracy, free market economics, the rule of law, independent media, and U.S. engagement in international affairs. Freedom House is a non-profit, nonpartisan organization that relies upon tax-deductible grants and donations under Section 501(c)(3) of the IRS code. Major support has been provided by: The Lynde and Harry Bradley Foundation - The Byrne Foundation The Carthage Foundation - The Eurasia Foundation The Ford Foundation - The Freedom Forum Grace Foundation, Inc. - Lilly Endowment, Inc. The LWH Family Foundation - National Endowment for Democracy The Pew Charitable Trusts - Sarah Scaife Foundation The Schloss Family Foundation - Smith Richardson Foundation, Inc. The Soros Foundations - The Tinker Foundation Unilever United States Foundation, Inc. - US Agency for International Development US Information Agency - Charles Stewart Mott Foundation Whirlpool U.S. Steel

Petrol sülüğe mezar

Mezarın kendi kazar

Burnu fazla büyüdü

Biri hesabı bozar

Benim Sülüğüm


Herkesin kendince bir sülüğü vardı

Ama bir de baktık ki, hepsi yaftalandı

Bu ne kadar demokratik bir düşünce

Yoksa faşizm yer mi değişti böylece

Maniler kadim gelenektir dedik

Yine de açamadık olumlu bir gedik

Önüne gelen böyle alınırsa forumda

Nasıl yaparız bir çok konuda yorum da


14/09/2005
Birsen Şahin

Gül Yürekli Kadınlar


Ne ifade eder ki bir kadın

Gül bir yürek taşımazsa eğer

Ana da olsa, sevdalı da

Vermeli gani gani yüreğinin gülünü

Vermenin hazzı yaşanmalı

Gül yürekli kadınlarda


Birsen Şahin
27/08/2005

Nasırlarım


Erguvanlarda
Dövdüm demiri
Tavını yakalayamadım
Kabahat erguvanda mı
Demirde mi çözemedim
Çingene okudu gazelini
Hamamda
Köklü nasırlarıma
Soyundum hücrelerimden
Çıktım hamamdan
Koştum
Gelincik tarlalarına
Çırılçıplak.....

Birsen şahin
20/06/2005

Bir Kedinin Yaşadıkları


Bir varmış, bir yokmuş
Evvel zaman içinde,
Kalbur saman içinde,
Deve tellal, pire berber iken...
Bir prenses açmış gözünü aleme
Anasının sütüne doymadan
Ayırmışlar yavrumu memeden
Bir minicik arkadaşı olmuş, ademkızı
Oynamış onunla, avunmuş
Memenin yokluğuna alışmış
Derken gitme vakti gelmiş
Ademkızı vermiş pisiciği
Kedisever teyzeye
Zaman zaman özledikçe
Gidip sevmek koşuluyla
Devran dönmüş, kedi büyümüş
Ademkızı gençkız olmuş
Prenses hala yaşarmış
Verilen teyzenin evinde
Ademkızı da özledikçe
Gider, severmiş kediciği
Annesinin arkadaşı teyzede
Teyze de teyze hani
Yürekte sevgi gani
Kedi olsun, ademoğlu/kızı olsun
Boş çevirmezmiş geleni
Kapısında sevgi dileneni...


Birsen Şahin
23/08/2005
Sevgili Deniz'ime ve Prenses'e





Prenses evde oturmuş
Yaramazlık uydurmuş
Fazla hırçın olunca
Annesi de kudurmuş

Anam Sana Kurban Olam


Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz
Bir ananın koynunda hiç korkulmaz
En bunaldığımızda özlenen aynı kucak
Sevgisinden kaçarız bazen bucak bucak
''Öküze boynuz ağır gelmez'' der anam
Oy! Pamuk saçlı, göğsü siper anam
Yılan da olsa, çıyan da ve bir kedi de sonunda
Ana değil midir besler kuzusu koynunda?

11/05/2005
Birsen Şahin

Çay ve Simit


Umut fakirin ekmeği derlerdi
Fakirler çay içip, simit yerdi
Şimdi kalmakta gözü tezgahta
Yapıştırılmakta her birine yafta
Hor görülmekte ya fakirim
Canı da yanmada bilirim
Zengin keyfi olmuş bu günlerde
Çay ve simit bile hüzünlerde
Sil gözünün yaşını fakirim
Yanıyor seninle benim de dirim

16/09/2005
Birsen Şahin

Çığlık


Duyulmuyor çığlıkları
Kabuk bağlamış sırtları

Tabut Ses Vermez...

Boğazımda düğümlenen lal isyan,
Kör çığlık;
Çıkmaz oysa sesim dudaklarım arasından,
Sesim beddua;
Gözlerimde öfkenin yakamozları danseder,
Bakanlar sağır;
Saldırırım Donkişot misali hayaletlere,
Hayaletler saraylarda;
Bir elin parmakları kadar yürekler,
Kefenler sırada;
Resmi geçit var ruhlar aleminde,
Vurdumduymazlık dünyada;
Sıramız geldiği gün anlamış olacağız ya,
Tabut ses vermez...

19/08/2005
Birsen Şahin

Balıkların Çığlığı


Balıkların çığlığını köpekler duyar
Bir şu ademoğlu duymaz ya inadına
Balık kılığına girip, anlatasım gelir
Ya da bir köpek kılığına da bazen
''Hayvanlar koklaşa koklaşa'' ''İnsanlar konuşa konuşa''
Diyen atalarının sözlerini unutup
Kulakardı eden şu ademdomuzlarına
Desem! O da olmaz!
Domuz dahi bilir de anlaşmayı
Bir gün şu ademoğlu da öğrenir mi
Atalarının çağlar delen sesleriyle
Ne anlatmaya çalıştığını dünyaya

11/09/2005
Birsen Şahin

Zifir Bakışlar




Oturmuş masada
Her yeri fıkır fıkır
Müşteri bekliyor belli
Süzüm süzüm gözleri
Kim bilir
Kaç yaşında çıktı pazara
Bakışları zifir
Teni bir gül...

Birsen Şahin
23/07/2005
Tablo Nuri İyem

Uçurtmamı Vurdular Anne!


Uçurtmamı vurdular anne!
Uçurtmamı vurdular!
Kargalar hep birden gagalarıyla vurdular!
Oysa ne hayalle yapmıştım onu,
Yapıştırmıştım kağıtları birbirine,
Sevgi eserimde o benim,
İlk ürettiğim oyuncağım.
Uçurtmamı vurdular anne!
Bir kuyruk yapmıştım anne,
Görmeliydin nasıl süzülüyordu havada;
Hele bir de küpeleri vardı ki,
Salım salım sallanıyordu gökyüzünde.
Hasan, Ahmet, Mehmet, Ali...
Hepsi hayrandı benim uçurtmama;
Çünkü, hayallerini yüklemişlerdi ona,
Hepimizin hayallerini.
Uçurtmamı vurdular anne!
Kara kargalar, sürü halinde gelip vurdular!!!

03/09/2005
Birsen Şahin

Düş Elbisem


Düş elbisem
Gökyüzüne sarınmış duvağı
Iramakta rüyalarım
Ben yolun sonunda
Ağır geldi yüklediklerim
Sarardı telleri
Şimdi sonbaharımda
Dalgalanıyor gençliğim
Sandığımda

11/09/2005
Birsen Şahin

Su...




Dünya alem dikmiş gözünü
Duyan yok benim sözümü
Toprağımda suyum var
Sudan bol huyum var
Nerelerden gelmiş bir olmuşuz
Birlikte söyleşip pir olmuşuz
Şimdi battı çapak gözümüze
Güven olmaz artık sözümüze
Gelin canlar hep bir olalım
Yine her dem pir olalım
Ancak böyle korunur bu su
Selam vermelisin yoldaşına 'Hu'
Sen ondan ayrı değil, o senden
Kardeşi nasıl ayırcaksın benden?
Kardeşi ayırmaktaki muradı bilirim
İşte gördüğün sudur senin dirin
Sen, tek dişi kalmış canavar
Aç bakalım yüreğimde neler var!

16/08/2005
Birsen Şahin

Gece


Gece dolmuş odama
Oysa hiç çalmadı kapımı
Buyur etmemiştim
Hangi delikten girdi
Penceremi kapatmıştım
Göz gözü görmüyor odamda
Aklımı aldım elime
Bir bir ayıkladım
Kara bir gölge kaldı geriye
Çocukluğumdan getirmediğim


15/09/2005
Birsen Şahin

Son Yolculuk



Uçarken yolculuğun
Musalla taşında
Son seslenişte
Mutluluğun konar
Benek benek
Gözbebeklerine
Ruhunun çırpınışları
Issız adanın koynunda
Bir kedi yavrusu gibi
Çaresiz...

11/09/2005
Birsen Şahin

Sarı Duvaklı Gelin




Boynu
Bükük
Gelin
Salınmakta
Tarlada
Esin
Kaynağı
Deliye
Hüzün
Sarısı
Tacıyla
Kulağıkesik
Deha
Bezemiş
Güzelliğini
Sarı
Duvaklı
Gelinin
Ebediyete

11/09/2005
Birsen Şahin

Seninle gurur duyuyorum

kalbim seninle

Edith Piaf - La Vie En Rose
by bigproblem11